Türkiye’nin ikinci yüzyılında Kürtler 

Forum Haberleri —

❏

  • Faşizmin HDP’yi kapatarak darbe vurmaya çalıştığı ve tüm baskılara rağmen ortadan kaldıramadığı demokratik siyaseti güçlendirmek hem alınacak oylarla hem de yürütülecek örgütlenme çalışmalarıyla olur.

MAHİR DOĞAN

Türkiye ve Bakurê Kürdistan’da 14 Mayıs 2023’te yapılacak olan seçimin önemi konusunda neredeyse herkes hemfikir durumdadır. Tüm taraflar kendi ideolojik pencereleri doğrultusunda bu seçimin Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılının karakterini belirleyeceğini ifade ediyor. Bu konuda gerçeklerle içi boş propagandalar iç içe geçmiş durumdadır. Bu açıdan eğer doğru tespitler yapılmasa ne seçimlerin gerçek işlevi ortaya çıkar ne de sonuçlarının ortaya çıkaracağı gelişmeler hakkıyla değerlendirilebilir. Seçimler gerçekten önemlidir ve yeni bir dönemeci ifade etmektedir. Fakat bu süreç kendiliğinden gelişecek ya da zaten sonuçlanmış değildir. Eğer bu seçimde kritik bir konumda olduğu açık olan Kürt halkı ve demokrasi güçleri seçimleri toplumsal mücadelenin önemli bir evresi şeklinde ele alır ve ciddi bir çalışma yürütürse bu seçim daha anlamlı hale gelir.

Bu seçimi anlayabilmemiz için kuşkusuz son sekiz yıllık süreç temelinde ele almamız gerekmektedir. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimler sadece AKP’nin iktidarını bitirmemiş aynı zamanda Türk Devletinin resmi ideolojisinin iflas ettiğini göstermişti. Kürt soykırımı üzerinden biçimlenen devletin artık eskisi gibi yürüyemeyeceği açığa çıkmıştı.Ya demokratikleşecek ya da soykırımcı sömürgeci sistemini yeniden örgütleyecekti. Erdoğan rejimi Kürt halkına karşı 24 Temmuz 2015 yılında tekrardan savaş ilan etti. Bu savaş ilanı ile kurulan AKP-MHP faşist ittifakı 1 Kasım 2015 yılında seçim darbesini gerçekleştirdi. Erdoğan şefliğindeki faşist ittifak Kürt halkını ortadan kaldırıp devleti çekirdek kodları temelinde yeniden inşa edeceği iddiasıyla iktidarı gasp etti.

Cumhurbaşkanlığı sistemi dedikleri bu açık faşist sistemin kurumlarını oluşturmaya başladılar. İçerde herhangi bir hukuki tutarlılığın olmadığı, tamamen baskı ve zulme yaslanan bu rejim dışarıda da işgal ve sömürgeciliğe dayanıyordu. Faşist iktidarın asıl baskın karakteri ise Kürt soykırımcılığıydı. Kurdistan’ın dört parçasında inanılmaz boyutta bir savaş tüm ahlaki ilkeler göz ardı edilerek yürütüldü. Yüzlerce insan katledildi, binlerce insan tutuklandı. Demokratik siyasete kayyum atamalarında görüldüğü gibi herhangi bir alan bırakılmadı. Önder Apo üzerinde vahşi bir işkence ve tecrit yürütüldü. Kendi varlığının Kürtleri yok etmeye bağlı olduğunun farkında olan Erdoğan rejimi, bu nedenle sürekli beka sorunundan bahsetti. Gerçekten de Kürtler direndikçe faşist sistemin bekası tehlike altındaydı. Çünkü iyice geriletilen demokratik muhalefet ve hatta sistem içi muhalefet ancak Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişi nedeniyle varlığını sürdürüyordu. Tüm bunlara karşın öncellikle Önder Apo’nun İmralı’da tek bir adım dahi geri atmayan tutumunun merkezde olduğu Kürt halkının direnişi sadece varlığını sürdürmekle kalmadı ,faşist rejime tarihi darbeler de vurdu. Garê ve Zap direnişleri gerillanın iradesinin neler yapabileceğini gösterirken, Kürt halkı her kritik süreçte tüm baskılara karşın mücadelesini sürdüreceğini, teslim olmayacağını gösterdi.

