Yan yana gelmek zorundayız

Dosya Haberleri —

Orhan Aydın ve kızı Eylem Şafak

Orhan Aydın ve kızı Eylem Şafak

  • Kızını Hatay’daki depremde kaybeden sanatçı Orhan Aydın, Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil çok sayıda kişi hakkında suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. Aydın, "En geniş anlamıyla insan hakları suçu işlenmiştir. Uluslararası mahkemelerde kesinlikle yargılanması gereken bir durumdur. Ben 68 yaşındayım ve bundan sonraki hayatımı bu mücadeleye adayacağım” diyor.

ARAM PİRO

6 Şubat Maraş depremleri sonrası devletin deprem öncesi ve sonrasında sorumluluklarını yerine getirmemesinin hatta halka hakarete varan yaklaşımlarının hesabını sormak için birçok çevre harekete geçti. Denetimsizlik, kent bilimcilerine kulak verilmemesi hatta susturulması, imar afları ile evlerin mezar olarak tasdiklenmesi ve insan hayatını hiçe sayan kent politikaları sonucunda binlerce insanımızı toprağa verdik. Deprem sonrası günlerce enkazlardan yükselen çığlıklar ve çaresizlikle baş başa kalan milyonların yaşadıkları, tüm dünyanın gözü önünde yaşandı. Tüm belgeleri, tanıklıkları ve görüntüleri tarihe not düşüldü. Adıyaman’da bir sağlık çalışanının “Tüm üst düzey yöneticilerinin hepsinin kanı var. Hani nerede kriz yönetimi? Hepsi öldü. Uyan artık Türkiye! Uyan!.” diye attığı çığlıklar hala kulaklarımızda çınlıyor.

Çığlıklardan birisi de sanatçı Orhan Aydın’ın attığı çığlıktı. Kızı Eylem Şafak Aydın’ı kurtarmak için gittiği Antakya’da enkaz başında bir kepçe bekledi. Hiçbir yetkili devlet arama kurtarma ekibinin yardım etmemesinden sonra, sonunda Maltepe ve İstanbul Büyükşehir belediyelerinin çalışmaları sonucu kızına saatler sonra ulaştı ve maalesef acı haberi aldı. Yıkım kadar adaletsizliğin ve hukuksuzluğun büyük olması, Orhan Aydın ve dostlarını mücadeleye sürükledi. Depremin ilk günlerinden beri bunun hesabını soracağını ilan eden Aydın, başlattığı hukuksal mücadelesini gazetemize anlattı.

Biz de davacıyız

Mücadele ilanını duyan birçok çevrenin bu davaya taraf olmak istediğini belirten Aydın, Tayip Erdoğan’a karşı açmak istediği davanın takıldığı hukuk garabetini şu sözlerle dile getirdi: “Hem barolardan hem de kent bilimcileri mimarlardan ve sanatçı dostlarımdan, bu ülkenin aydınlarından, yaratıcılarından çok genişçe bir çevreden ‘bizim de adımızı koyabilirsin, biz de dava da taraf olmak istiyoruz’ diyen binlerce dosttan, arkadaştan destek aldım. Ancak bu suç duyurusu dosyaları kayıt alınıyor ama mahkemeler tarafından işleme konmuyor. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan’ın adının geçtiği hiçbir suç duyurusu dosyası kabul edilmiyor ve dava açılamıyor, ilginç bir durum değil mi? Bu, ülkedeki yönetimin nereye savrulduğunu, adalet dediğimiz, hukuk dediğimiz şeyin nereye savrulduğunun bir işareti. Ancak bu durum bize, deprem cinayetinde, o enkazların altında kalan binlerce insanın arta kalan canlarına asla geri adım attırmayacak. Bugünler de geçer ve yarın gelir, bunun hesabı mutlak sorulmalıdır.”

