Yönetim biçim olarak komplo ve kumpaslar
Forum Haberleri —
- KDP’yi bu savaşın bir ayağı haline getirdiler. Ama Güney’in diğer partilerini bu savaşa şimdiye kadar katamadılar. Iraklılar da onların istediği düzeyde katılmayacak gibi. Onun için kimyasal silahlara ve hava saldırılarına ağırlık verdiler. Buna paralel olarak Kobanî gibi kumpas davalarıyla da demokratik, legal Kürt siyasi hareketini de çökertmek istiyorlar.
ZEKİ AKIL
Kobanî kumpas davası 16 Mayıs’ta karara bağlandı. Kararın tümüyle siyasi olduğu, hukukla hiçbir ilgisinin olmadığını bilmeyen yok. HDP Eşbaşkanları ve yöneticileri herhangi bir silahlı ve gizli kapaklı bir çalışmanın içinde olmamışlar. Bütün çalışmaları ve açıklamaları kamuoyuna açıktır. Böyle olduğunu bu davayı açanlar da bir biçimde itiraf etmişler. Erdoğan ve Bahçeli faşist ikilisi HDP yöneticilerinin suç işlediklerini bilseler yıllarca dava açmak için beklemezler. Kobanî için gösterilerin yapıldığı dönemde hemen soruşturmaları başlatır ve davaları açarlardı.
Bu dava ‘’Çöktürme Eylem Planı’’ konseptine göre gündeme getirilmiştir. İki dönem HDP’nin kazandığı belediyelere devletin zoruyla el koymuşlardır. Bu kararların da hukukla hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen Erdoğan onların emirleriyle kayyım sistemi yürürlüğe konmuştur. Erdoğan bir zamanlar "Seçilmişleri atanmışlara ezdirmem’’ diyordu. Ayrıca vesayet sistemine de karşı olduğunu propaganda ediyordu. Şimdi kendisi o vesayetçilere rahmet okutacak hale geldi. Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’in kararlarını uygulamayacak kadar gözü kararmış durumda. Kendisi vesayetçi rejimin daha kaba ve hoyrat biçimini dünyanın gözüne sokuyor. Mahkemelere, devletin diğer kurumlarına talimatlar veriyor toplumu terörize, militarize ediyor.
Hükümet Kürtlere karşı yürüttüğü savaşta milyar dolarları harcıyor. Ekonomi dibe vurmuş. Para akışı sağlamak için dışarıda çalmadık kapı bırakmadılar. Şimdi toplumla dalga geçer gibi "Tasarruf Paketleri’’ açıklıyorlar. Bu paketlerle yüz milyarlık bir tasarrufun hedeflendiği belirtiliyor. Milli Savunma Bakanlığı bütçesi de bir trilyon üç yüz milyar liraymış. Türkiye’nin bütçesinin de militarize edildiği açık. MSB’nın bütçesini bir trilyona indirseler bu tasarruf numaralarına da gerek kalmaz. Alınan önlemler de tümüyle halktan ve emekçilerden kısmak ve yoksulluğu, işsizliği artırmaktan başka işe yaramaz. İktidar ve ona yakın olanlar milyar dolarları kapıyorlar. Mafya, çeteler ve yönetim iç içe geçmiş.
Erdoğan 2015’ten bu yana 40 binden fazla "teröristi’’ etkisiz hale getirdiğini övünerek anlatıyor. Bu terörist dedikleri uzaydan gelen insanlar değiller. Bunlar Kürt halkının en aydın, en değerli evlatlarıdırlar. Hak, hukuk ve özgürlük peşinde koşuyorlar. İhale kapmak, Euroları ve dolarları ayakkabı kutularına doldurmak için çalışmıyorlar. Kendilerine ve yakınlarına vakıflar kurdurup milyon dolarları toplamıyorlar. Erdoğan ve şürekası çalma ve çırpma işlerinde ustalaştılar ve bu konuda dünyaya nam saldılar!
Erdoğan ve Bahçeli yönetimi yıllardır Kürtlere karşı aralıksız bir savaş yürütüyor. 12 Eylül cunta döneminden daha fazla Kürt aydınını, politikacısını, milletvekili ve belediye başkanını cezaevlerine doldurdu. Güney Kurdistan’a bu günlerde saldırılarını yoğunlaştırdı. Kimyasal ve yasaklanmış silahlara ağırlık vermeye başladılar. Bu yıl Güney’i ve Rojava’yı denetimlerine alacaklarını söylüyorlar. Bunun için Irak’la aylarca görüşmeler yaptılar. KDP’yi bu savaşın bir ayağı haline getirdiler. Ama Güney’in diğer partilerini bu savaşa şimdiye kadar katamadılar. Iraklılar da onların istediği düzeyde katılmayacak gibi. Onun için kimyasal silahlara ve hava saldırılarına ağırlık verdiler. Buna paralel olarak Kobanî gibi kumpas davalarıyla da demokratik, legal Kürt siyasi hareketini de çökertmek istiyorlar.
Gezi davası ve Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi ve AİHM kararlarının uygulanmaması da bu sindirme ve muhalefeti tasfiye planlarının dışında ele alınamaz. Osman Kavala’nın hapse atılması için hiçbir neden yoktur. Ayrıca Anayasa mahkemesi Can Atalay için karar aldı. Ama Erdoğan bu kararı tanımadı. AHİM’nin Kavala için aldığı kararları da takmadı. Kürtlere ve demokratik çevrelere komplolar, kumpaslar kurarak iktidarını korumaya çalışan bir faşist güruhun işbaşında olduğunu gözden ırak tutmamak gerekir.
Hükümet, kendi vatandaşlarının can ve mal güvenliğinden sorumludur. Ettikleri yeminler ve çıkardıkları yasalar bu yöndedir. Ancak hükümetin kendisi vatandaşlarına tuzaklar ve komplolar kuruyor. Onları hukuk dışı yol ve yöntemlerle suçluyor, cezaevlerine dolduruyor. Dağı taşı bombalıyor. On binlercesini öldürerek ne kadar kararlı ve başarılı olduğunu propaganda ediyor. Böyle bir ülkede hak hukuk kalmaz. Hırsızlık ve haksızlık bitmez. Kumpasların ve komploların sonu gelmez. Bu açıdan Türkiye halklarının ve demokrasi güçlerinin bu hukuk tanımaz, zorba güce karşı sesini daha gür çıkarması ve hiçbir meşruiyeti olmayan bu davaları ve kararlarını tanımaması gerekir.