AKP-MHP faşizmi bu sekiz yıllık süreçte üçüncü dünya savaşı koşullarının yarattığı zeminde dış güçlerden en fazla desteği almayı başardı. Bir yandan Rusya’ya yanaşırken diğer yandan NATO’ya verdiği tavizlerle kendi yayılımcı emellerini gerçekleştirmeye çalıştı. Fakat esasta Kurdistan’ın kalan parçalarını işgal etmeyi arzulayan yeni Osmanlı hülyaları çabuk söndü. Bölgedeki tüm devletlerle kanlı bıçaklı hale geldikten sonra geri adım atmaya başladı. Libya’dan Kafkasya’ya kadar yürüttüğü politikalardan teker teker vazgeçmek zorunda kaldı. Fakat en trajik geri adımı Suriye’de attı. Şam’da kılınacak namaz Moskova koridorlarında BAAS rejimi ile uzlaşma arayışlarına döndü.

AKP-MHP faşizminin kendini kurumsallaştıramadığı en fazla da ekonomi alanında görüldü. Özellikle son 3 yıllık savaş harcamaları ve faşist kliğin yağmacı mantığı nedeniyle Türkiye’nin tüm geliri çarçur edildi ve derin bir ekonomik buhran yaşandı. Bu ekonomik krizin varlığını faşist sözcüler rakamlarla oynayarak ya da açıktan yalan söyleyerek yok saymaya çalıştılar. Fakat bir süre sonra ekonomik yıkıntı inkâr edilemez bir boyuta geldi ve iktidarın temsilcileri bile bu gerçeği kabul etmek zorunda kaldı.

2023 seçimlerine giderken AKP-MHP faşizmi sistemini kurumsallaştırmak bir yana her açıdan pul pul dökülür hale geldi. Şubat başındaki büyük deprem rejimin topluma herhangi bir yardımının olamayacağını tüm çıplaklığıyla ve büyük bir acı ile gösterdi. Seçimlere Türkiye yüzyılı sloganı ile giren rejimin Türkiye’yi kısa bir sürede büyük bir enkaz haline getirdikleri açıktır. Buna karşın faşist kliğin iktidarı bırakmak istemeyeceği barizdir. Ellerinden gelse seçimi de yaptırmazlar. Fakat buna takatlerinin kalmadığı görülmektedir. AKP-MHP faşizminin iktidarını sürdürmesinin yegâne yolu ister askeri ister seçim şeklinde yansıtacakları bir darbe yapmalarıdır.

AKP, 2023 yılını kendine uzun bir zamandır hedef olarak belirlemişti. TC’nin kuruluşunun yüzüncü yılında kendini eski rejimin CHP’si yerine koyarak yeni bir hegemonya inşa etmek istiyordu. Önder Apo bu durumu daha önceden tespit etmiş ve savunmalarında dile getirmişti. Uzun bir süre bunu demokrasi demagojisi ve Kürt sorununu sanki barışçıl yoldan çözecekmiş gibi göstererek gerçekleştirmeye çalışıyordu. Bu dönem hedefleri bireysel kültürel haklar başlığına sıkıştırılmış bir soykırım planıydı. Ordu, AKP’yi bu plana ikna etmişti. 2007 yılındaki Erdoğan-Büyükanıt mutabakatı bu uzlaşmamanın işaretiydi. Önder Apo ise bu politikalarını diyalog süreci ile boşa çıkardı. Gerçek demokratik çözümün esaslarını gösterdi.  AKP’nin esas ideolojisi olan yeşil Türk faşizmini deşifre etti. Bundan sonra AKP, MHP ile yani kara Türk faşizmi ile beyaz Türk faşizminin bir kısmı ile ittifak kurarak fiziki imhaya dayalı soykırım planını devreye koydu. 8 yıl yürütülen kirli savaş da Kurdistan dağlarında iflas etti. Bu nedenle TC’yi faşist bir mantık ile yeniden şekillendirme ihtimali kalmadı. İktidarın Türkiye’de Hizbulkontra’ya kadar tüm faşist ve gerici güçleri kendi yanında toplaması, kurmak istediği yeni rejimin fotoğrafıdır. Fakat bu katiller ve hırsızlar koalisyonunun Türkiye halklarına artık acıdan başka verebileceği yeni bir şey yoktur.