İmar affı cinayetlerin temeli

Dosyasındaki kararlılığı bu sözlerle dile getiren Aydın dava dosyasında, "İmar Barışı" olarak geçen kent yasaları, kentsel dönüşüm adlı rant ve düşmanlık politikaları olarak üç esas başlığın olduğunu söyledi. ”Dava dosyamızı esas olarak üç temel şeyin üzerine kurduk, neredeyse bu üç başlık üzerinde toplanıyor her şey” diyen Aydın, “Bir tanesi imar barışı adıyla çıkarılan yasalar ki tamamen AKP döneminde çıkmış yasalardır. Yedisinin içinde imzası olanlar var. Torba yasanın içerisinden geçirmişler. İstedikleri başka yasa olduğu için, imar yasalarının geçmesine oy veren bazı muhalefet milletvekilleri de var. Ama bizim için fark etmiyor, çünkü yedi ayrı imar affı ile yapılanlar aslında bütün bu cinayetlerin temeli” vurgusunda bulunuyor.

İtiraz edenlere dava açıldı

Hatay’da Amik Ovası’na yapılan havalimanına yönelik kentte yükselen itirazları da hatırlatan Aydın, şöyle devam ediyor: “Antakya’da benim çocuğumu kaybettiğim yerde kent bilimcileri ve mimarlar odası, Asi Irmağı'nın sağına soluna ve Amik Ovası’na yapılacak her şeyin cinayet olduğunu, buranın birinci dereceden deprem bölgesi olduğunu, fay hattı olduğunu ve bu kentin en az 10 sefer yıkıldığını ve yıkıntılar üzerine kurulduğunu söylemişler. Ama ne olmuş, merkezi hükümet yani AKP hem de dönemin valisi ve belediye başkanı, yani bu imar izni verenler, cinayet işlenmesinin açık bir biçimde yasal yolunu açmışlar. O kent bilimcileri hakkında da 2007’de dava açılmış ve susturulmuşlar.”

Kentsel değil rantsal dönüşüm

İlk dava başlığının içerisinde cinayet yasalarına oy veren muhalefet vekilleri de dahil bu cinayette payı olan herkesi dava edeceğini belirten Aydın, ikinci dava başlığı olan kentsel dönüşüm isimli rantsal dönüşüm projelerine karşı zamanında verdiği mücadeleyi de hatırlatarak şunları aktardı: “Kentsel dönüşüm adıyla bu coğrafyada büyük bir bağırtı kopardı AKP. Hatırlayacaksınız, yine 2014 yılı itibariyle gündeme geldi ve biz kentsel dönüşüme karşı çıkmadık hiçbir zaman; ne çevre bilimcileri ne Mimarlar Odası ne de bu ülkenin aydınları, sanatçıları. Algıladığımız anlamdaki kentsel dönüşüme yani artık ömrünü doldurmuş binaların, mahallelerin yıkılıp yerine insanca bir yaşam ortamının oluşturulmasına, çevre düzenlemesinin oluşturulmasına asla itiraz etmedik. Ama gördük ki kentsel dönüşüm bir rant avcılığına dönüştürüldü. Bunu en açık biçimiyle İstanbul Fikirtepe’de gördük. Hala yaşıyoruz.”

Hem hırsız hem vicdansız

Devletle çalışan “beşli çetelerin” cebini dolduran kentsel dönüşüm isimli rant projelerinin protesto gösterilerinde de sıklıkla yer alan bir isim olan Orhan Aydın, evleri gasp edilen, şehrin dışına atılan insanlarla eylemlere katılıp yaşam hakkını savunan sloganlar atıyordu. Ancak verdiği mücadele, havuz medyası ve hırsızlıkla sık sık ismi geçen ve “beşli çete” ortağı Melik Gökçek tarafından hedef haline getirildi. Aydın, bu konuyla ilgili fikirlerini şöyle dile getiriyor: ”Melih Gökçek’in yaptığı paylaşımları vicdansızlık olarak görüyorum. Bu dosyanın dışında başka bir dava açacağım. Bu vicdansızlığın hesabını sormak gerekiyor. Avukat arkadaşlarla bu konu hakkında konuştum zaten. Gittim, Okmeydanı halkına destek verdim. Çünkü Okmeydanı halkını o mahalleden kovup bir Arap sermaye grubuna peşkeş çekeceklerdi. İnsanların kapıları kırılıp evlerinden zorla dışarı attılar, yasal değildi hiç bir şey. Ve onu AKP Beyoğlu Belediyesi ile Emniyetle Müdürlüğü ile işbirliği yaparak gerçekleştirdi. İlk kentsel dönüşüm olarak gündeme getirdikleri yer Sulukuledir, bu ülkenin şen şakrak ama en yoksul insanlarımızın yaşadığı güzelim mahalle yerle bir edildi. Şimdi AKP ve yandaşları kendilerine yaptıkları villalarda oturuyorlar. Bizim orada yaşayan insanlarımız da kentin 50 kilometre dışına atılmış durumda. Bizim karşı çıktığımız şey buydu. AKP’nin kentsel dönüşümle hayata kattığı kaç tane kent var, kaç tane mahalle var, kaç tane ev var, kaç tane bina var? Bunu hesabını veremiyorlar.”

