129b tüm muhaliflere uygulanıyor

Dosya Haberleri —

PKK yasağı

PKK yasağı

  • Almanya’da Kürtlere yönelik 129b davalarını takip eden Avukat Heike Geisweid, “129b maddesiyle sadece Kürtler değil, Kürt sorununa dair bir çalışma yürüten, muhalif olan Türk ve Alman vatandaşları da kriminalize ediliyor” dedi. 

SERHAT ARARAT

Almanya Federal Hükümeti’nin Kurdistan İşçi Partisi (PKK) faaliyetlerini yasaklamasının üzerinden 30 yıl geçti. O tarihten bu yana aktif siyasetin içerisinde Kürtler, farklı düzeylerde sistematik bir baskı ve kriminalizasyon politikasına maruz kaldı. 1980'li yıllardan günümüze kadar tüm federal ve eyalet hükümetleri tarafından aralıksız uygulanan bu politika, pek çok Kürt ailenin hayatında derin yaralar bırakmış ve bu yaralar sonraki nesillere de aktarılmıştır. Yasaklar, Kürt toplumunun temel hakları üzerinde büyük kısıtlamalara yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda büyük ölçüde AKP-MHP rejiminin ve siyasi sorumluların tutumuna bağlı olarak Kürt sorununun çözümünü de engelliyor. NATO ortağı olan Türk devletinin Kürt sorununda geliştirdiği tutumu değiştirmesi için herhangi bir çaba harcanmazken sivil toplumdan ise sürekli olarak yasak politikasına son verilmesini talep etmeleri isteniyor.  

AZADÎ Hukuk Bürosu, 2019’dan bu yana Uluslararası Hukuk ve Demokrasi Derneğiyle (MAF-DAD) birlikte Kürtlerin ve derneklerinin yerelde karşılaştığı sorunlara dikkat çekmek amacıyla bölgesel konferanslar düzenliyor. Bayern, Aşağı Saksonya, Bremen, Hessen ve Kuzey Ren-Vestfalya'da düzenlenen konferansların ardından Stuttgart'ta geçtiğimiz günlerde düzenlenen panelle Kürt hareketine yönelik baskıların ne denli kriminal bir sorun haline geldiğini bir kez daha kamuoyuyla paylaşıldı.

Stuttgart, Heilbronn, Esslingen’de yaşayan Kurdistanlıların yanı sıra çok sayıda Kürt dostunun bulunduğu panele Uluslararası Hukuk ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD) yönetim kurulu üyesi Av. Heike Geisweid, 129b davalarına bakan Avukat Axel Osswald ve Sol Parti Milletvekili Gökay Akbulut da panelist olarak yer aldı. Ayrıca PKK yasağı kapsamında baskıya uğrayan Kurdistanlılardan Orhan Ateş, Gülistan Özdemir ve Hüseyin Kelekçier de, Alman Ceza Kanunu’nun kriminal politikası sebebiyle yaşadıkları hukuksuzlukları anlattı.

Dora’nın sağlığı kötüleşiyor

Konferansın açılış konuşmasını Heilbronn Demokratik Kürt Toplum Merkezi üyesi Gülistan Ateş yaptı. Ateş, 22 Eylül’de Kürt tutsak Mazlum Dora’nın Stammheim Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde başlattığı açlık grevine dikkat çekerek Dora’nın sağlığının giderek kötüleştiğini dile getirdi. Açlık grevinde kritik bir eşikte bulununan Dora’nın Alman Ceza Kanunu’nu protesto ettiğini hatırlatarak duyarlılık çağrısı yaptı. 

 

'Burada da baskı görmek nasıl bir duygu?'

Heilbronn’da yaşayan Orhan Ateş, baskılara uğrayan babasının en zor dönemlerde belediye başkanlığı yaptığını ve genç yaşta siyasi nedenlerden dolayı Almanya’ya gelmek zorunda kaldığını belirterek, “Burada da aynı baskıyı yaşadık” dedi. Heilbronn’da dernek çalışmaları sırasında evinin defalarca kriminal polisler tarafından basıldığını anlatan Ateş, “Polisler bana, ‘Sen 90’lı yılardan bu yana çalışmalarda yer alıyorsun. Şimdi 129b yasasından yargılanacaksın. Türkiye’den yaşadığın baskıyı burda da görmen nasıl bir duygu’ diye sordular” diyerek yaşadıklarını anlattı.

Ateş evine yapılan baskıların ne hukukta ne de insan haklarında yeri olduğunu vurgulayarak, “Bu, tam anlamıyla hukuksuzluk. Sosyal ve kültürel bir dernek olmamıza rağmen bizleri kriminalize etmek için her türlü gerekçeyi öne sürdüler. ‘Derneklere üye olamazsınız’ gibi insan haklarına aykırı bir dayatma var. Evimize yapılan baskınlar sonrası üç kızım da psikolojik olarak etkilendi. Baskılara karşı verdiğimiz hukuk mücadelesine karşı bir duyarsızlık var. Bu konuda Alman kamuoyundan destek bekliyoruz” dedi. 