Millet İttifakı olarak adlandırılan muhalefetin her ne kadar demokratik bir zihniyete sahip olmadıkları görülse de Kürt soykırım politikasını AKP-MHP faşizminden daha güçlü sürdürmesinin zemini yoktur. Erdoğan’ın yürüttüğü politikaları sürdürmelerinin de Türkiye’de var olan krizi derinleştireceği aşikardır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken muhalefetin önündeki en büyük sınav Kürt sorunu ve bu temelde demokratikleşme olmaktadır. Devlet içi muhalefetin böyle bir hamleyi sağlayamayacağı görünüyor ancak var olan soykırım politikalarını sürdürmeleri de mümkün değildir. Bu nedenle AKP-MHP faşizminin yıkılması Türkiye için Kürt soykırımı politikasını aşma konusunda bir milat olabilir.

2023 yılının gerçek bir dönüşüm anlamına gelmesinin yolu ise Önder Apo’nun demokratik cumhuriyet tezi doğrultusunda Kürt halkının varlığının kabulü temelinde gerçekleşecek bir demokratikleşme hamlesidir. Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşmenin olmayacağını artık herkes anlamıştır. Daha da önemlisi sloganlaştırdıkları gibi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında yeni bir Türkiye de gerçekleştirilemez. Çünkü Türkiye’nin tüm sorunlarının düğümlendiği nokta Kürt sorunudur. Demokratik çözümün bu alanda gelişmesi Türkiye’nin devlet sisteminden ekonomisine kadar her şeyini etkileyecektir. AKP-MHP faşizminin yarattığı enkazdan ancak bu şekilde çıkılabilir. Bu iktidar sonrasında yönetime geleceklerin bunu görmeleri zorunludur.

Bu sadece AKP-MHP faşizminin iktidardan düşmesi ile olmaz. Bu faşist iktidarın yıkılması, öncellikli yapılması gerekendir fakat en az ondan daha önemli olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nda bir araya gelen demokratik güçlerin siyasette etkin hale gelmesidir. Ancak bu şekilde demokratikleşme gelişebilir. Etkinlik için seçimlerde kazanılacak temsil yeteneğinin yanında güçlü bir örgütlenmeye de kavuşmakla mümkündür. Seçim bunun önemli bir zemini olmaktadır. Seçim çalışmaları da bu iki eksen üzerinden yürütülürse Emek ve Özgürlük İttifakı’nın gelecek dönemde önemli bir aktör haline gelmesine yol açacaktır. Faşizmin HDP’yi kapatarak darbe vurmaya çalıştığı ve tüm baskılara rağmen ortadan kaldıramadığı demokratik siyaseti güçlendirmek hem alınacak oylarla hem de yürütülecek örgütlenme çalışmalarıyla olur. Halkımızın bu bilinçle çalışmaları yükselttiği görülmektedir. Fakat bu çabanın daha fazla artırılması gerekmektedir. Bu şekilde AKP-MHP faşizmi yıkılacak ve Özgür Kurdistan ve Demokratik Türkiye’nin önü daha fazla açılacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.