Yalan ve imha politikası zirve yapıyor

Forum Haberleri —

BM Genel Kurulu

BM Genel Kurulu

  • Bu insanlık dışı ve şımarık tutum Rusya, ABD ve koalisyonun sessiz kalmasından ve işbirliği yapmasından kaynaklanıyor. ABD, Rusya ve Avrupa, BM “Kürtleri öldürebilirsin, hava saldırıları yapabilirsin ama kara operasyonları fazla gürültü çıkarır” diyorlar. 
  • Türk devleti resmen ve alenen MİT ve SİHA’larla sürekli Rojava ve Başûrê Kurdistan’a saldırdığını ve cinayetler işlediğini kabul edip, üsleniyor. O kadar pervasızlaşmışlar ki, başka bir ülkede cinayet işliyorlar ve bunu savunuyorlar.


ZEKİ AKIL
Türk devletinin Kuzey Doğu Suriye’ye yaptığı hava saldırısının başlaması üzerinden iki hafta geçti. Bu süre içinde değişik çevrelerin yaklaşımı az çok açığa çıktı. Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi ABD ve Rusya’nın hava sahasını saldırılara açtığı netleşti. Türk devletinin dünyanın gözlerinin içine baka baka yalan söylediği ve zorbalıkta sınır tanımadığı ortada. Sözde sınırları tehlikede. Tehlike de Kürtlerden geliyor. Tehlikeyi önlemek için de Kürtleri vurmak ve onları ortadan kaldırmak gerekiyor. Büyük büyük devletler de bu basit yalana inanıyorlar! Zaten NATO sekreteri ağzını açtığında Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlıyoruz vb diyor. Ama sürekli vurulan ve her defasında yüz binlercesi topraklarından sürülenler Kürtler.

Türk devleti de bu politika ve pazarlıklardan cesaret alarak Kürtleri sürekli vuruyor ve tehdidin dozunu artırıyor. Kürtlerin devleti yok.

Herhangi bir devlet uluslararası alanda onların haklarını savunmuyor. Böylece Kürtler bütün platformlarda devre dışı bırakılmış oluyorlar. Astana sürecine Rusya öncülük etti. Burada Türk devletinin tezleri esas alındı. Pratikte Kürtler tümüyle dışlandı ve hiçbir uluslararası alanda temsil edilmediler. ABD ve koalisyon da Cenevre dahil Kürtlerin sürece dahil olması için bir girişimde bulunmadı. Türkiye’nin etrafına topladığı silahlı çeteler Cenevre dahil görüşmelere katıldı, muhalefet diye lanse edildi. Bunların savaş suçu işlemiş İhvancılar ve diğer silahlı çeteler olduğunu herkes biliyor. Astana süreci Türkiye’nin Suriye işgalini meşrulaştırmaktan ve onu söz sahibi yapmaktan başka bir işe yaramadı. Yaptığı tek şey Kürtlere karşı bir cephe oluşturmak oldu.

Rojava ve Kuzey Doğu Suriye DAİŞ çetelerinden temizlendi. Bunun öncülüğünü Kürtler yaptı. Dünya DAİŞ belasından büyük oranda kurtarıldı. Ve Suriye topraklarının önemli bir bölümünde halk özerk yönetimler oluşturarak kendisini demokratik biçimde yönetmeye başladı. Ortadoğu’nun en demokratik modeli ortaya çıktı. Kadınlar toplumda ve yönetimde etkili bir rol oynadılar. Türkiye stratejik olarak ne pahasına olursa olsun beş milyondan fazla insanın yaşadığı bu güvenlikli, özgürlükçü ve istikrarlı bölgeyi ortadan kaldırmak istedi. Sözde kendi güveliği için bu bölge tehlikeymiş. Sınırları için bir tehlike olduğu büyük bir saptırma. Eğer tehlike varsa büyük bir orduya sahip ve sınırları üzerinde istediği önlemleri alabilir. Zaten baştan başa duvarlar örmüş, kameralarla vb donatmış. Ayrıca Kürtlerin orduları ve hava güçleri yok. Türk devletinin işgalleri bile önlenemiyor. Efrîn ve Serêkaniyê gibi bölgeler işgal edildi ve buralarda etnik temizlik uygulandı.

Türk devleti resmen ve alenen MİT ve SİHA’larla sürekli Rojava ve Başûrê Kurdistan’a saldırdığını ve cinayetler işlediğini kabul edip, üsleniyor. O kadar pervasızlaşmışlar ki, başka bir ülkede cinayet işliyorlar ve bunu savunuyorlar. Bu insanlık dışı ve şımarık tutum Rusya, ABD ve koalisyonun sessiz kalmasından ve işbirliği yapmasından kaynaklanıyor. Son saldırılarda bu daha iyi görülür oldu.
ABD, Rusya ve Avrupa, BM “Kürtleri öldürebilirsin, hava saldırıları yapabilirsin ama kara operasyonları fazla gürültü çıkarır” diyorlar. DAİŞ tutuklularının kaçma ve krizden yararlanma ihtimali onları biraz kaygılandırıyor. Bu da olmasa kara operasyonlarına da evet diyecekler. Efrîn’de dediler. Serêkaniyê’de Trump buyur dedi. Şimdi de derler. Sorun pazarlıkların alacağı şekle bağlı. Her işgalde yüzbinlerce Kürt topraklarından sürüldü. BM ve diğer güçler ne yaptı? 

20 Kasım’da yapılan saldırıya ilk günler kimse ses çıkarmadı. Sonra baktılar iş büyüyecek, Kürtler teslim olmuyor, direnecekler, bölge karışacak, ondan sonra cılız da olsa işgale itirazlar gelmeye başladı. Bu itirazların etkili ve sürekli olacağını beklememek gerekir. Öyle olsa Türk yöneticileri her fırsatta saldıracağız diye efelenmezler. 

MSB’nin Hulusi’si, Türk faşizminin yalanda rekor kıran bakanı olarak, Türk büyükleri arasına girmeye hak kazanabilir. Şimdiden en fazla kimyasal ve yasaklanmış silahlar kullanma talimatı verenlerden birisi oldu bile. Ne diyor? 2015’ten beri 35 bin Kürt öldürdük! Şimdi de tek hedefimiz ‘’teröristlerdir’’. Onların dışında sivillere ve başkalarına zarar gelmemiştir diyor. Bu uçak ve bombaların yalnız Kürtlere özgü yapıldıkları, çalıştıkları anlaşılıyor! Başka insanları vurmuyorlar. Rojava halkı o kadar sivil insanın cenazesini kaldırıyor, bunların hepsi yanılsama. Öyle bir şey yok! Ayrıca vurulan petrol kuyuları, buğday ambarları, gaz üretim tesisleri de “terörist.” Ayrıca yıllardır Girê Sipî, Kobanê, Minbic, Şehba gibi bölgelerin köyleri bombalanıyor. Sınırlarda çok sayıda insan vuruldu. Bunların tümü “’terörist”miş. Türk devleti asla yüksek erdemlerden taviz vermezmiş. Öyle yüksek erdemlere sahipler ki, yüz yıldır Kürt düşmanlığı yapıyorlar. Kürtler üzerindeki soykırım stratejilerinden milim sapmıyorlar!

Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu soykırım projesi karşısında açık bir görüş içinde olmalıdırlar. Ve bu soykırımı durdurmak için kimin elinden ne geliyorsa sakınmadan yapmalıdırlar. Daha fazla örgütlenme, daha fazla direnme ve ayağa kalkma zamanıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.