 

Duruşmanın giderlerini ödettiler

Bir dönem Heilbronn Demokratik Kürt Toplum Merkezleri (DKTM) Eşbaşkanlığı yapan Gülistan Özdemir ise, geçtiğimiz yıl Heilbronn polisi tarafından evinin basılması ardından, 2016 yılında yapılan bir kutlama gerekçesiyle kendisine 129b yasası kapsamında dava açıldığını söyledi. Stuttgart Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde açılan davada kendisine 500 Euro para cezası verildiğini kaydeden Özdemir, bunu yanı sıra yapılan duruşmanın yaklaşık altı bin euro civarında olan tüm giderlerini de kendisine ödettiklerini aktardı. 

 

Artık Türkiye’de yaşayabilirsin!

Uzun süredir Stuttgart’ta yaşayan Kürt yurtsever Hüseyin Kelekçier’de yıllardır Alman mahkemelerinde hukuk mücadelesi veriyor. Kelekçier, bu anlamsız PKK yasağının gerekçelerinden dolayı yıllardır mücadele ettiğini söyleyerek,  yaşadıklarını şu şekilde anlattı:“2000’de siyasi nedenlerden dolayı Almanya’ya gelerek iltica başvurusunda bulundum. İlticam kabul edildi ve 2008 yılına kadar böyle devam etti. Fakat 2008’de bana verilen oturum iptal edildi. Erdoğan’ın artık iktidarda olduğunu ve kimi demokratik adımlar attığını söyleyerek ‘Sen artık Türkiye’de yaşayabilirsin’ dediler. Bu karara itiraz ederek dava açtım. İtirazlar neticesinde davayı kazanarak oturumumu geri aldım.”

 

Avukata bile baskı yaptılar

Hem kendisinin hem de avukatının istihbarat tarafından baskı altına alındığını anlatan Kelekçier, görüşme sonrası avukatının davasına bakmaktan vazgeçtiğini söyledi. Kelekçier, “2011 yılında Stuttgart kriminal polisi tekrardan beni çağırarak ‘Sen dernek yöneticiliği yapıyorsun ve bu dernek PKK’lilerin de gelip kaldığı bir dernektir. Eğer bize yardımcı olursan oturumunda sana yardımcı oluruz’ dediler. Bir gün avukatım davama bakmaktan caydığını artık yapamayacağını söyledi. Sonradan öğrendim ki, istihbarat kendisini ziyaret etmiş” diyerek, yaşadığı baskıları anlattı.

 

Hukuk mücadelemi kazandım

Kelekçier, mücadelesinden hiç bir zaman vazgeçmediğini söyleyerek, “Bir gün belediyede randevuya çağırdılar. Oraya gittiğimde beni beş kişi karşıladı. Aralarında istihbarattan olanlar da vardı. Yaklaşık dört saatlik bir sorgulama yaptılar. Sonrasında oturumunun iptal edildiğine dair bir tebligat aldım. Haftada iki sefer imzaya tabi tutuldum ve bir müddet ev hapsine alındım. Bu durum 2022’ye kadar böyle devam etti. Ardından yeniden hukuk mücadelesine başlayarak karşı dava açtım. Mahkeme beni haklı buldu ve davayı kazandım. Mahkeme kararına rağmen hala pasaportumu almış değilim. Ne yazık ki ben, bu ülkede yaşayanlar arasında sadece küçük bir örneğim” dedi.

 

Kilometre sınırı

Uzun yıllar Almanya’nın Heilbronn kentinde yaşayan ve 2018’de çeşitli gerekçeler öne sürülerek gözaltına alındıktan sonra Stuttgart Yüksek Eyalet Mahkemesi kararıyla tutuklanıp 2 yıl cezaevinde kalan Şemsettin Baltaş ise, panele sınır kısıtlaması sebebiyle Zoom üzerinden katıldı. Baltaş, cezaevinden tahliye olmasına rağmen halen kendisine biçilen zorunlu kilometre sınırı dışına çıkamadığını belirterek yaşanan hukuksuzluğa dikkat çekti.

 

Sadece Kürtler değil, tüm muhalifler hedef

Kürtleri kriminalize etme yasası olan 129b kapsamında çalışma yürüten, MAF-DAD yönetim kurulu üyesi Avukat Heike Geisweid ise konuşmasında vatandaşlığı geri alma, oturum sürelerini kısaltma gibi uygulamaların kamusal güvenlik adı altında yeniden düzenlendiğine değindi. Geisweid, bu uygulamaların artık sadece Kürtlere karşı uygulanmadığını söyleyerek, “Kürt sorununa dair bir çalışma yürüten, muhalif olan Türk ve Alman vatandaşları da kriminalize ediliyor. Pasaporta el koyma, oturum haklarını elden alma, belli bir km ve imza şartı uygulanarak kişileri sindirmeye çalışıyorlar” dedi. 

