Yolsuzluğu yol bildiler

Haberleri —

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde ortaya çıkan König, İmpeks, Denizbank, Satie skandallarının sonrasında İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki yaşanan skandallar ve yakın dönemde yaşanan Dalan'ın imar yolsuzluğu, Civangate, Emlakbank, Türkbank, İSKİ ve Selçuk Parsadan skandalları, bu yolsuzluk tarihinin sadece bilinenleri.

2013 yılının 17 Aralık tarihinde İstanbul merkezli olarak gerçekleştirilen ve iki bakan çocuğunun da aralarında bulunduğu 24 kişinin tutuklandığı rüşvet ve yolsuzluk operasyonun yansımaları hala gündemin üst sıralarında. Söz konusu rüşvet ve yolsuzluk operasyonun Fethullah Gülen Teşkilatı ile AKP Hükümeti arasındaki iktidar çatışması sonucu yapıldığı belirtilirken, operasyon sonrası İçişleri, Ekonomi ile Çevre ve Şehircilik bakanlarının istifa etmesi nedeniyle AKP Hükümeti kabine revizyonuna gitti. Operasyon sonrası bir önceki İçişleri ve Kültür ve Turizm Bakanı'nın da aralarında bulunduğu 6 milletvekili de AKP'den istifa etti. Yapılan operasyonun gerek ekonomik, gerekse de siyasi alandaki etkileri devam ederken, ilk kez yaşanıyor gibi yaklaşılmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti tarihi benzeri yolsuzluk ve rüşvet skandalları ile dolu. Türkiye Cumhuriyeti'nin rüşvet ve yolsuzluk tarihine kaydolmuş bazı rüşvet ve yolsuzluk dosyaları şu şekilde:

İlk dönem yolsuzlukları

1937 yılında İsmet İnönü, Atatürk tarafından istifaya zorlanmış, yerine Celal Bayar getirilmişti. İnönü adeta evinde hapis hayatı yaşamaya başlamıştı. 10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ölümünden sonra beklenmedik şekilde Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, geçmiş dönemle ilgili bir dizi soruşturma açtırdı. Bunlardan ilki, Atatürk'e son döneminde ev sahipliği yaptığı için, adeta paralel başkent haline gelmiş olan İstanbul'un Vali-Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ hakkında otobüs alımlarında ve Surp Agop Mezarlığı ile Asri Mezarlık'ta bazı yolsuzluklar yapıldığı gerekçesiyle açılan soruşturmalardı.

König skandalı

König skandalı, 8 Ocak 1939 tarihli Tan gazetesinde "Tayyare Kaçakçılığı... Türkiye için Amerika'dan tayyare alıp, Franko'ya satmak isteyenler tutuldu" başlığıyla duyuruluyordu. Skandalda öne çıkan kişi, Ekrem Hamdi Bakan adlı bir istihbarat görevlisiydi. Almanya'da okuğu Birinci Dünya Savaşı yıllarında, bir Alman generaline yaverlik yaparken, kendisine Almanlarca takılan "König" (Kral) lakabıyla anılıyordu. Ekrem König'in babası 150'liklerden Kiraz Hamdi Paşa, dayısı Süleyman Şefik Paşa'ydı. Ekrem König, Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp'in imzasını taklit ederek ABD'ye değil, Kanada'ya 40 uçak sipariş etmişti. Uçakların kime gittiği konusu günümüze kadar muamma olarak kaldı. Bazı kaynaklara göre König, Moskova ile de bağlantılı olan Leokatz adlı ünlü bir mafya babası aracılığıyla İspanya'daki Cumhuriyetçilere silah temin ediyordu. Bazı kaynaklara göre ise, Alman yanlısı biriydi ve uçakları faşist Franko güçlerine gönderiyordu. Bütün bunlar Haziran 1938'de olmuştu. Ancak Atatürk'ün hastalığı, Hatay'ın ilhakı süreci vs. derken söz konusu skandal unutuldu. İnönü, cumhurbaşkanı olunca, dosyayı sümenaltından çıkarmıştı. Maliye Bakanı Fuat Ağralı'nın istifası isteniyordu ama bu mümkün olmadı. 25 Ocak'ta Bayar'ın istifasıyla krizde ilk perde kapandı. Sahtekârlığı ortaya çıktığında König, yurtdışında bir yerde bulunuyordu. König, Ankara'ya dönmeyerek Romanya üzerinden Paris'e gitti ve yargılama gıyabında başladı. Dosyası ayrılan König, 1942 Eylül'ünde Naziler tarafından Paris'te tutuklandı. 8 ay Monako Prensliği'nde tutulduktan sonra Türkiye'ye teslim edildi. 1943 Temmuzu'nda davaya yeniden başlandı. König dava sırasında İspanya'ya uçak satış işini Fuat Baban ile yaptığını ve bu işten 175 bin lira komisyon aldığını açıkladı. Ayrıca, Kazım Özalp'in Fuat Baban'ın hamisi olduğunu ve Baban aracılığıyla Almanya'da yapılan ve 21 milyon lira değerindeki bir siparişten dolayı 200 bin lira komisyon aldığını iddia etti. Yargalama sonunda sadece König'e 4 yıl hapis, 4 yıl kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezasına verildi. Bakana ve bakanlık görevlilerine ise ceza verilmedi.

