Tutsakları ölüme sürüklüyor

İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri

İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri

  • Cezaevlerinde yaşanan katliamlarda devletin sorumluluğu olduğunu belirten İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, güçlü bir toplumsal karşı duruşun olması gerektiğini söyledi.  

Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri artarak devam ederken, art arda ölüm haberleri geliyor. En son 18 Ağustos’ta Urfa 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi'nd Bazo Yılmaz’ın katledilmesiyle, son 8 ayda cezaevlerinden 43 cenaze çıktı. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, cezaevlerinde 651’i ağır bin 517 hasta tutsak bulunuyor. Tahliye edilmeyen hasta tutsaklar, Adli Tıp Kurumları (ATK) verilen “cezaevinde kalabilir” raporlarıyla ölüme terk ediliyor. 

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, cezaevlerinde artan katliamların nedenin cezaevi koşulları olduğunu belirterek, cezaevlerinde sağlığa erişim hakkı konusunda yaşanan sorunların ve artan işkencelerin hasta tutsakların ölümünü hızlandırdığını ve “intihar” vakalarında artışa neden olduğunu söyledi. Yoleri, cezaevlerinde yaşananlarda devletin sorumluluğu olduğunu dile getirdi. Son 8 ayda cezaevlerinde katledilen 43 kişi içerisinde tahliyesinin hemen sonrasında katledilenlerin olmadığını belirten Yoleri, normalde bu sayının daha fazla olduğuna dikkat çekti. Yoleri, “Mesela mahpus komaya girdikten sonra karar veriliyor ve sanki tahliye edildikten sonra yaşamını yitirmiş gibi bir pozisyon oluşuyor. Dolayısıyla yaşamını yitiren mahpuslar arasında sayılmayabiliyor bu tür vakalar. Biz tabi bunların da tespitini yapmaya çalışıyoruz” dedi. 

Tecrit yaygınlaştı

Yoleri, cezaevlerinde yaygınlaştırılan ve ağırlaştırılan tecridin, bir işkence yöntemi olduğunu, ölümlerdeki artışlarda rol oynadığını vurguladı. Yoleri, “S ve Y Tipi hapishanelerle daha ağır tecrit uygulanacağını devletin kendi yetkilileri duyurdu. Dolayısıyla ağırlaştırılan bu işkence uygulamasının maalesef özellikle bu intiharla da bir paralellik gösterdiği ya da intiharlarla bağı olduğunu rahatlıkla söylemek mümkün” diye konuştu. 

Topluma karşı tehdit

Devletin baskı politikalarının ilk çıktığı yerlerin cezaevleri olduğuna işaret eden Yoleri, devletin cezaevlerini topluma karşı bir tehdit unsuru olarak kullandığını ifade etti. Yoleri, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de herkes tutuklanabileceğini, bir gün başına bir tutuklama olayının gelebileceğini, haksız yere bir suçla itham edilebileceğini biliyor. Bugün herkes adalet talebinin haklılığına inanmış durumda. Bunu ya kişisel olarak tecrübe ettiği için ya da etrafında bu tür örneklerle çokça karşılaştığı için. Dolayısıyla aslında herkesin bir yandan gözü hapishanelerde. Neler yaşanıyor ve buradaki uygulamaların topluma etkisi ne şekilde yaşanıyor? Devlet, bir takım muhalif eylemelere katılmak gibi iktidarın tasvip etmediği bir takım politikaları ya da görüşleri desteklemek gibi tutum alırsanız işte sonunuz hapis olur, hapishanede de sonunuz böyle olur, diyor.”

Toplumsal mücadele parçalı

Adalet talebinde bulunan tutsak yakınlarını, Roboskî ailelerini, Suruç ailelerini, Şenyaşarları ve Çorlu tren faciasında yaşamını yitirenlerin ailelerini hatırlatan Yoleri, şunları dile getirdi: “Aslında bakarsanız toplum bir yandan kaynıyor ama bunların her birinin kendi lokal alanında sınırlı kaldığını görüyoruz. Toplumsal mücadele böyle hep ayrı ayrı yerlerde, parçalı halde devam ediyor. Bu bir araya gelememe halinde devletin bu ağır baskı politikalarının etkisi olduğunu söylemek mümkün. Bugün en ufak itirazın bile çok ağır sonuçları olabiliyor. Bu yüzden umut olabilecek, dayanışmayı güçlendirebilecek bir takım faaliyetlerin örgütlenmesi gerekiyor. Belki ondan sonra insanlar bu baskıya maruz kaldıklarında kendilerinin ve ailelerinin yalnız kalmayacağını bildiklerinde daha kolay risk alabilir ve dolayısıyla kendi dışındaki şeyler için de itiraz edebilir.” ifadelerini kullandı. 

Ayrımcı zihniyet var

Demans hastası Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un tahliye edilmemesinin “ayrımcılık” olduğunu belirten Yoleri, Türkiye’de ceza infaz sisteminin “ayrımcı zihniyetle” oluşturulduğunu vurguladı. Yoleri, şunları söyledi: “Devlet mahpus da olsa vatandaşının hakkını hukukunu korumak zorunda. Sağlığa erişim, tedavi, yaşam hakkını korumak zorunda. İşkence mutlak yasak ve devlet hapishanelerde işkenceyi durdurmak zorunda. Devlet kendi anayasasının bağlı olduğu uluslararası hukuku yok sayarak hareket edemez. Bu yüzden de biz tabi ki devlete sorumluluklarını ısrarla hatırlatmaya devam edeceğiz. Devletin bu sorumluluklarını yerine getirmesi için gerekli girişimlerde bulunmaktan da çekinmeyeceğiz.”

Yoleri, Cezaevlerindeki ihlallere karşı topluma duyarlılık çağrısında bulundu.   İSTANBUL

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.