Ultra-Politikadan Kurtuluş Yolu: Radikal Demokrasi

  • Kürt siyasi hareketi, liberal demokrasinin güçlü bir sol eleştirisi ve total-homojenize edici demokrasinin reddi ile hareketine başlar. Siyaseti apolitikleştiren liberal demokrasiden ile depolitize eden total fikirden ayrılarak üçüncü bir seçeneği teorize eder ve bunu radikal demokrat çizgide gerçekleştirir.

 

HASAN KILIÇ

 

Demokrasi siyaset bilimi ve felsefesinin en sık kullanılan ama çevrelenmeli ve ortak bir tanım etrafında toplanması en netameli kavramlardan biridir. Kimi Antik Yunan’da, kimi Asr-ı Saadette köken ve idealini arar.

21. yüzyılda demokrasi, siyaset üretmenin ortak kavramı olarak politik spektrumun hemen her koordinatının ortak kesenidir. Demokrat iddiası taşımayan hiçbir ideoloji, yapı veya örgüte rastlanılmaz. Rastlanılsa bile meşruluğu kapsamlı eleştirilerin konusu olur. Demokrasi kavramı üstlenildiği ölçüde reel politikte başarılı olunur. Nazi rejiminin öznelerinden Carl Schmitt de demokrasinin “en ideal” olanını tanımlamıştır. Liberaller de demokrasiye sımsıkı sarılmış, sol ideolojilerin birçoğu için de demokrasi ana pusula olmuştur.

Hem her yerde bulunan hem de ortak bir tanımında ve kriterlerinde uzlaşılamayan demokrasiyi bugün nasıl anlamalı? Nasıl okumalı? Daha doğrusu toplumsal ve siyasal yaşamın içinde nasıl konumlandırmalıyız?

 

Liberal Demokrasi versus Homojenlik Demokrasisi

Kapitalist modernitenin merkezi işleyişi liberal demokrasi çerçevesinde belirlenmektedir. Liberal demokrasi, temsil sistemleri ve düzenin mutlaklığı altında topluma belli biçimlerde politikaya katılma imkanları sunar. Topluluklar çeşitli temsil mekanizmalarıyla belli çıkarlar-fikirler etrafında birleşerek toplamın yönetiminde söz sahibi olur ve siyasi partiler de bunun aracı olur.

Resmî ideolojiye dayalı düzen tehdit edilmedikçe, liberal demokrasinin kuralları tıkır tıkır işler. Fakat resmî ideoloji yerinden edildiğinde veya düzen tehdit altında olduğunu hissettiğinde imdat freni çekilerek liberal demokrat devlet bir anda topluma karşı savaş motoru şeklinde örgütlenebilir.

Liberal demokratik yönetimler temelde iki açıdan sorunludur. Birincisi, toplumdaki farklılıkların her daim bir istikrarsızlık potansiyeli olarak görülmesi suretiyle savaş motoru olarak hazır kıta bulunmasıdır. Yani devlet ve toplumun karşıtlık üzerinden ontolojik kurulumudur. Nitekim hemen her liberal demokrasi örneğinde OHAL ve Sıkıyönetimin tanınıyor olması, Schmittyen okumayla “egemenin istisnaya karar verme” yetisini gösterir. İkinci temel sorun, liberal demokrat yönetimlerin ulus-devletlerin taksimine tabi olması kapsamında temsil mekanizmalarının yönetimi şart koşuyor olmasıdır. Hem ulus-devletlerin aynılaştırıcı meyli hem liberal demokrat yönetimlerin savaş motoru olarak organize olmaya hazır ve nazırlığı hem de temsilin asılla arasındaki makas farkı liberal demokratik yönetimlerin zayıf noktaları olarak öne çıkmaktadır. Yönetimin ilkesi ve meşruluk kaynağı auctocritas ile yönetimin gücü-yürütmesi olarak potastas arasındaki derin uçurum liberal demokrasinin çatlaklarından biridir.