Yurttaşına düşman hükümet

Orhan Aydın, dava dosyasının dayandığı üçüncü başlık olan “İnsan hakları ve düşmanlaştırma”yı ise şöyle açıklıyor: “Üçüncü başlığımız tamamıyla düşmanlık politikaları. AKP-MHP hükümetinin enkazın altında kalan insanları suçlamaları üstelik devletin elindeki olanakları üç gün kullanmamalarını içeriyor. Depremin ilk üç günü devlet adına hiçbir şey yoktu, oradaydım. Üç gün sonra da vatandaşını suçlayan, kamu kurumu durumundaki Kızılay dahil yapıları olduğu gibi şirketleştirip çadırları dahi satılabilir bir duruma getiren, gıda maddelerini ve ikinci el kıyafetleri bile satılacak duruma getiren anlayışın mimarı aynı hükümettir. Dolayısıyla bir yandan halkına parmak sallayan, enkazın altında kalmış yurttaşlara hakaretler yağdıran hükümet! Bunu yapan anlayışın tarih önünde suçlu olduğunu ve mutlak hesap vermesi gerektiğini düşünüyorum.”

Depremde de faşizm

Hatay’da, Adıyaman’da ve Maraş’ta yoğun ayrımcılığa şahit olduklarının altını çizen Aydın, örneklerle devam ediyor: “Nasıl gördük mesela Hatay'da Alevi mahallesi olarak bilinen Defne mahallesine hiçbir biçimde girmeyen AFAD ve Kızılay olarak. Maraş’ta depremin merkezi olan Elbistan ve Pazarcık’ta yine Alevi mahallelerine hiçbir biçimde destek verilmemesi. Burada kendini devlet yerine koyan AKP ve MHP’nin sistematik biçimde ayrımcılık yaptığı ve düşmanlık yaptığının belgeleri var. En geniş anlamıyla insan hakları suçu işlenmiştir. Uluslararası mahkemelerde kesinlikle yargılanması gereken bir durumdur.”

Kanıt dolu dosya

Deprem gününden itibaren topladığı tüm verileri, milletvekili, gazeteci arkadaşlarının ve meslek odalarının belgelerini de dosyaya koyacağını belirten Aydın, “Dosyaya koymak için gazeteci arkadaşlarımın, milletvekillerinin, parti heyetlerinin, topladıkları belgeler de var. Benim dosyam sadece sözel değil görüntülerden, konuşmalardan da oluşacak bir dosya olduğu için daha farklı bir dosya oluşacak. Daha geniş bir zemine kaydırabiliriz bu durumu. Türkiye Barolar Birliği ile de bir görüşme yapıyorum. Belki benim dosyamla beraber başvuru yapmak isteyen binlerce insanın dosyasıyla birleşecek, bunun için acele etmiyorum. Şu açıktır ki içerisinde Recep Tayip Erdoğan’ın adının geçtiği bir suç duyurusu dosyası alınıp sümen altı yapılıyor. Dolayısıyla biz bu dosyaları birleştirsek daha güçlü bir seviyeye getirmiş oluruz.”

