Türkiye’nin yaptığı düşük ölçekli savaş konsepti

Dosya Haberleri —

Doktor Michael Wilk, Rojavalı yetkililerle görüşürken

Doktor Michael Wilk, Rojavalı yetkililerle görüşürken

  •  ’‘Türkiye düşük yoğunluklu savaş modelini izledi; bireysel, hatta küçük hedeflerin bombalanmasına, münferit araçların içindekilerin öldürülmesine ve önemli tesis alanlarının tahrip edilmesine odaklandı. Türk ordusu, büyük ölçekli saldırılardan kaçınıyor. Bu başarılı da oluyor çünkü saldırılar Rojava’da büyük bir etki yaratsa da, Ukrayna’nın, Gazze'nin bombalanmasına odaklanan medyanın ilgisini çekmiyor.‘‘

 

  •  ‘‘Özellikle Kobanê Belediye binası duvarlarında bariz kurşun delikleri vardı. Orada çalışan insanların tabiri caizse kulaklarının etrafında mermiler uçuşuyordu. Buna rağmen insanlar şaşırtıcı derecede soğukkanlı ve sakindi. Rimelan yakınlarındaki rafinerilerde çalışan ve bombalanan işçilerle görüştüm. Bombalanan soğutma kulelerinin kısa süre içerisinde yeniden işlevsel hale getirildiğini anlattılar.‘‘

BEDRAN DOĞAN

 

İşgalci Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye dönük saldırıları sürüyor. Saldırılarda, hastaneler, camilerle beraber petrol, su ve buğday depolama tesisleri hedef alınırken, sivil yerleşim alanlarını bombalayan Türk devleti savaş suçlarına yenilerini ekliyor. 

2014 yılından bu yana Rojava’ya giderek acil tıbbi yardım hizmeti sunan, bölgede yeni bir sağlık sisteminin geliştirilmesinde önemli bir payı olan Heyva Sor a Kurd ile yakından çalışan Doktor Michael Wilk, Türk devletinin Ekim ayı başında tırmanan şiddetli saldırılarının yaşandığı dönemde Rojava’daydı. Aynı zamanda Rojava’nın onursal vatandaşı ve Frankfurt-Kobanê Kardeş Şehir üyesi olan Wilk ile Rojava dönüşünde konuştuk. Ekim ayı boyunca Kuzey-Doğu Suriye ve Güney Kurdistan’da kalan Dr. Wilk, Almanya’ya döndüğünden bu yana izlenimlerini katıldığı panel, televizyon programı, söyleşilerle Alman kamuoyuyla da paylaşmaya çalışıyor. Türk devletinin Rojava'da özellikle sivil yerleşim alanları ve yaşamsal önemdeki alt yapıları hedef aldığının altını çizen Wilk, “Savaş suçu işleniyor” dedi. Türk devletinin son işgal saldırısında aralarında çocukların da bulunduğu sivillerin hayatını kaybettiğini, Kobanê ve Dêrik’teki Covid-19 hastanelerinin de vurulduğunu hatırlatan Dr. Wilk, “Bu bir terördür. Bu düşük yoğunluklu bir savaştır” ifadesini kullandı.

 

Dostluğu canlandırmak için

Bu seferki ziyaretini tıbbi destek için değil Rojava’daki projelerinin ne kadar ilerlediğini görmek hem de yeni projelerin temellerini atmak için gerçekleştirdiğini belirten Dr. Wilk, “Bu, benim için bağlantılar kurma ve var olan bağlantıları sağlamlaştırma yolculuğuydu. Özellikle de Rojava’nın saldırı altında olduğu bir dönemde mevcut dostlukları yeniden canlandırmayı amaçladım. Bu zor durumda, varlığım ve dostluğumla yerel halkı manevi olarak güçlendirmek istedim ve bilinçli olarak gittim” dedi. Bu ziyareti, Rojava’nın Türk devletinin yoğun saldırıları altında olduğu bir dönemde gerçekleştirdiğine işaret eden Dr. Wilk, “Yolculuk tahminimden uzun sürdü. İşgalden önce Türkiye sınırı boyunca araba kullanabiliyordunuz. Artık eskisi gibi doğrudan yolculuk yapmak mümkün değil. Bugün Hêsekê ve Reqa üzerinden gidip geri dönmek zorundasınız. Demek istediğim, Türkiye’nin işgali nedeniyle yolculuk etmek bile çok daha zor” dedi. 