Carl Schmitt bu zayıf noktalarda oluşan çatlaklardan hareketle liberal demokrasi eleştirisini geliştirir. Bu eleştiriyle, total bir yönetim tahayyül eder. Yönetim ilkesi-meşruluk kaynağı olarak auctocritası Führer’e teslim ederken yönetim gücü-yürütmesi olarak potestas ile auctocritas arasındaki farkları bir aynılaşma ile ortadan kaldırır. Artık yönetimin hem ilkesi hem de gücünün kaynağı Führer’e tabi olur. Böyle bir çerçevede demokrasi ise toplumsal ve siyasal farklılıkların homojenize edilmesini gerektirir. Nitekim bu fikre göre en iyi demokrasi yönetimi aynılığın hâkim olduğu toplumda gerçekleşebilir. Bu da esasında halkı organik bir bütün olarak görme yanılsamasına dayanır.

Bu fikir siyasal olanı dost-düşman ikileminde kurarak demokrasi ile siyaset arasındaki ilişkiyi sıfır noktasına indirir. Çünkü demokrasi artık halkın yönetimi değil, halk adına Führer’in mutlak-total hakimiyetiyle eylemesidir. Yani artık yönetimin ilkesi ve meşruluğu da gücü ve yürütmesi de Führer’le başlar; Führer’de sonlanır.

 

Demokrasi ile Politikanın Ortak Kurtuluşu: Radikal Demokrasi

Slovaj Zizek, Carl Schmitt’in siyasal olanı tanımlamasına karşı eleştirisini keskin bir şekilde ifade eder. Ona göre Schmitt’in dost-düşman ayrımına dayanan kurgusu ihtilafı en uç noktaya taşıyarak siyasal olan de-politize etme girişimini gerçekleştirir ve siyasal olanın bastırılmasını amaçlar. Zizek buna ultra-siyaset adını verir. Siyasetin imkansızlaşması olarak ifade edebileceğimiz ultra-siyaset, aynı zamanda anti-demokrasidir.

Farklılıkları kabul ederek başlangıç noktasını belirleyen demokrasi, auctocritas ile potestas arasındaki ilişkide ne liberal demokrasi kadar suni ve kırılgan ne de total ideolojilerdeki gibi aynılaşmayı öngörür. Bilakis, halkın yönetime katılmasının yanı sıra halkın gücünün de işler halde olmasını talep eder. Böylece temsil ilişkilerini sahihlik testine sürekli şekilde tabi tutar. Yani temsili demokrasinin demokratikleştirilmesini ve öncülünde ise demokrasinin radikalleştirilmesini gerektirir.

Kürt siyasi hareketi, liberal demokrasinin güçlü bir sol eleştirisi ve total-homojenize edici demokrasinin reddi ile hareketine başlar. Siyaseti apolitikleştiren liberal demokrasiden ile depolitize eden total fikirden ayrılarak üçüncü bir seçeneği teorize eder ve bunu radikal demokrat çizgide gerçekleştirir.

Demokrasiyi sadece temsil mekanizmaları ile yönetime katılma gibi dar bir perspektiften tanımlamaz. Bunun yerine toplumsal alanlara yayarak farklılaşır. Ekonominin demokratikleştirilmesi, gündelik yaşamın demokratikleştirilmesi, kişisel ilişki ve her türlü işleyişin demokratikleşmesi, üretimin demokratikleştirilmesi gibi birçok alanda demokrasiyi en radikal haliyle yaşamın temel bağlamı haline getirir. Toplumsal alanların yanı sıra yönetim için gerekli mekanizmaları da radikal demokrasi kritiğiyle bir kez daha kurgular.

Sistemsel olarak ise Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi reel demokrasinin demokratikleştirilmesi iken, bunun yerel demokrasiye sımsıkı bağlı olması ise demokrasinin radikalleştirilmesidir.

 

1867 yılı Kasım ayında Harpers Weekly’de “The First Vote” (İlk Oy) başlığıyla yayımlanan Alfred R. Waud imzalı kapak çizimi.