Üç skandal daha

İmpeks, Satie ve Denizbak skandalları da 1938 ve 1939 yıllarında yaşandı. İmpeks, Kemal ve Şakir Seden kardeşler tarafından 1938 Kasım ayında kurulmuş bir komisyon şirketiydi. Kurucular arasında Celal Bayar'ın oğlu Refii Bayar da vardı. Üçüncü kardeş Süleyman Seden ise, Denizbank İstanbul Şubesi'nin Teknoloji Müdürlüğü'nde çalışıyordu. İmpeks, Denizbank tarafından İngiliz tersanelerine sipariş edilen 11 geminin siparişinde komisyonculuk yapıyordu. Daha sonra İsmet İnönü'nün açıkladığına göre, firma kendisini Etibank-Merkez Bankası-Denizbank-Kömür Şirketleri ve İktisat Vekâleti'nin temsilcisi olarak tanıtıp yüzde 4-6 iskonto ile iş bağlıyordu. Fındıklı'daki bir Fransız elektrik şirketinin merkezi olan Satie binası ise, Elektrik İdaresi tarafından 106 bin lira karşılığı satın alınmak üzereyken Satie Şirketi tarafından iki katından fazla bir bedelle 250 bin liraya Denizbank'a satılmıştı. Ortada tipik bir devleti dolandırma söz konusuydu. 24 Ocak 1939 günü İmpeks, Denizbank binaları ile ve Seden kardeşlerin evlerine baskınlar yapıldı. Denizbank'ın yabancı tersanelere verdiği 11 adet gemi siparişleri iptal edildi, satın alınan gemilerle ilgili alım işlemleri incelenmeye alındı. Bazı dosyalarda yolsuzluklar tespit edildi. Soruşturma soncunda İstanbul Barosu Başkanı ve Kocaeli Mebusu Hasan Hayri Tan'a 12 bin lira vekalet ücreti ödendiği ortaya çıkarıldı. Sonunda Denizbank'ın Celal Bayar tarafından atanmış tüm kadrosu işten çıkarıldı. Denizbank'ın üst düzey yöneticileri tutuklandı. Uzun süren temyiz sürecinden sonra Denizbank, İmpeks ve Satie davalarından yargılananların hepsi beraat etti.

İkinci Dünya Savaşı sırasında

Tek parti döneminin son yolsuzluk skandalları ise İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşandı. Bu dönem karaborsacılık, karne yolsuzlukları, 1947'de Marshall Yardımları ile başlayan ithal malları tahsislerindeki yolsuzluklar, bakır, kalay, lastik yolsuzlukları yüzünden Gümrük ve Tekel Bakanı Suat Hayri Ürgüplü ve bakanlığın pek çok memurlarının yargılanmasıyla sonuçlandı. Yargılamalar sonucunda Ürgüplü beraat ettirilirken, memurlara ise ufak tefek cezalar verildi.

Dalan'ın imar yolsuzluğu

İstanbul'u imara açan belediye başkanı olarak bilinen Bedrettin Dalan, belediye başkanlığı döneminde Üsküdar sahilini imara açtı. İstanbul'un silüetini bozmasına ve mimarların karşı çıkmasına rağmen Dolmabahçe Sarayı'nın karşısındaki Gökkafes'e imar izni verdi. 1986-88 arasında Tarlabaşı yıkımlarıyla ise, bugünkü Tarlabaşı Bulvarı ortaya çıktı. Unkapanı'nda bulunan İstanbul meyve-sebze hali Avrupa Yakası'nda Bayrampaşa'ya, Anadolu Yakası'nda ise İçerenköy'e taşındı. Bu imar harekatı yolsuzluk iddialarını gündeme getirdi. 1986'da kurulan Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu tarafından 35 dosyası Meclis'e taşındı. İmar yolsuzluğu iddialarından sonra İstanbul'da Dalan dönemi sona erdi.


