14 Temmuz’u o ruhla karşılama zamanı

Forum Haberleri —

❏

  • Diyarbakır’daki büyük ölüm orucunun üzerinden tam 38 yıl geçti. 14 Temmuz 1982’de başlayan ve büyük devrimci önderler M. Hayri Durmuş, Kemal Pir’le büyük militanlar Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ı eylemlerinin yıldönümünde saygıyla anıyoruz. İmhayı ve karanlıkları dayatan soykırımcı saldırılara karşı canlarını en zorlu ölümleri göze alarak feda eden bu büyük insanlar tarihi sonuçları olan bir eyleme ve sürece damgalarını vurdular.

ZEKİ AKIL

Türk devleti 12 Eylül darbesiyle Kürdistan’daki uyanışı ve ortaya çıkan örgütlenmeyi ortadan kaldırmak istedi. Ağrı direnişi sonrası Türk soykırımcıları “hayali Kürdistan burada metfundur” diye gazetelerde mezar resimleri yayınlıyorlardı. Yine aynı zihniyetle Diyarbakır zindanında Kürtleri betona gömmek istediler. Bu mezara gömme ve soykırıma uğratarak tarihten silme zihniyeti ve eylemi bugün de hızından bir şey kaybetmeden devam ediyor. Ağrı katliamı üzerinden yüz yıla yakın zaman geçti, Diyarbakır’ınkinden 38 yıl geçti ama Kürtleri yok etme planlarından vazgeçilmedi. Kürtler bugün de aynı soykırımın hedefindeler. AKP, MHP iktidarı tamamlanmamış soykırımı tamamlamak için sınır tanımaz bir saldırı ve çaba içindedir.

Türk sömürgeciliği Kürdistan’ı yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle sömürme, Kürtlerin emeğine el koymayla kendilerini sınırlamadılar. Kürtleri asimile ederek Türk uluslaşmasının yayılma alanın dahil ettiler. Bu açıdan günümüze kadar Kürtleri dilini ve kültürünü yasakladılar. Dil, kültür ve Kürtlüğü var edecek hangi olgular varsa yok edilmek istendi. Kürtlükten geriye biz iz, miras kalmasın diye sistematik bir çalışma yürütüldü. Kürtlüğün yok edilmesi ve ırkçılık bir devlet politikası olarak yürütüldü. Hükümetler değişti, dünya değişti ama Kürtleri Türkleştirme ve tarihten silme planları değişmedi.

Kürtler üzerine seferler düzenlediklerinde Kürtleri şaki, eşkıya, bölücü ve terörist olarak tanımlandılar. Bunlar dışında Kürtlere yakıştırılan başka bir sıfat yoktur. Kürtler ne zaman var olmak istediler veya bir talepte bulundular “hain, bölücü” olarak lanse edildiler. Bugüne kadar Türk yöneticilerinin Kürtlerin herhangi bir talebini kabul ettikleri veya makul gördükleri görülmemiştir. Şimdi tam bir şark kurnazlığıyla Kürtlerin varlığını ve ulusal demokratik taleplerini “PKK terörüyle mücadele” adına terörize ederek inkar ve imha politikalarını güncelliyorlar.

Ağrı’da, Şeyh Sait ve Seyit Rızaların başına getirilenler biliniyor. Şeyh Sait ve Seyit Rıza idam edildiler. On binlerce Kürt katliama uğradı. Bölgeleri boşaltılıp mecburi iskana tabi tutuldular. Bütün suçları Kürt olmaları ve Türkleştirilmeye itirazlarıydı. Bu dönemlerde Kürtlerin varlığı ve herhangi bir hakları tanınmış veya bir talepleri kabul edilmiş değildir. Mutlak Türkleştirme ve soykırıma uğratma kesin iradesi ve kararı vardır. Şeyh Sait PKK’yi kurmamış veya PKK üyesi değildir. Seyit Rıza’da PKK’li değildir. Herkesin bildiği gibi PKK 1978’de kurulmuştur. Görüldüğü gibi sorun PKK veya başka bir Kürt örgütlenmesi değildir. Sorun Kürtlerin kendisi ve varlığıdır. Türk ırkçılığı Kürtleri ulusal yayılma alanı olarak seçmiştir. Bu açıdan Kürtlerin şeyh, seyit, ağa, bey veya devrimci olması önemli değildir. 2016’da Barzani’nin Güney Kürdistan’da referanduma gitmesine en büyük tepkiyi Türkiye gösterdi. En büyük hakaretleri onlara yağdırdı. Kerkük’ün Türk olduğunu ilan ettiler ve bu bölgeleri Kürtlerin elinden çıkardılar. Herhalde Barzani, PKK’li değildi.

Türk devletinin Kürtlere yönelik politikalarını izleyen ve araştıranlar görecektir ki, sorun herhangi bir parti veya lider değildir. Sorun Türk devletinin Kürt politikasıdır. 12 Eylül 1980’den günümüze kadar ki hükümetlere bakılsın. Hangi hükümet Kürtleri tanıdı veya bazı haklarını iade etmeyi kabul etti. Özal bu konuda bir arayışa gitti ama onu da tasfiye ettiler. Hiçbir yönetim bir çözüm projesi ortaya koymamıştır. Bütün yaklaşımları taktiksel ve tasfiye amaçlı olmanın dışına çıkmamıştır.

12 Eylül’ün o karanlık ve yok edici politikaları bugünü de anlaşılır kılıyor. Ölüm orucunu ve kendini feda etmenin tarihsel yok etme planlarının önüne geçmek amaçlı olduğu daha iyi görülüyor. 7. Kolordu komutanlığına katışıksız bir ırkçı ve Özel Harp Dairesi başkanlığını yapmış Kemal Yamak atandı. O da meşhur işkenceci Esat Oktay Yıldıran’ı Diyarbakır zindanına atadı. Esat gelip sistematik işkenceleri başlattığında yaptığı meşhur konuşması vardır. “Başka düşünceler, Türk olmanın dışında başka şeyler sapmadır. Herkes Türk olacak” demişti. Esat konuşmasındaki bu öze bağlı saldırılarını sürdürdü. Diyarbakır bu zihniyetin ve işkencelerin kıskacında “dünyadaki en kötü şöhretli on zindanın” arasına girdi.

Esat ve adamları tutsakları işkenceye aldıklarında istedikleri ilk şey “Türk olduğunuzu söyleyeceksiniz”di. Evet, binlerce insan buna tanıktır ve hala çoğu yaşıyor. “ben Türk’üm” denilecek. Buradan başlatıp iradesi kırılacak ve ulusal kimliğini inkara gidecek. Şimdi de istenen budur. Efrîn’de ve diğer bölgelerde etnik temizlik bunun için yapılıyor. Efrîn’de Kürtler Kürtçe eğitime başlamışlardı. Türkler işgal ettikten sonra Kürtçe yasaklandı. Yerine Türkçe kondu.

Türk egemenleri soykırımı sonuca götürmek için planlarını sürekli güncelliyorlar. Kürt halkının da direnişlerini ve 14 Temmuz ruhunu güncelleştirmelerini ve lanetli soykırım planlarını engellemeleri gerekiyor. Hayri ve Kemallerim tarihsel çıkışlarını ve büyük kişiliklerini temsil etmek halkın ve direnişçilerin öncelikli görevidir.

Şimdi Avukat Ebru Şimşek ve Aytaç Ünsal ölüm orucundalar. Eylemleri kritik bir aşamaya gelmiş. Onları yalnız bırakmamak ve direnişlerini sahiplenmek gerekiyor. Faşizme karşı bütün direnişleri anlamlı kılmak zamanıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.