Yaşar Kemal'in uğultusu

Toplum/Yaşam Haberleri —

Yaşar Kemal

Yaşar Kemal

  • Bir ada düşlüyordum İsveç’te. Daha sonra Marmara Adası’na gittim, ona yakın bir ada buldum. Çok şaşıyorum insanın düşlemesine. Ne düşlemişsem, neyi yazmak istiyorsam, aynı ada… Birkaç defa daha gidip adaya, ondan sonra yazmaya başlayacağım 

MELTEM YILDIRIM

“Bir romancının romanlarında o romancının hangi sebeplerden yazdığı belli olur. Bu roman benim çocukluğumdan bu yana gelen maceramdır. İnsanın toprağından ayrılmasının ne menem bir bela olduğunu hep canevimde duydum, onun ağıtları, destanlarıyla büyüdüm.”

Bir Ada Hikayesi dörtlemesini böyle tanımlıyor Yaşar Kemal. 

İnsan düşünüyor; Çukurovalı Yaşar Kemal, neden ömrünün ütopyasını küçücük, haritada bile görünmeyen bir adada kuruyor?

Bir ada, metafor olarak her türlü oluşturma eylemine açıktır her şeyden önce. Yaratılışın tüm inançlardaki ezel ve ebed duygusunu, su kadar verebilecek başka bir öğe var mıdır? Yok olmak üzereyken yeniden var olma döngüsüne giren yaşam, Nuh peygamberin hikayesinden beri suyun önce hayat bahşedişinde, sonra boğuşunda, nihayetinde merhametinde ifade bulur kendine.

Bir ada düşlüyordum İsveç’te

Doğma büyüme Çukurovalı olsa da, Vanlıdır ve  ihtimaldir ki suyun ve dağın kadim bilgisi ruhuna ihtimaldir ki kulağına ezanla birlikte okunan isminden önce üflenmiştir. Nihayetinde ada dediğin, deniz dibinden yükselen yalçın dağ değil midir? 

Peki nerededir Karınca Adası? Akla ilk önce Ege gelse de değil… Konum belirtmek, harita bilgisi vermek mümkün değil çünkü aslında Türkiye’de Karınca Adası diye bir yer yok! 

Yıllar önce Alpay Kabacalı ile yaptığı bir söyleşide, “Bir ada düşlüyordum İsveç’te. Daha sonra Marmara Adası’na gittim, ona yakın bir ada buldum. Çok şaşıyorum insanın düşlemesine. Ne düşlemişsem, neyi yazmak istiyorsam, aynı ada… Birkaç defa daha gidip adaya, ondan sonra yazmaya başlayacağım” diyor Yaşar Kemal. Karınca Adası’nın Marmara Adası olduğunu söyleyecek bir delil yok. Muhtemelen Marmara Denizi’ndeki irili ufaklı adaların tüm iklimini bünyesinde barındıran, ancak hepsinden ayrılan bir Yaşar Kemal adası.

Neden Karınca?

 Deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki Karıncalar su içerdi.” Karadeniz balıkçı deyimiyle başlayan ikinci kitap, bize ipin bir ucunu veriyor. Arzulanan, tufanlar sonrasının, karıncanın içebileceği kadar dingin sularıdır. 

İsrafil surunu yaklaşık on yıl önce Cihan Harbi’nin ilanıyla öttürmüştür ve milyonların coğrafyası haşr halindedir. Uğultu… En çok uğultu tanımlar bugünleri. Kanın damarda, hissin yürekte, düşüncenin beyinde, kabusun uykuda, çığlığın kulakta uğultusu.

Mübadele de bu sürecin son ve acılı halkası niteliğini taşımaktadır. Karınca Adası bir Rum adasıdır ve asıl sakinleri, mübadele yüzünden Yunanistan’a göç etmek zorunda kalmıştır.

Poyraz Musa bu çok kahramanlı romanın Karınca Adası’ndan sonraki ikinci odak noktası, bir bakıma baş kahramanıdır. Yaşar Kemal’in, Kafkasya hasretlerine dair masalları ile büyüdüğü Çukurova dağlarının ve yaylaların komşu köylerindeki Çerkeslerine bir selam niteliği taşır.

Donan askerler ormanı

Asıl adı Abbas’tır. O da tıpkı Vasili gibi Sarıkamış’ta bulunmuştur. Yazlık kıyafetleri ile Sarıkamış’a sürülen askerlerin yaşadıkları tüm sefaleti, Allahuekber Dağları’nı, “Donan Askerler Ormanı”nı görmüştür. Urfa’nın Fransız işgaline karşı savunmasında yer almıştır. Bedevi aşiretleri ile yaşanan çatışmaların birinde bölgenin en nüfuzlu Bedevi şeyhlerinden birinin kardeşini öldürür. Karınca Adası’na bu yüzden gelmiştir. Kimsenin adını bile bilmediği bu adada, şeyhin adamlarının onu bulamaması ümidiyle. Hep tetikte ve tedirgindir.

Ve Poyraz Musa’nın yaşadıklarından sonra üstüne bir karabasan gibi günlerce çöken uzun kabusları… Serinin ilk kitabı “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana”ya adını veren, göklerden kan yağan kabusları.

Êzîdi soykırımının izleri

Onun kabuslarında, Yaşar Kemal’in ailesinin Van’dan çıkıp Hemite’ye gelene kadar geçtiği yolların, duyduklarının, şahit olduklarının, en çok da Êzîdi soykırımının izini sürebilir insan. 