 

Dêrik ve Kobanê’ye yardım

İlk olarak Dêrik ve Kobanê’ye gittiğini anlatan Dr. Wilk, “Dêrik-Friedrichshain-Kreuzberg/Berlin ve Frankfurt-Kobanê şehir dostluk derneklerinin, Kobanê için topladığı dayanışma fonunu ulaştırmak istedim. Özellikle Kobanê'de, hala deprem sonrası oluşan hasarı onarmak için çalışmalar yapılıyor. Hasar gören su depoları için Frankfurt-Kobanê kenti dostluk kuruluşu özel olarak bağışta bulundu” şeklinde konuştu.

 

Su tankerlerle taşınıyor

Wilk, saldırı altındaki kentlere ilişkin gözlemlerini ise şu şekilde anlattı: “NATO üyesi Türkiye'nin mevcut saldırıları, özellikle enerji ve su temini anlamında sıkıntılara yol açıyor. Türkiye'nin daha önce pompa istasyonlarına yönelik saldırıları ve Fırat nehrinin düşük regülasyonu sebebiyle altyapı zaten kötü durumdayken, bazı bölgelerdeki koşullar artık felaket denilebilecek seviyelerde. Dêrik ve Kobanê belediye başkanlarını ziyaret ettiğimde bana bölgedeki binlerce insanın yaşadığı zorlukları anlattılar. Pompa istasyonlarının ve boru hattı sistemlerinin tahrip edilmesinden kaynaklı su tankerlerle taşınıyor. Elektrik santrallerinin yıkılması sonucu pompalar dizel jeneratörler yardımıyla çalıştırılıyor.”

 

Kurşunlar duvarları parçalıyor

Bombalamalar ve insansız hava araçlarının saldırılarının yanı sıra sınır ötesinden doğrudan ateş açılması da sürekli ve öngörülemez bir tehdit oluşturuyor. Sivil altyapının tahrip edilmesine ek olarak, her iki belediye başkanı da korku ve terörün yayılmasının halk üzerinde olumsuz bir etki bıraktığını anlatıyor. Türk askerleri sık sık ateş ediyor, kurşunlar duvarları parçalıyor. Dr. Wilk, “Özellikle Kobanê Belediye binası duvarlarında bariz kurşun delikleri vardı. Orada çalışan insanların tabiri caizse kulaklarının etrafında mermiler uçuşuyordu. Buna rağmen insanlar şaşırtıcı derecede soğukkanlı ve sakindi. Rimelan yakınlarındaki rafinerilerde çalışan ve bombalanan işçilerle görüştüm. Bombalanan soğutma kulelerinin kısa süre içerisinde yeniden işlevsel hale getirildiğini anlattılar. İşçiler durumla yapıcı bir şekilde başa çıkabildikleri için oldukça gururluydular. Ancak Kobanê'deki bir yetimhanenin çalışanlarıyla görüştüğümde durum farklıydı. Çalışanlar bana yetimhanede yaşayan çocukların bombardıman sebebiyle tedirgin ve korkmuş olduğunu aktardı” diye anlattı. 

 

Doğrudan hedef alınıyor 

Özellikle su tankerleri için onarım çalışmalarının hızla sürdüğüne değinen Wilk, bazı pompa istasyonlarının Türkiye'nin saldırıları altında olduğu için onarılamadığını kaydetti. Wilk, “Sınırın ötesinden istasyonlara doğrudan top atışı yapılıyor. Dolayısıyla orada hiçbir şey tamir edilemiyor. Ayrıca bazı bölgelerin her gün bombalandığını da vurgulamak gerekir. Bunlar arasında Til Temir ya da Eyn Îsa bölgeleri de yer alıyor. Bombalamadan kaynaklı özellikle Dêrik'in ve Kobanê'nin dış mahalleleri, Hesekê ve Dêrazor gibi bölgeler su temininde güçlük çekiyor ve tankerlerle su temin edilmek zorunda kalınıyor” diye konuştu.