Alternatif Yaşama Çağrı: Radikal Demokrasi

21. yüzyıl siyaseti önemli bir kırılmanın eşiğindedir. Bu kırılma hem küresel düzeyde hem bölgesel düzeyde cereyan etmektedir. Küresel düzeyde Batılı güçler liberal demokrasi 2.0 diyebileceğimiz bir versiyonu öne çıkarırken tam karşısına otoriter popülist liderci modeli koymaktadır. Bölgesel düzeyde cereyan eden mücadelelerde ise katı tekçi ulus devletlerin Amok koşusu bölge halklarına ölüm ve sefalet getirmeye devam etmektedir. Her ölçekte dost-düşmanın kurucu momenti egemenler eliyle bir kez daha tevarüs ederken zaman, kurucu siyaset zamanıdır.

Liberal demokrasi kendi zaaflarıyla yüzleşmemeye ve demokrasiyi yönet(il)menin bir prosedürü olarak görmeye devam ederek güncellenmektedir. Otoriter popülist liderci model için demokrasi sandığa indirgenmiş sarf malzemesinden başka bir şey değildir. Şartlar öyle keskin şekilde belirlenirken, sandığa atılan oyların sonucu hemen hemen önceden rahatlıkla öngörülebilir haldedir.

Kürt siyasi hareketinin radikal demokrasi düşüncesi ve pratiği ise başta bölge halkları olmak üzere tüm dünya halklarına yönelik gerçek bir alternatif sunuyor. Bunu yaparken de mevcut parlamenter sistem içinde ve dışında konumlanabilecek mücadeleleri birlikte yürütüyor. Bir yandan parlamenter sisteme dahil olarak mevcut demokrasi ve siyasal olan anlayışını bizatihi sistemin içinden zorluyor diğer yandan ise alternatif örgütlenme modelleriyle bu sistemi dıştan gelen basınçla dönüşüme zorluyor.

Tüm bunları ise fikriyatına bağlı olarak gerçekleştiriyor. Bu kapsamda Cumhuriyeti bir arada yaşamın formu olarak görüp toplumsal gerçekliğe uygun şekilde demokratikleştirmeyi hedefliyor. Katı sınırlarla mekân ve dünya tasavvuru belirleyen ulus-devlet anlayışına karşı hem idari hem de zihni bir devrimi gerçekleştirecek olan demokratik konfederalizmle daha az devlet daha çok toplum ekseninde bir mücadele yürütüyor. Demokratik özerklikle de merkezileşme veya merkezde demokrasi yerine demokrasiyi halka teslim ederek özerkliği yerel olanın varoluş direnci olarak düşünüyor.

Kürt siyasi hareketi bu düşünsel zeminden hareketle, parlamenter sistemi içeriden “geri çağırma hakkı” mücadelesi yürüterek; dönem sınırlamasını siyasette teknokratlaşma/aristokratlaşma gibi semptomları engelleyen bir kural olarak; eşit temsiliyeti erkek düzeni ve tahayyülü yerinden eden temel yaklaşım kabul ederek zorlamaya çalışıyor. Meclis tipi örgütlenmeleri esas alan kongreler aracılığıyla demokrasinin toplumsal yaşamla arasındaki mesafeyi kısaltıyor ve toplumu siyasallaştırırken, siyaseti de demokratikleştirme vaadini yaşatıyor.

Nihayetinde radikal demokrasi ne devrimci denen fikirden uzaklaşma ne de ilkel milliyetçi tuzak ve propagandalara kapılma zayıflığına yenik düşmedir. Radikal demokrasi, 21. yüzyılda liberal demokrasi ve homojenlik demokrasisinin buluştuğu kapitalizm ortak paydasına karşı toplumsal yaşamın demokratikleşmesini ve siyasallaşmasını esas alan alternatifin çağırıcılığıdır. Apolitik ve depolitik olma tuzaklarına karşı politikayı demokrasiyle, demokrasiyi ise radikalleştirmekle mümkün kılan düşünmeye davettir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.