Yaban arıları

Metin YEĞİN yazdı —

  • SGD’nin, bir ABD şirketi ile yaptığı petrol anlaşmasına karşı konuşulanlar, kendi konforlarında ve kapının önünde yaban arıları olmadan kolay tabii ki ve hatta yaban arıları ile aynı tarafta olmanın verdiği güvenlik hissiyatı da cabası.

 

Bir dağın başında konuşuyorduk. İki yaban arısı, önümüzde duruyordu. Yaban arılarını anlatmaya başladı o da. Bal arılarının kovanlarının önüne geliyorlardı. Bir tanesi sadece. Bekliyordu orada. Nöbetçi bal arıları içeri haber veriyorlardı. İçerden bir bal arısı getiriliyordu. Yaralı oluyordu bu bal arıları daha çok ve kovanları tarafından feda ediliyordu. Onu alıp gidiyordu bal arısı. Yoksa kovana giriyor her şeyi dağıtıyordu. Onlarcasının başını koparıp atıyordu. Arı feda edilince çekip gidiyordu ama birazdan yeniden geliyor ve yenisini bekliyordu. Bir ya da iki arı daha veriliyordu. Onları da alıp gidiyordu…

Hayatta iyiler hep sadece filmlerde kazanıyor. Haklı olmak, her ne kadar sloganlarımızda tersini söylesek de -ne yazık ki- her zaman kazandırmıyor. Kovanı kurtarmak için, verilen arılar, günlük hayatımızda, irili ufaklı tavizler gibi değil mi? Patronun burnunun ortasına bir yumruk indirememek, müdürün bıyıklarına hamam otu sürememek ya da manasız bir esprisine gülmek zorunluluğundan başka nedir ki?

Biraz önce okurken, muhtemel dehşet duyduğunuz yaban arısı-eşek arısı diyalektiği sanki bizim hayatımızda hiç yokmuş ve sanki, ‘kovan’ bozulmaması için hiçbir şeyden vaz geçmemişiz gibi, tuzu kuru taifenin, daha çok ahlaki ve öğretici ahkamları ama öte yandan günlük yaşantıda, boydan boya teslim halleri sahiden oldukça sıkıcı geliyor bana.

Sonra eve dönüp pijamalarını giydiklerinde, facebook-tweet allah ne verdiyse kuşanıp, edilen büyük laflar başımızın üstünde uçuşup duruyor.

SGD’nin, bir ABD şirketi ile yaptığı petrol anlaşmasına karşı konuşulanlar, kendi konforlarında ve kapının önünde yaban arıları olmadan kolay tabii ki ve hatta yaban arıları ile aynı tarafta olmanın verdiği güvenlik hissiyatı da cabası. At martini Debreli Hasan ruhuyla, kolay, çabuk ve keskin tahliller sağda solda uçuşurken, her şey bu yana bu anlaşmanın, petrolü satabilme şansı doğurması bile tek başına önemli. Petrol -ne yazık ki- radikal tekellere ihtiyaç duyuran ve onsuz olmayan, bir sürü açıdan sorunlu bir şey. Ancak kovanı kurtarmak için birkaç şeyi -kendilerinden olanı değil- kapı önüne bırakmaktan başka ne yapılabilir ki?

Petrol öyle bir şey ki mesela Bolivarcı Venezüela hükümetini devirmek isteyen ABD, ondan petrol almaya devam ederken, kendisine suikast düzenlenen ve ABD tarafından açıkça hedef gösterilen başkan Maduro’da, ABD’ye petrol satmaya devam ediyor. Bir yandan obez medeniyeti için ABD petrol almaya zorunlu öte yandan sizin de petrolünüzün olması yetmiyor, satmanız da gerekiyor. Basitçe söylemek gerekirse petrolü içemiyorsunuz.

Mesela Libya’da Hafter hükümeti, birçok petrol kaynağını elinde tutmasına rağmen, ABD’nin ambargosu nedeniyle, hiçbir tankere petrol yükleyemediğinden, eli kolu bağlanmış durumda.

Arkadaş anlatıyordu; ‘Bal arıları bazen, birleşerek etrafını çevirdikleri Yaban arısını boğuyor ama elinden kaçırırlarsa yaban arısı bütün kendi kovandaki yaban arılarıyla gelip, katliam yapıyorlardı. Yüzlercesini öldürüyor, kovanı yıkıyorlardı. Direnmek kovanın gücüne bağlıydı…’

Siz olsanız ne yapardınız?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.