Emlakbank ve Civangate
Cinayet Bürosu'nda sorgulanan Selim Edes, 1985'te Emlak Bankası'na sattığı bir arazinin parasının tahsil edememesi üzerine, Emlak Bankası Genel Müdür Yardımcılığı, Denizcilik Bankası Genel Müdürlüğü ve Emlak Bankası Genel Müdürlüğü yapan Engin Civan'a alacağının tahsili için rüşvet verdiğini itiraf etti. Alaattin Çakıcı'nın talimatıyla harekete geçen Davut Yıldız, Mecidiyeköy'de pusu kurduğu Civan'ı otomobilinin içinde vurdu. Yargılama sonunda, Edes'ten rüşvet almak suçuyla yargılanan Civan, 7 yıl 6 ay hapis ve 62.5 milyar TL para cezasına çarptırıldı. 550 gün hapis yatan Civan, 2 Nisan 1996'da tahliye edildi. Tahliyesinden sonra ABD'ye gitti. Haziran 1998'de para cezasının bir kısmını ödememesi nedeniyle Türkiye'nin iade talebiyle ABD'de kısa süre tutuklandı. Ancak aynı yıl içinde 56 milyar 250 milyonluk para cezasını ödeyen Civan'ın iade edilmesi isteminden Türkiye vazgeçti.

Türkbank dönemi ve Yüce Divan

1998 yılında yaşanan Türkbank skandalında Korkmaz Yiğit'in yayınlanan "itiraf kaseti" sonucu ANAP-DSP-MHP koalisyonu yıkıldı ve dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz için Yüce Divan'a giden yolun önü açıldı. Meclis'te kurulan özel bir komisyon, bu konuyla ilgili olarak çok sayıda siyasetçi ve gazetecinin ifadesini aldı. Komisyon hazırladığı raporda, Mesut Yılmaz'ı ihaleye fesat karıştırmaktan suçlu buldu.

Çiller'in artan mal varlığı

Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın "Sağda birleşmenin engeli kalkacak" sözlerinin hemen ardından, hükümet ortakları, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller hakkındaki malvarlığı soruşturması önergesini gündeme getirdi. Bu bildiride, "Çiller'in milletvekili seçildikten sonra TBMM Başkanlığı'na sunduğu mal bildirimi ile daha sonraki bildirimleri bir tablo halinde incelendiğinde, mallarındaki artışın hiç de usulüne uygun artışlar olmadığı, kanunlara, hukuka ve genel ahlaka aykırı şekilde elde edilebilecek fahiş artışlar olduğu görülmüştür" değerlendirmesi yapıldı. Servet artışı 1.605 milyon dolar olarak hesaplandı. Buna Demirbank'tan 1992 yılında alınan kredi de eklendiğinde, izahı gereken ve soruşturmaya esas olması gereken tutar 2 milyon dolar olarak belirtildi. O günkü döviz kurları dikkate alındığında Çiller'in 471 milyar 234 milyon lirası sorgulandı.


İSKİ skandalı
Türkiye'nin yakın dönem skandallarında biri de, "İSKİ yolsuzluğu" olarak gündeme geldi. Önce SHP ve sonrasında CHP'nin İstanbul'da bitmesinin sebebi bu skandal oldu. Skandalın merkezindeki isim olan İSKİ'nin Genel Müdürü Ergun Göknel, "Rüşvet, yolsuzluk ve mal beyanında bulunmamaktan" 1993'te tutuklandı. Toplam 12.5 yıla mahkûm oldu ve 5 yıl hapis yattı. Köknel'in ihaleleri paravan şirketlere aktardığı öne sürüldü.

Parsadan Çiller'i bile dolandırdı

Selçuk Parsadan, 1993 yılında sahibi olduğu Türk Basın Ajansı'nı Ankara'ya taşıdı ve küçük çaplı dolandırıcılık işlerine başladı. Sinema sanatçısı Perihan Savaş'ın adını kullanarak, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i, Antep Belediye Başkanı Celal Doğan'ı, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'i, Adnan Polat'ı dolandıran Parsadan, en büyük vurgununu örtülü ödenekten aldığı para ile yaptı. 2 Kasım 1995 tarihinde emekli Orgeneral Necdet Öztorun'un sesini taklit eden Parsadan, Tansu Çiller'i telefonla arayarak, "Kemalistler Derneği" için 5,5 milyar lira istedi. Para ertesi gün Başbakanlık Örtülü Ödeneği'nden Parsadan'ın hesabına yatırıldı. Olayın polis tarafından öğrenilmesinin ardından Parsadan, 10 Mayıs 1996 tarihinde Balıkesir'in Altınoluk İlçesi'ne giderek saklandı. Bu arada cep telefonu ile canlı olarak bağlandığı televizyon programlarında Çiller için "saf bayan" tanımlamasını kullanan Parsadan, kendi deyimiyle "hükümet destekli ülkücü mafyanın" peşinde olduğunu bildiği için hayatından endişe ediyordu. Parsadan 2001 tarihinde kanser hastalığından yaşamını yitirdi.

