1. Meclis ve Kürtler


18 Mart 1920’de İstanbul’daki Osmanlı’nın Meclis-i Mebusan’ı son toplantısını yaptı ve bir daha toplanmamak üzere dağıldı. Bu, Osmanlı’nın da tarihe karışması anlamına geliyordu. Meclis-i Mebusan’ın bazı üyeleri ise Ankara’da kurulmakta olan ilk meclise katılmak için tetikteydi. Mustafa Kemal, Samsun’a çıkışından tam 11 ay sonra Ankara’da, bugünkü TBMM’nin açılışını yapmaya hazırlanıyordu. Buna göre 21 Nisan’da Heyet-i Temsiliye adına tüm illere 5 maddelik bir açılış programı gönderdi. 1. maddesi ise, “Allahın lütf-i keremiyle Nisan ‘23 Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır” idi. Diğer maddelerinde de bol bol Allah ve Kur’an’dan söz ediyordu. Ve o gün geldi. Hacı Bayram Veli Camii’nde topluca kılınan Cuma namazından sonra, saat 13:45’te dualarla yeni meclis açıldı.
Seçme hakkı Mustafa Kemal’de
Sorulması gereken ilk soru şu olmalı: Peki meclis üyeleri, milletvekilleri o zamanlar nasıl seçilmişti? Bunlar kimlerdi ve bulundukları ilde ne anlama geliyorlardı? Çünkü ortada ne Yüksek Seçim Kurulu, ne sandık, ne aday ve ne de oy pusulaları vardı. Ama bir kolayı bulunmuştu! Şöyle ki, meclisin üyelerini bizzat Mustafa Kemal listeler şeklinde hazırlayıp o ilin vali ve askeri komutanlarına yolluyor ve bu görevliler listeleri “o ilin vekilleri” diye zapta geçiyor, sonra da ahaliye duyuruyorlardı. En ilginç isim listeleri, özellikle Kürt illerine atanan vekillerdi. Bunlar İttihat Terakki (1889-1918) kurmayları, Osmanlı ordu mensupları, kendilerine yakın Kürt şahsiyetleri dışında, yerli Türkmenlerden, daha çok Balkan göçmenlerinden oluşmaktaydı. Dolayısıyla bunların tümü, Mustafa Kemal’in yakınında bulunmuş kişilerdi. Aslında bu da gösteriyordu ki Mustafa Kemal, ta işin başından beri Kürtleri meclise taşıyarak yanında tutma eğilimindeydi.
Mustafa Kemal ve arkadaşları 1. Meclis’i oluştururken Kürt illerine Kürt olmayan ve dışardan vekil atamalarına da ayrı bir önem vermişti. Örneğin Mazhar Müfit Kansu, Denizli doğumlu ve Arap bir aileye mensuptu, Hakkari milletvekiliğine atanmıştı. Rafet Orbay, İstanbul dogumlu ve Abhaz kökenliydi, Sıvas milletvekilliğine atanmıştı. Dr. Ali Haydar Yuluğ, İzmir doğumluydu, Van milletvekilliğine atanmıştı. Hacı Şükrü Bey İstanbul doğumluydu, Diyarbakır milletvekilliğine atanmıştı. Haydar Hilmi Vaner, İstanbul dogumluydu, Van milletvekilliğine atanmıştı. Cahit Erdal Bey, Selanik doğumluydu, Kars milletvekilliğine atanmıştı.
Bunların sayılarını çoğaltmak elbette mümkün. Bu atanmış vekiller daha sonraki yıllarda ise bu illerde valilik ve değişik mülki amirlik görevlerinde bulunmuşlardı. Bunlar bölge ve Kürtler hakkında yüzlerce rapor yazıp Ankara’yı bilgilendirmiş ve akıl hocalığı görevi üstlenmişlerdi. Bu Kürt illerinde, Kürtleri birbirileriyle uzlaşmaz ve karşıt cephelerde konumlandırmışlardı. Dahası, Osmanlı oyunlarıyla Kürtlerin yaşam kimyasını alt üst ediyorlardı.
