200 yıldır yağmalanan Haiti

Toplum/Yaşam Haberleri —

Haiti

Haiti

  • Batılı ülkeler Haiti'yi yoksullaştırmakla kalmadılar, aynı zamanda sürekli müdahale ederek "istikrarı" sağlayan despot politikacıları desteklediler ve tehdit edici demokratik talepler savunanların altını oydular.

KENAN MALİK

Çeviri: Serap GÜNEŞ

Aralık 1914'te USS Machias gemisi Haiti'nin Port-au-Prince kentine demir attı. Karaya çıkan sekiz Amerikan denizcisi Banque National de la République d'Haïti'ye (BNRH) giderek Haiti hükümetine ait 500 bin dolar değerindeki altını -bugünün parasıyla 15 milyon dolar- gemiye götürmek üzere tahta sandıklara doldurdu. Bu altınlar New York'a götürüldü ve Hallgarten & Co. yatırım bankasının kasalarına yatırıldı.

BNRH, Haiti'nin merkez bankasıydı. Aynı zamanda yabancı özel bir şirketti. Başlangıçta 1880'de bir Fransız bankasına verilen imtiyazla kurulmuş, ABD'li yatırımcılar Amerika'nın baskısıyla sonradan eklenmişti. 1920 yılına gelindiğinde BNRH'nin tamamı Amerikan National City Bank'a aitti. Haiti'nin merkez bankası olmasına rağmen her işlem için Haiti hükümetinden ücret alınıyor ve göz kamaştırıcı kârlar Paris ya da New York'a gönderiliyordu.

1910'larda Haiti'de yaşanan siyasi çalkantılar Wall Street'in yatırımlarını korumak için müdahale talep etmesine yol açtı. Washington da buna uyarak deniz piyadelerini gönderdi. Deniz piyadeleri sonraki 19 yıl boyunca orada kalarak çoğu zaman acımasız bir işgali hayata geçirdiler. Haiti'deki Amerikan kuvvetlerinin lideri Tümgeneral Smedley Butler 1935'te şöyle yazıyordu: "Haiti'nin... National City Bank hissedarlarının gelirlerini toplayabilecekleri nezih bir yer haline gelmesine yardım ettim."

Unutulmuş banka soygunu

ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından organize edilen banka soygununun neredeyse unutulmuş hikayesi, Haiti tarihinde küçük ama aydınlatıcı bir an. Başbakan Ariel Henry'nin geçen hafta istifaya zorlanması, sivil hayatın çöküşü ve sokaklardaki çete savaşları Haiti'yi yeniden uluslararası manşetlere taşıdı. Yaşanan son olayları anlamlandırabilmek için Haiti'nin sadece bugün nerede olduğunu değil, aynı zamanda oraya nasıl geldiğini de anlamamız gerekiyor.

Haiti, ülkeyi yöneten sınıfların kitlelere karşı küresel güney standartlarına göre bile sıra dışı bir horgörü sergilediği bir tarihe sahip. Aynı zamanda yabancı güçlerin bazen yerel elitlerle ittifak halinde bazen de onlara karşı çıkarak amaçları doğrultusunda baskı ve kan dökmekten ya da doğrudan hırsızlıktan asla çekinmediği bir tarih bu. Haiti şu anda Amerika kıtasının en yoksul ülkesi ve dünyanın en eşitsiz ülkelerinden biri.

200 yıl önce Haiti

Haiti'nin trajedisi halkının yaşadığı yıkımla sınırlı değil. Bu ülke bugün yolsuzluk ve kanunsuzluğun sembolü olsa da, 200 yıl önce bunun tam tersini, yani insanların özgürleşmesinin olanaklarını sembolize ediyordu. Haiti 1804 yılında, o zamanki Fransız kolonisi Saint-Domingue'nin köleleştirilmiş halkının zincirlerini parçaladığı, Fransa, İngiltere ve İspanya ordularını peş peşe yenilgiye uğrattığı ve yeni bir ulus kurduğu 13 yıllık bir devrimden doğdu.

Bugün Haiti yolsuzluk ve kanunsuzluğun sembolü olsa da, 200 yıl önce bunun tam tersini simgeliyordu

Direnenlere ilham kaynağı

Şaşırtıcı başarılarıyla Haiti devrimi, dünyanın dört bir yanında köleliğe ve sömürgeciliğe karşı direnenler için bir ilham kaynağı haline geldi.

Ancak Avrupa ve Amerika'daki yönetici elitler, Haiti örneğinin özgürlük için mücadele eden diğerlerini cesaretlendirebileceğinden korkarak, yeni ulusu izole etmeye çalıştılar ve on yıllar boyunca onu tanımayı bile reddettiler.

1825'te Fransa, tanımanın bedeli olarak, insanlar da (yani köleler) dahil olmak üzere mal kaybını telafi etmek için 150 milyon frank (farklı tahminlere göre bugün 4 milyar ila 21 milyar dolar arasında bir miktara denk geliyor) tazminat talep etti. Taleple birlikte 14 savaş gemisi gönderdi.

Fransa köleleştirilmiş insanları ve onların soyundan gelenleri, kendilerini kölelikten kurtardıkları için eski efendilerine ödeme yapmaya zorluyordu. Bu rakam sonunda 90 milyon franka indirilse de, Haiti'nin ödeme kapasitesinin çok ötesinde kaldı ve Fransız bankalarından fahiş oranlarda kredi almaya zorlayarak yükü daha da arttırdı. 1914 yılına gelindiğinde, hükümet bütçesinin %80'i borcun geri ödenmesine gidiyordu.

Hazinesi gasp edildi

Yıllar geçtikçe, dünyanın en yoksul ülkelerinden birinde okullara ya da hastanelere, sanayiye ya da tarıma harcanabilecek para (kuşkusuz bu paranın büyük bir kısmı Haitili oligarkların cebine de girmiş olabilir), dünyanın en zengin ülkelerinden birinin hazinesini doldurmak için gasp edildi.

Batılı ülkeler Haiti'yi yoksullaştırmakla kalmadılar, aynı zamanda sürekli müdahale ederek "istikrarı" sağlayan despot politikacıları desteklediler ve tehdit edici demokratik talepler savunanların altını oydular. François Duvalier, ya da "Papa Doc", 1957'de iktidara geldi ve saltanatını vahşet üzerine kuran acımasız bir diktatör oldu. Bunun ardından zayıf ve bölünmüş bir yönetici sınıf, Haiti'nin siyasi yaşamının art arda gelen darbeler ve ayaklanmalarla noktalanmasına neden oldu hep. Demokratik hareketlerin bastırılması ülke tarihinin değişmez bir parçası haline geldi.

Kaynak: Guardian

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.