Söyleminin karşıtı AKP

2002'de tek parti olarak hükümeti kuran AKP ise, "yolsuzluklara" karşı mücadele ettiği, "yetimin hakkını yedirmediği" söylemleriyle öne çıksa da, sadece 17 Aralık tarihinde yapılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla değil, 11 yıllık iktidarı döneminde yaşanan yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla bu söylemin tam karşıtı bir görüntü sergiledi. AKP döneminde; Cumhurbaşkanı Gül'ün dokunulmazlık sayesinde yargılanamadığı ama Necmettin Erbakan'ın mahkum olduğu "Kayıp Trilyon Davası", "Ofer", "Ali Dibo", "Çalık" skandalları, AKP'li olsun, CHP'li olsun çeşitli belediyelerdeki imar yolsuzlukları, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli'nin 1 milyon dolarlık "iş takibi", ucu AKP'ye giden Almanya'daki Deniz Feneri yolsuzlukları sadece öne çıkan skandallar yer alıyor.
Bunların yanı sıra internette yer alan "30 Aylık AKP İktidarı Döneminde Gerçekleştirilen 60 Ak Yolsuzluk Dosyası" başlıklı yazı da merak edenler açısından okunması gereken bir yazı olarak yer alıyor.

 DİHA/HABER MERKEZİ




TSK da devrede

Çeteler devletinin çatışmasının şiddetlenmesi üzerine şimdilik AKP'den yana tutum alan Türk ordusu, Başbakan Erdoğan ve Başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ın "yargı içindeki çete, milli orduya kumpas kuruldu" şeklindeki açıklamalarını referans alarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
Türk Genelkurmay Başbakanlığı, Balyoz ve Ergenekon gibi, Türk ordusu mensuplarının yargılandığı davalar hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda, "TSK'nın muvazzaf ve emekli personelinin yargılandığı davalarda "TSK'yı hedef alacak şekilde suç delilleri üretildiği, davalarda görev yapan adli kolluk, savcı ve hakimlerin yargılamada savunmanın görüşlerini dikkate almadığı, suç delillerini manipüle ettiği" gibi suçlamalar yer aldı.
Balyoz avukatlarından Haluk Pekşen, Genelkurmay Başkanlığı'ndan bugün kendilerini aradıklarını ve suç duyurusunda bulunulduğunu bildirdiklerini açıkladı.
Genelkurmay kaynakları da, suç duyurusunda bulunulduğunu doğruladır. Hürriyet'e konuşan Avukat Pekşen, geçen hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Başdanışmanı Yasin Akdoğan'ın "milli orduya kumpas kuruldu" sözleri nedeniyle, Balyoz sanıkları adına Genelkurmay Başkanlığı'na dilekçe vermiş ve bu konuda suç duyurusunda bulunulmasını istemişti. Pekşen'in verdiği bilgiye göre, Genelkurmay'ın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı suç duyurusunda, Balyoz ve Ergenekon gibi TSK'nın muvazzaf ve emekli personelinin yargılandığı davalarda "TSK'yı hedef alacak şekilde suç delilleri üretildiği, davalarda görev yapan adli kolluk, savcı ve hakimlerin yargılamada savunmanın görüşlerini dikkate almadığı, suç delillerini manipüle ettiği" gibi suçlamalar yer alıyor.
Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı,  AKP Genel Başkan Yardımcısı ve eski Adalet Bakanı, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in “Yargıtay’ın imamı” ve Başbakan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “Yargıdaki farklı oluşumlar ve kumpas” açıklamaları doğrultusunda devlet içinde yasadışı örgütlenme iddialarıyla ilgili soruşturma başlattı. Yargıçlar ve Savcılar Birliği(YARSAV), Şahin ve Doğan’ın sözleri üzerine görevini kötüye kullanan yargıçlar için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenter Suçlar Bürosu Başsavcıvekiliği, YARSAV’ın suç duyurusu dilekçesini işleme koyarak soruşturma başlattı.

ANKARA


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.