 

Halk mağdur değil aktör!

Bombalamaların herhangi bir uyarı yapılmaksızın gerçekleştiğini belirten Wilk, “Bu da halkın saldırılar karşısında nispeten çaresiz olduğu anlamına geliyor. Saldırılar o kadar ani yaşanıyor ki çoğu zaman sığınacak vakit bile olmuyor. İnsansız hava aracını duyamazsınız, droneları göremezsiniz. Dolayısıyla halkın saldırılara karşı kendilerini koruması güç. Ancak şunu da söylemek gerekiyor; haberlerde yansıtılanın aksine, Rojava'da edindiğim deneyim, altyapısı neredeyse yok olmuş, işlevsiz bir yer olduğu yönünde değil. Büyük bir kısmı çalışıyor, tahrip edilmiş bölgeler hızla onarılıyor. Koşullar çok zor, ancak tüm bunlara rağmen bölge halkı sadece mağdur değil, aynı zamanda aktörler” dedi. “Erdoğan'ın yarattığı yıkımı, olduğundan daha büyük gösteren tasvirlerine karşı dikkatli olmalıyız” diyen Wilk, “Bu, onun korku ve terör yayma stratejisinin ekmeğine yağ sürmek olur” yorumunda bulundu. 

 

Düşük ölçekli savaş konsepti

Türk devletinin saldırılarının savaş suçu olduğunun altını çizen Wilk, saldırılarla korku yayarak istikrarı zayıflatmaya çalıştıklarını belirtti. Wilk, “Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, ruh sağlığı temel bir insani haktır ve kişisel, toplumsal ve sosyo-ekonomik gelişim için hayati önem taşır. Erdoğan rejiminin stratejisi tam da bu noktada devreye giriyor. Öngörülemeyen saldırılar ruhsal durumu hedef alıyor ve psikolojik terör konseptini takip ediyor. Türkiye saldırılarında düşük yoğunluklu savaş modelini izledi; bireysel, hatta küçük hedeflerin bombalanmasına, münferit araçların içindekilerin öldürülmesine ve önemli tesis alanlarının tahrip edilmesine odaklandı. Türk ordusu, askeri teknoloji açısından çok daha üstün olmasına rağmen, büyük ölçekli saldırılardan kaçınıyor. Bu başarılı da oluyor çünkü saldırılar Rojava’da büyük bir etki yaratsa da, Ukrayna’nın, Gazze'nin bombalanmasına odaklanan medyanın ilgisini çekmiyor” dedi.

 

Etkilenen yalnızca insanların ruh hali olmayacak

Yıkımın doğrudan etkilerine ek olarak, saldırıların başka olumsuz sonuçlarının da olduğunu vurgulayan Wilk, demokratik yaklaşımların, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve özgürleştirici projelerin kötüleşen savaş durumundan zarar gördüğüne dikkat çekti. Wilk, “Köklü ataerkil kalıplara sahip geleneksel egemenlik yapılarıyla başa çıkmak her zaman zordur ve bir de artan güvensizlik ve korku eklenince bu daha da körüklenir. Böylesi kalıcı terör atmosferi gündelik hayatta kendini göstermeye devam ederse, etkilenen yalnızca insanların ruh hali olmayacak, aynı zamanda demokratik karar alma süreçlerinin temeli de sarsılacaktır. Askeri bir durumda kararlar yapısal olarak sivil ve barışçıl olmaktan çıkar. Sürekli bir savaş ortamında yaşıyorsanız demokrasinin yok olduğunu gözlemleyeceksiniz. Ben Türk rejiminin de tam olarak bunu amaçladığına inanıyorum” ifadelerini kullandı.