Kürdistani Kürtler dışarda bırakıldı
Örneğin o tarihlerde Kürdistan Teali Cemiyeti (1918-1921), Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye (1920), Kürt Millet Fırkası (1919) gibi Kürt parti ve teşkilatları vardı. Bununla birlikte Kürtler tarafından tanınmış birçok Kürt aydın bulunmaktaydı. Kürt aydınlarının çıkardıkları Kürdi-Kürdistani yayınlar bulunmaktaydı. Fakat Mustafa Kemal, bütün bu oluşumları şöyle ya da böyle ortadan kaldırmak için büyük bir çaba içine girmişti. Daha çok kendisiyle işbirliği yapacak ve özellikle yaşlı, okur yazar olmayan, dindar şeyh-pirlerden ve feodal Kürtlerden faydalandı. Mesala Dêrsimli Diyap Ağa, Muşlu İlyas Sami Efendi, Bitlisli Sadullah Efendi gibileri, bu listenin başında yer almaktaydı. Öte yandan Dêrsimli Seyid Rıza başta olmak üzere Nuri Dêrsimî ve Alişêr Efendi’ye de milletvekilliği teklif ettiği ve reddedildiği yine aynı tarih okumalarımızın arasında yer almaktadır. Bütün bunlara rağmen görülüyor ki Mustafa Kemal’in uygulamaya koyduğu meclisin ilk açılışı bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Mustafa Kemal’de hayal kırıklığı
1. Meclis için Mustafa Kemal, 360 isimlik milletvekili listesi hazırlamış ve illere bildirmişti. Ama işler Mustafa Kemal’in dizayn ettiği ve umduğu gibi gitmiyordu. 1. Meclis’e 360 vekil yerine ancak 120 milletvekili katılabilmişti. Bu gerçek karşısında Mustafa Kemal hayal kırıklığına uğramıştı. Öyle ya, yerelde bizzat kendi seçtikleri bile meclisi reddetmiş ve Ankara’ya gelmemişlerdi! Bu hayal kırıklığından dolayı meclis çalışmalarına 23 Nisan’da başlanamamıştı. Meclis, 23 Nisan’da toplandı ve aynı gün dağıldı; fakat meclisin açılışı tarihe “23 Nisan” olarak kayıt düşüldü. Zira 24 Nisan, 1915 Ermeni Soykırımı’nın kararının alındığı gündü. Böylece her yıl 24 Nisan’dan önce 23 Nisan’ı Türkleştirilmiş çocuklara armağan ederek, türlü kutlamalarla “Ermeni Soykırımı“ gölgelenerek unutturulmak istenmişti. “Meclis üyelerine” günümüzde olduğu gibi “milletvekili” denilmiyor, bunun yerine “mebus” tanımı kullanılıyordu.
Meclis Başkanlığı seçimi
120 üye ile başkanlık seçimi, 24 Nisan’da başlamıştı. Meclisteki bu ilk seçimlerde Meclis Başkanlığı için Mustafa Kemal ve Meclis-i Mebusan’ın reisi Erzurum milletvekili Hukukçu Celalettin Arif Bey yarıştı. Mustafa Kemal, toplam 120 üyenin 110 oyunu alırken Celalettin Arif Bey ise 109 oy alarak 1 oyla meclis başkanlığını Mustafa Kemal’e kıl payı kaptırdı. Celalettin Arif Bey, daha sonra İstiklal Mahkemeleri’ni (1920-1927) görünce, aslında kendisi için o 1 oyun ne kadar hayırlara vesile olduğunu da anlayacaktı. Siyasi hayatında ise Mustafa Kemal’le hep ters düşecekti. Buradan çıkan ibret verici sonuç ise şuydu: Mustafa Kemal, kendi seçip göreve getirdiği vekillerin sadece 110’u tarafından kabul görüyordu. Sadece 1 oyla kazandığı meclis başkanlığıyla birlikte, yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı tek başına kendisinde topluyordu. 25-29 Nisan 1920 tarihleri arasındaki meclis görüşmelerinde ilk çıkan yasa ise, “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” oldu. Bu kanun, daha çok Kürtlerin yargılanıp asıldığı, zindanlara tıkıldığı “3 Aliler”in İstiklal Mahkemeleri’ni de müjdelemekteydi. 18 Eylül 1920’de kurulan İstiklal Mahkemeleri’nin üyeleri, Mustafa Kemal’e yakınlıklarıyla bilinen milletvekillerinden oluşturulmuştu. Dolayısıyla İstiklal Mahkemeleri’ni yöneten vekillerle, yargının da meclisin elinde olduğu algısı yaratılmıştı. Aslında bu algı doğruydu; lakin Meclis Başkanı Mustafa Kemal, yürütmenin, yasamanın ve yargının başıydı.