Ömrümü mücadeleye adayacağım

Aydın, acısını, öfkesini mücadeleye dönüştüreceğini şu sözlerle dile getiriyor: ”Tabi ki, bütün mesaimi bunu üzerine harcıyorum, biraz da bunun için yaşamak istiyorum, çünkü acım büyük ve yaşadıkça acım katmerleniyor. Yalnız çocuğum için değil bölgede enkaz altında kalan binlerce kişiyi, yoksul insanların yaşadıklarını düşünüyorum. 2 milyon insan, Anadolu’nun değişik yerlerine, kendilerine yeni bir hayat kurmak için gidiyor. Ve arkalarında devlet yok, kimse yok, yapayalnız ve çaresizler. Bütün bunları düşünüyorum. Bir de altı gün o enkazları gördüm, yeni kentlerin nasıl kurulacağı konusunda kaygılarım var. Antakya kültürel dokuya sahip bir kent. Uygarlıklar beşiğidir, ne yapacaklar merak ediyorum. Dolayısıyla şunu daha yalın bir biçimde kendi açımdan bunu söyleyebilirim ki, evet sahneye çıkacağım ve oyunlarımı oynayacağım. Oynayacağım filmler var, onları oynayacağım ve sözümü söylemeye devam edeceğim. Ben 68 yaşındayım ve bundan sonraki hayatımın tamamını bu mesele ile bağlantılı mücadeleye adayacağım.”

Dayanışma yaşatır

Kızının içerisinde olduğu enkazın başında beklerken, ona yardım edenleri anarak, orada devletin olmadığını belirten Aydın, “Enkazın altından benim çocuğumu ve o binanın içerisinde diğer insanları çıkaranlar, AFAD değil orada ne Kızılay vardı ne de asker vardı. Benim kızımı Maltepe Belediyesi arama kurtarma ekipleri, İstanbul Büyükşehir belediye ekipleri ve madenciler çıkardılar. Tamamıyla bir sivil dayanışma örneği verdiler, bir dostluk ve kardeşlik örneği verdiler. Yan yana durma dayanışma örneği verdiler. Benim yanıma gelenler HDP’li CHP’li, TKP’li ve TİP’li milletvekilleriydi, gazeteciler vardı. Yapayalnızdık orada, iyi ki dayanıştı bu dostlarım benimle. Ben bir kez daha ‘dayanışma yaşatır’ sloganına orada sarıldım. Bundan sonra bu sloganı daha da yükselterek hayatımızı sürdürmemiz gerektiğine inanıyorum” diyor.

Birçok çevrenin deprem ile ilgili örgütlenmeleri olduğunu ve bunlar içerisinde yer almak istediğini de ifade eden Aydın, “Bu konuyla ilgili çalışma platformlarının olduğunu biliyorum, her birinin içerisinde yer alacağım. Sivil toplum ve demokratik güçlerin bu konuda platform kuracaklarını duyuyorum. Dilerim bunlar birleşik olur, bir araya gelir ama ben her birinin içerisinde olmak isterim” diye ifade ediyor. 

Hesap sorma mücadelesi

Son olarak yaşadıklarıyla beraber, halkın seçim talepleri arasında afet gerçeğinin olması gerektiğini de belirterek herkesi hesap sorma mücadelesine çağırıyor: “Diliyorum ki, ülkemiz bir daha böyle bir acı yaşamasın. Deprem bir gerçek bu coğrafyada. Ama 100 yaşına gelmiş cumhuriyetin hala bir deprem bakanlığı yok. Dolayısıyla bütün yurttaşlarımızın yeni kurulacak hükümetlerden en büyük taleplerinden birinin bu olması gerektiğine inanıyorum. Anadolu’yu karış karış dolaşan 50 yıldır bu coğrafyada tiyatro yapan bir insan olarak kentlerin son 20 yılda nasıl betona nasıl teslim edildiğini, AKP-MHP gibi bir siyasi aklın, ülkeyi nasıl betona gömdüğünü İstanbul’dan başlayarak her yerde görebiliyoruz. Dolayısıyla, bunu durduracak, insanların özgürce hayatlarını sürdürebilecekleri, rahat edebilecekleri, uygarca yaşayabilecekleri yaşam alanları oluşturmak temel sorunlarımızdan birisidir. Bunun için yan yana gelmekten başka çaremizin olmadığı da açıktır.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.