 

Mülteci hareketliliği başladı

Türk devletinin saldırılarından bu yana mülteci hareketliliğinin yeniden yükselişe geçtiğini de aktaran Wilk, bu durumun karşısına ancak doğru bir politikayla geçilebileceğini belirtti. Wilk, “Mülteci hareketliliği başlamadan önce mevcut ambargolar kaldırılmalı, yeniden yapılanma desteklenmeli, kaçışın nedenleri çözülmeli. Örneğin, Serêkaniyê ve Efrîn'deki son işgaller sırasında yüz binlerce insanın nasıl kaçmak zorunda kaldığını gördük. Bu insanların büyük bir kısmı hala çadırlarda yaşıyor. Bu çadır merkezlerine kısmi yardımlar ulaşsa da yükün büyük kısmı Özerk Yönetim tarafından karşılanıyor. Acilen politika değişikliğine gidilmesi ve Türkiye'nin barbarca saldırılarının durdurulması gerekiyor” dedi.

 

Tahammül edilemez çifte standart

Batılı hükümetlerin Erdoğan'ın suçları karşısında sessiz kaldığına dikkat çeken Wilk, “Mültecilerle ilgili anlaşmalar ve NATO ortaklığı, Kürt savaşçılara saygıdan daha ağır basıyor. Diğer cephelerdeki benzer insanlık dışı eylemler haklı olarak kınanırken, Türk devletinin savaş suçlarının dikkate alınmaması buz gibi bir siyasi pragmatizm ve tahammül edilemez bir çifte standardın göstergesi. Saldırıları önlemek için mümkün olan her şeyi yapmak ve nihayetinde Kuzey-Doğu Suriye için gerekli olan yeniden inşa desteğini sağlamak yerine, Türk hükümeti tarafından amaçlanan bölgenin istikrarsızlaştırılması kabul ediliyor. Bu hata, en azından yeraltında gizlenen DAİŞ’e alan açacaktır” diye konuştu.

Sessizlik kırılmalı!

Alman kamuoyuna çağrıda bulunan Wilk, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Sivil toplumun yeniden inşası için kitlesel destek çok önemli. Bunu gerçekleştirmek için siyasette bir paradigma değişikliği gerekli. En önemlisi de Erdoğan'ın işlediği suçlar kabul edilmeli ve cezalandırılmalı. Şu anda İsrail'de yeni bir odak noktası ortaya çıktı. Türkiye kendi savaş suçlarını kamuoyunun dikkatini çekmeden sessizce gerçekleştirmeye çalışıyor. Ve tam da bu sessizlik, orada neler olup bittiğine yakından bakarak kırılmalı. Suriye ve Rojava'da işlenen adaletsizliklere dikkat çekmek için protestolara devam etmeliyiz.”

 

Ambargo sebebiyle ilaç sıkıntısı yaşanıyor

Doktor olarak sağlık sistemine dönük incelemelerde de bulunan Wilk, geçmiş yıllara nazaran tıbbi tedavi hizmetlerinin daha iyi durumda olduğuna değinerek, Özerk Yönetim’in ve Heyva Sor a Kurd çalışmalarının etkisinin büyük olduğunu söyledi. Wilk, “Yanımda getirdiğim 25 bin euroluk fon ile Qamişlo'da, çok zor bir tedavi olan yanık tedavisi için özel bir bölüm kuruluyor. Bir diğer yeni bölüm ise meme kanseri hastalarının teşhisi ve tedavisi için kurulacak. Böylelikle daha önce tedavi için Şam'a ya da Kuzey Kurdistan’a gönderilen hastaların gelecekte kendi bölgelerinde tedavi edilebilmelerine imkan sağlanacak. Bununla birlikte, temel tıbbi ilaç tedariğini sağlamak hala zor. Ambargo sebebiyle her şeyin ya Esad tarafından satın alınması ya da Semalka Sınır Kapısı üzerinden ithal edilmesi gerekiyor. Bunu söylerken, küçük miktarlardan bahsetmiyorum. Bu bölgede yaklaşık 5 milyon insanın ihtiyaç duyduğu konteynerler dolusu ilaçtan bahsediyorum. Sivil toplum örgütlerinin yardımı ve özellikle de Heyva Sor a Kurdistan'ın çalışmaları sayesinde temel ihtiyaç malzemeleri güvence altına alınıyor” dedi.

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.