Başkan vekiliklerine iki Çelebi getirildi
Mustafa Kemal, vekilliğine ise “Mevlana Çelebisi” olan Abdulhalim Çelebi’yi (1869-1925) getirdi. 2. başkan vekilliğine ise, “Bektaşi Çelebisi” Cemalettin Çelebi Efendi’yi (1862-1921) atadı. Ama Bektaşi Çelebisi, hayatında bu meclise adımını bile atmadan Hakk’a yürüdü. Meclis açılışına gelmeyenler, daha sonraları envai türlü bahaneler uydurarak canlarını kurtarmışlardı. Kimileri sonra geldi ve bazıları ise hiç gelmedikleri için vekillikleri düşürüldü.
Atanmış Alevi vekiller
Bu ilk meçlis için sırf Dêrsim’den 6, Kırşehir’den 1, Denizli’den 1, Erzincan’dan 1 olmak üzere toplam 9 Alevi vekil tayin edilmişti. Görüldüğü gibi Mustafa Kemal, nüfus yoğunluğu az olduğu halde bonkör davranıp Dêrsim’e “torpil yapmış“ ve 6 vekil birden atamıştı. Ama 23 Nisan’da meclise sadece Dêrsim vekili Mustafa Zeki Saltuk (1881-1969), İstanbul’daki dağılan Meclis-i Mebusan’dan Ankara’ya gelip katılmıştı. İlk meclis için toplam 72 Kürt vekil atanmış gözüküyordu. Zaten daha sonraki atanmışlar listesinde bu isimlerin çoğu yer almayacaktı. Mustafa Kemal, artık işi sıkı tutuyor ve ona göre vekil atıyordu.
1.Meclis’e kan bulaştı
Ali Şükrü Bey (1884-1923), son Osmanlı Meclis-i Mebusanı‘nda ve 1. Meclis’te Trabzon milletvekili olarak yer almıştı. Fakat 1. Meclis’te Mustafa Kemal’in en ateşli muhaliflerindendi. Mustafa Kemal’le mecliste tartıştığı bir günün akşamında, 1923’te suikast sonucu öldürüldü. Failinin ise Mustafa Kemal’in muhafız alayı komutanı olan Giresunlu soydaşı çetebaşı Laz Topal Osman (1883-1923) olduğu ortaya çıktı. Büyük tartışmalar sonucunda Karadeniz’de Rum (1919-20), Koçgiri’de Kürt Alevilerin katili (1919-21) de olan Topal Osman, yine Ankara’da muhafızlar tarafından öldürüldü. Kur’an ayetleriyle ve dualarla 1. Meclis’in açılış törenlerinin yapıldığı alanda, Topal Osman’ın cenazesi, ibret-i alem için ayağından direğe asıldı. Topal Osman, Giresun Kalesi’nde kesik başıyla birlikte gömüldü. Sonraki yıllarda Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı ve İstiklal Mahkemeleri’nin idamcı yargıcı Kılıç Ali, Giresun gezisi sırasında Topal Osman’ın bakımsız mezarını görünce üzüldü. Bunu Mustafa Kemal’e anlattı ve Mustafa Kemal de 1925’te sırdaşı ve yakın dostu olan Osman Ağa Hazretleri’ne (!) bir anıt mezar yaptı. Derken yıllar sonra Topal Osman’ın bir de şehir merkezinde heykeli dikilmek istendi. Bu heykel çalışmalarını sizce kim yürütse iyi? 1998’de Giresun Jandarma Bölge Komutanı olan Tuğgeneral Veli Küçük! Peki Veli Küçük şimdi nerede? Ergenekon Terör Örgütü Davası’ndan, “çete başı” olmaktan dolayı içerde.