 

Somut delil yok

Geisweid, “Yasal mevzuata ifadesi olmayan uygulamalar her eyalette kendisini farklı şekillerde gösteriyor. Özelikle Bavyera ve Baden Württemberg’de bu konuda daha ağır bir şekilde bunu uygulamakta. İlginç olanı ise, her siyasi çalışmayı PKK propagandası kapsamında görmek. Dernek PKK derneği, yapılan anmalar PKK propagandası ve dernek çalışmaları PKK çalışmaları olarak ele alınıyor. Bir bütünen böyle bir yaklaşım ve politika izleniliyor ve bu, herhangi somut delil veya tespit olmaksızın yapılıyor. Bunu daha çok hiç bir tespiti olmayan güya kimi şahitler üzerinden ve isim verilmeden yürütüyorlar” şeklinde konuştu.

Yapılan her etkinliğin PKK ile bağlantı kurulmasının çok yönlü bir tartışmayı gerektirdiğini söyleyen Gesweid, “Politik bir yürüyüşün başvurusu yapıldığında bilerek bunu PKK ile bağlantısını kurmaya dönük bir yaklaşım mevcut. Bunu da sözde istihbarat bilgilere dayandırıyorlar. Bu kavramların içinde Almanya’nın güvenliğine karşı yani bir yabancı daire ne zaman bir insanın yurt dışı edilmesinden tutalım bir bütünen kapsıyor. Gerekçeler kişinin sempati duyduğu bir fraksiyon, örgüt vb durumlarda iç güvenlik denilen bir paragraf devreye sokuluyor. Ancak bir kişinin pişman olması onların için bu durumu kısmen değiştiriyor. Sürekli yürüyüşe katılanlar onlar için güya tehlike arz ediyor” dedi.

Örgütlülük baskıları engeller

Her dernek üyesinin otomatik olarak PKK üyesi olarak ele alınmasına ilişkin güçlü hukuksal mücadele geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Geisweid, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Öcalan’ın resmini taşıma, kutlamalar, 15 Şubat yürüyüşü yapmak gerekçe haline getirilerek, bir dernek yönetiminde olmak PKK desteği olarak ele alınıyor ve sınır dışı uygulamasına zemin oluşturuluyor. Siyasi ilticaların ise oturumuna el koyarak duldung (müsamaha belgesi) veriliyor. Berlin’de bir İspanyol aktivisti yurtdışı edildi. Düşünün bir Avrupa vatandaşını sınır dışı edilerek, korku ve baskı kurmay çalışılıyor. 

Böyle bir durumla karşı karşıya kalındığında hızlı bir şekilde biz avukatlara bilgi verilirse, hukuksal mücadeleyle geri püskürtebiliriz. Nasıl cevap olurum, kendimi nasıl ifade edebilirim noktasında bizlerden yardım alınmalı. Eğer örgütlü hareket edilirse bu baskılar bir noktadan sonra kırılır.”

 

79’dan bugüne

Ardından konuşan ceza hukuku ve iltica davaları ile ilgilenen Avukat Axel Osswald ise 129 yasasısının tarihine değinerek, “Yasa, 1871 döneminden ancak 1979’da yeniden düzenlenerek Kominist Parti’yi yasaklaması amaçlandı. Bu kapsamda 200 bin insan yargılandı. 11 Eylül olayları ile birlikte güvenlik sistemi oluşturma gerekçesiyle PKK ve Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’ni (DHKP-C) de 129/b kapsamına alındı. Ardından Almanya 2011’den sonra politik bir kararla yasa kapsamına ağırlıkla PKK’yi alacak şekilde yargılamalarını sürdürdü. Yetki olarak doğrudan Federal Bakanlık esas alınıyor.” şeklinde konuştu.

Osswald, konuşmasının devamında şunlara değindi: “Bu yasa Avrupa terör listesi bağlamında yürütülüyor ve dokunulmaz gibi korunuyor. Bir örgütün terör örgütü olup olmadığını belgelemek kolay bir süreç değil. Nitekim Belçika, mahkemelerinden ‘PKK terör örgütü değildir’ kararı çıktı. Ancak bu kararı emsal olarak almayan Alman devleti tam tersi bir şekilde Yüksek Mahkemelerde 129b davaları yürütüyor. İlginçtir ki, verilen cezalar çok öncesinden belirleniyor. Herhangi bir yargılama tamamlanmadığı halde verilecek ceza öngörülebiliyor. Her biri birbirinin tekrarı olan bu davalar uzun sürelere yayılıyor. Bazı davaların 100 oturuma kadar gittiğini biliyoruz.”

 

Türk-Alman ortaklığı

Son olarak söz alan Sol Parti Milletvekili Gökay Akbulut ise, otuz yıl boyunca devam eden yasağın toplumsal, hukuksal, siyasal etkileri üzerine konuşarak, 129a/b yasalarının kaldırılması gerektiğini belirtti. Akbulut, Türk faşist örgütlenmelerin yasaklanmadığına dikkat çekerek, “Kürtler üzerindeki baskıyı artırma politikaları yürütülüyor. Bu politikalarda Türk-Alman ortaklığını görebiliyoruz. Yalnızca Almanya’da değil aynı zamanda Türk devletinin Rojava’ya dönük saldırılarında da bu ortaklık açığa çıkıyor. Beklentimiz Almanya’nın Türkiye’ye ve Erdoğan hükümetinin Kürtlere karşı yürüttüğü politikalara dur demesi” dedi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.