…Sen Emirim, yüzlerce insanın çoluk çocuğun, genç kızların, yaşlıların hançerlenerek, çırılçıplak soyulduktan sonra Fırat’a, Dicle’ye atıldıklarını gördün mü? Sen yüzüne bakmaya kıymayacağın, doyamayacağın kızların memelerinin kesilerek öldürüldüklerini gördün mü, kesilmiş kanlı memelerin kızgın kumlarda kanadığını, yüzlerce kartalın üstüne çokuştuklarını… Sen bir savaşın ne olduğunu bilir misin Emirim?”

Emir Selahattin… Poyraz Musa’nın çöldeki koruyucu meleği, rüyalarında bile yıllar sonra böyle konuştuğu… Çöldeyken bir gün Êzîdîleri anlatır ona.

Yezidiler günde üç kez güneşe döner, dua ederler. Her isteyen, çoluk çocuk, genç yaşlı olsun, şeyh olsun, emir olsun, herkes güneşin karşısına geçer, içinden ne geçiyorsa güneşe söyler. Belki de insan soyunun şimdiye kadar söylediği en güzel dualar bunlardır. Belki de, en güzel türküler, en güzel şiirler bu dualardan çıkmıştır. Belki de Mezopotamya’nın bütün destanlarının temelinde bu dualar vardır.

Emir Selahattin’in Êzîdilere dair bu anlatısı, Sarkis Seropyan’ın sesiyle Kardeş Türküler’in “Doğu” albümünde “Yezidiler” ismiyle kayda alınacak, albüm akışında peşinden gelen, göç ve yıkımı anlatan sözleri Vedat Yıldırım’a ait bir başka müthiş eser Kerwanê’ye bir geçiş, önsöz niteliği taşıyacaktır.

Şehre yakılan en naif ağıt

Bir diğeri Vanlı Baytar Cemil’dir. Cihan Harbi esnasında Ruslara esir düşmüş, esareti sırasında doğup büyüdüğü şehrin, atalarının memleketi Van’ın işgal edilerek yakılıp yıkıldığını öğrenmiştir. Ailesinden, nişanlısı Gazelê’den o günden beri haber alamamış, Anadolu’nun her yerinde onları arayarak Karınca Adası’na kadar gelmiştir.

Rus esaretinden sonra güçlükle gelebildiği Van, bomboş ve yakılıp yıkılmış bir şehirdir. Sofi’nin dilinden dinlediği şehrin boşaltılma hikâyesi, bir şehre yakılan en naif ağıtlardan biridir. Zira şehirleri yakılıp yıkılmasın, bir gün geri dönebilsinler diye bilinmez yollara revan olmayı göze almış insanların umudunu, şehirlerine sevgi dolu vedalarını anlatır.

…Sonunda şehrin Müslüman, Hıristiyan ileri gelenleri bir araya geldiler, bir karara vardılar, şehri toptan boşaltalım dediler… Boş kalmış şehir böylece yakılıp yıkılmayacaktı. 

O gidenler geri dönecekler. Gene Van eski Van olacak. Onlar gurbette kalırlarsa ölürler.

Dengbêj Uso 

Dengbêj Uso da, Yaşar Kemal’in hayatından doğrudan izler taşıyan diğer karakter olarak çıkar karşımıza.

Uso bir dengbêj, hem de çok usta bir dengbêjdir. Eşi Xece ve çocukları ile birlikte, yıllardır savaşın önüne katılmış ve bahtı onu bu adaya kadar getirmiştir. Cudi’dendir, aynı zamanda usta bir kavalcıdır da. Türkçesi yok denecek kadar zayıftır. Ada ahalisi toplandığında Baytar Cemil’in tercümesi ile kendini kısaca anlattıktan sonra, rica üzerine dünyada en iyi bildiği işi, mesleği olan dengbêjliği icraya başlar. Elini kulağına atıp söylemeye başladığı anda Cemil tercüme etmeyi teklif etse de, başta Musa olmak üzere ada halkı tercüme istemez. Uso’nun efsunlu sesi onlara yetmektedir.

Müküs emirinin oğlu, kuşların dilinden anlayan, dervişlik mertebesine erişmiş bir dengbêj olan Feqiyê Têyran’ın hikayesi, Uso’nun hançeresinden ve kavalından bir büyü misali akar, Feqîye Têyran ve Uso’nun topraklarından çok uzaktaki bu adada yeniden hayat bulur.

Evdalê Zeynikê! 

Dengbêj Uso, Yaşar Kemal’in babaannesinden dinlediği hikayelere ve geldiği toprakların sesine saygı duruşudur. Babaannesinin ona anlattığı aile hikayelerinin sıra dışı bir kahramanı vardır: Evdalê Zeynikê! Babaannesi eski günleri yad ederken, evlerinden “Bu ev Evdalê Zeynîkê’nin diz çöküp kilam söylediği evdir” diye bahseder. Yaşar Kemal’in yıllar sonra “Kürtlerin Homerosu” olarak tanımlayacağı böylesi değerli bir dengbêji evlerinde misafir etmiş olmak, bir ömürlük övünç kaynağıdır. 

Gözlerimize, kulaklarımıza değmiş, kalplerimize ve ruhlarımıza dolmuş varlığının daim devre dahil oluşunun yıldönümünde, ona kendi gönül ikliminin ülkesi Karınca Adası ile bakmayı denedik beraber. Küçücük adaya sığdırdığı o kocaman dünya ile.

Hem ne diyordu Yaşar Kemal, “İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.