1. Meclis’te ilk defa “Kürdistan” görüşüldü
Mustafa Kemal, Samsun’a çıkışından tam 11 ay sonra Ankara’da 1. Meclis’i açmıştı. Meclisin açılışından yaklaşık 11 ay sonra da, yani 17 Mart 1921’de mecliste “Kürdistan” ile ilgili bir genel görüşme yapıldı. “Kürdistan meselesi diye bir mesele mevcut olmadığına!” dair Kürt illerinden gelen sözde anonim telgraflar (!) okundu. Meclisi yöneten Başkan, yani Mustafa Kemal, “Son günlerin hadisesi durumuna gelen Kürdistan meselesi ile ilgili olarak Kürt kardeşlerimiz de böyle bir meselenin olmadığına dair telgraflar göndermişlerdir. Bunlardan bir tanesini okuyalım” diyerek bir telgrafın okunmasını istedi. 24 Mart 1921 tarihinde tekrar Kürdistan meselesinin mevcut olmadığına dair muhtelif yerlerden telgraflar olduğu bildirildi. 31 Mart 1921’de meclis tekrar Kürdistan’ı görüştü. Üstü kapalı, sözde gelen telgraflar tekrar okundu. Böylece Kürtlerin Kürdistan diye bir sorunlarının olmadığı “kabul edenler, etmeyenler” diye soruldu; “Kabul edilmiştir” cümlesi zapta geçildi.
Bazı vekiller tarafından bu telgraflara teşekkür cevaplarının yazılması istendiyse de bu talep karşılık görmedi. Gelen telgrafların nerelerden geldigi de soruldu, telaşlı bir aceleyle meclis kürsüsünde, “Çapakçur, Genç ve birçok yerden” cevabı verildi ve konu kapanmış oldu. Görüldügü gibi, meclisin açılışından yaklaşık 11 ay sonra Kürtler ve Kürdistan tartışılıyor ve yalandan, uydurmalık telgraflar okunuyor, “böyle bir sorunun olmadığı” meclis tutanaklarında zapta geçiliyordu. Öyle ya Çapakçur’da, Genç’te Kürt köylüsü Memo ya da Nahiye Müdürlüklerinde hizmetli görevli Hüso beyler, hiç boş durmamış ve “Kürt-Kürdistan sorunumuz yok. Hepimiz Türk’üz, kardeşiz” diye Ankara’ya, meclise telgraflar çekmişler!
O dönemde bütün bunlar yaşanırken, mecliste sözde, tamı tamına 72 Kürt milletvekili bulunmaktaydı. Kürdistan’la ilgili bu konuşmalar (özellikle Lozan Görüşmeleri) olurken, sözde telgraflar okunduğunda, bu 72 vekil hiçbir görüş bellirtmemişlerdi. Öyle ya, zaten onların çoğu atanmıştı ve aslında çoğu Kürt de değildi. Kürt olanlar da o anda Kürt olamazlardı. Zira “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”, bu günler için çıkarılmıştı.
Şimdinin Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan da başbakanlığı sırasında övünerek, “Benim partimde 75 Kürt milletvekilim var” diyordu. Ne tesadüf değil mi?
Kürtler ne zaman temsil edildi?
Apê Musa, Vakayiname’sinde bir anısını anlatır ki, aynen şöyledir: “...Örneğin ben, 1933’te Mardin Maarif Müdürü oldum. Bazı arkadaşlarım vali ve deftardar oldular. Ama sonra ne oldu? İşte o çocuk Maarif Müdürü olan ben, kitaplara sığmaz işkence ve zulüm gördüm.” Bu anekdottan da, Kemalist cumhuriyetin Kürtlerle ilişkisinin muhtevasına dair ipuçları edinilebilir.
1. Meclis’ten itibaren Kemalist cumhuriyetin Kürt milletvekilleriyle ilgili tutumu da budur. Vekil olmanın ön şartı, Kürt ulusal haklarına ilişkin hiç değilse duyarsız olmaktır. Makbul olan ise -görüldüğü üzere- aslını inkardır. Öyle ya da böyle temsilci sıfatı taşıyan bir Kürt’ün cumhuriyetin inkarcı politikalarına eklemlenmesi, Kürt’e ve dünyaya karşı görüntüde önem arz etmektedir. 1. Meclis’teki Kürt varlığı, böyledir.
Daha sonra ortaya çıkan yüzde 10 barajı ise, Kürtlerin yasal alandaki gediklerden sistemi zorlayan çıkışlar yapması ihtimalini ortadan kaldırmak, Kürtlerin “gerçek temsilini” imkansız kılmak için alınan bir önlemden başkası değildir. Kürtleri mecliste “itaat etmiş unsurlardan” başkasının temsil etmesi istenmemektedir. Fakat Kürtler, açtığı gediklerle bu alanı Kürt ulusal hakları için kullanmasını bilmiş; 7 Haziran 2015’te ise HDP çatısı altında Kürt’e örülen barajı yerle bir ederek “boşa çıkarmıştır.”
ERDOÐAN YALGIN
