31 yıl 6 ay 15 gün

Nevzat Öztürk
- Nevzat Öztürk, 31 yıl 6 ay 15 gün sonra son olarak sürgün bulunduğu Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden 11 Ekim’de çıktı. 26 yaşında girdiği cezaevinden 57 yaşında çıkan Öztürk, “zulüm kalesi” olarak nitelendirdiği cezaevinde zihnen direnerek ayakta kaldığını söyledi.
İstanbul’da 1992’de gözaltına alınan Nevzat Öztürk, 14 gün sonra çıkarıldığı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde "Devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak" iddiasıyla müebbet hapis cezası verildi. Tutukluluğu boyunca 5 ayrı cezaevine sürgün edilen Öztürk, 3 Haziran’da infazını tamamlamasına rağmen İdare ve Gözlem Kurulu’nun (İGK) “Elektriği tasarruflu kullanmama” ve “Cezaevi kütüphanesinde yeterince kitap okumadığı” gerekçesiyle tahliye edilmedi. Bu kararla infazı ertelenen Öztürk, 31 yıl 6 ay 15 gün sonra son olarak sürgün bulunduğu Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden 11 Ekim’de çıktı. 26 yaşında girdiği cezaevinden 57 yaşında çıkan Öztürk, bu süre boyunca kalp, prostat ve diş gibi birçok ağır sağlık sorunu yaşadı.
“Yeterince kitap okumadığı” gerekçesiyle infazı ertelenen Öztürk, cezaevi koşullarında “Kürt ve Kürdistan Tarihi” ile “Siyaset Felsefesi” adlı iki kitap yazdı.
Tiyatroyla başlayan mücadele
MA’dan Ferdi Bayram’a konuşan Nevzat Öztürk, “zulüm kaleleri” olarak nitelendirdiği cezaevlerine karşı manevi kaleler inşa ettiklerini söyledi. Cezaevine girmeden önce evli olduğunu söyleyen Öztürk, o dönemde şoförlük yaptığını, aynı zamanda siyasi çalışmalarının da olduğunu aktardı. Siyasi mücadeleyle tanışmasında ailesinin rolü olduğunu dile getiren Öztürk, aynı zamanda arkadaşları ile birlikte kurdukları tiyatronun da bu noktada büyük bir rol oynadığını söyledi. “Koma Demhat” adlı grup kurduklarını, o dönemde aile evlerine gidip Kurdistan Özgürlük Mücadelesini anlatan oyunlar oynadıklarını ifade eden Öztürk, “Demhat ismini cezaevine girmeden önce oğluma verdim. Bizim grup özgün bir gruptu. Kürt kültürünü geliştirme ve Kürtlüğü anlatan ortak bir çalışmaydı. Daha sonra bu grubumuz büyüdü ve bizimle iletişime geçenler oldu. Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) açıldı. MKM’ye gidenler oldu ve grubumuz fiilen ortadan kalktı” dedi.
Zihinsel olarak anlamlandırma
Cezaevlerinin iyi bir yanının olmadığını, bunu tersine çevirerek, zihinsel olarak anlamlandırdıklarını vurgulayan Öztürk, “Cezaevine anlam verdiğinizde, zihinsel anlamda kendinizi geliştirebileceğiniz bir yerdir. Önemli olan dezavantajı, avantaja çevirmek. Cezaevine girdiğinde okuma yazma bilmeyen ama şu an kitap yazan arkadaşlarımız var. Bu durum insanı umutlandırıyor. Demek ki yaşadığın yere nasıl anlam verdiğin önemli. Cezaevlerinde sürekli bir irade kırma politikası izleniyor. Şimdi bunun bilincinde olmadan, ona göre kendini örgütlemesen, cezaevi çıkılmaz bir yer olur. Bulunduğun cezaevinde dışarıyla zihinsel olarak bağ kurmak gerekir ve toplumla bütünleşen bir çizgiyi benimsek esas almak gerek” şeklinde konuştu.
Dilini çıkarmadı diye
Öztürk, rutin bir işini karşılarken cezaevinin bunu işkenceye dönüştürdüğünü belirterek, şu örnekleri verdi: “Benden en son hastaneye gideceğim diye dilimi çıkarmamı ve sallamamı istediler. Ben yapmadım ve beni tedaviye götürmediler. Sayım yaparken dinlenmeye geçiyorsun, birden odaları basıyorlar, her yeri dağıtıyorlar ve istediklerini alıp götürüyorlar. Psikolojik olarak seni çöktürmeye çalışıyorlar.”
Psikolojik savaşa karşı bilinçli olduklarını ifade eden Öztürk, şöyle devam etti: “Sağlık sorunlarım çok ağır olmasına rağmen ilgilenmeyeceklerini bildiğim için ‘boş ver’ diyordum. Bunun yerine direnmeyi seçiyordum. Fiziki olarak ayakta duracak halimiz olmuyordu ama biz kendimizi zihnen ayakta tutuyorduk. Eğer moralim ve maneviyatım olmasaydı ben bu sağlık sorunlarından dolayı çoktan ölmüştüm. Doktor ‘sen doktor kontrolünde olmak zorundasın’ dedi. Dışarı çıktığımda bu maneviyatın karşılığını aldım. Halkımız fedakar ve çok acılar yaşadı. Artık özgürlüğü hak ediyor. Biz de bu halkın onurlu bir evladı olarak mücadeleyi yükselteceğiz. Onun dışında olan bütün gerekçeler boştur.”
*****
İradelerini kırmak için
ÖHD İzmir Şube Eşbaşkanı Şükran Öztürk, çıplak arama işkencesiyle asıl amacın “irade kırmak” olduğunu söyledi.
JINNNEWS’e konuşan Öztürk, mevzuatın ve yönetmeliklerin açık olduğunu fakat iktidarın siyasi kararlar alıp uygulamaya koyduğunu belirtti. Kapalı tutma yerlerinde bir aramanın düzenlemesinin infaz kanununda olduğunu anımsatan Öztürk, bu aramaların, kurumun veya tutulma yerlerinin güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde yapılması sebebiyle düzenlendiğini belirtti. Öztürk, “Burada kriterlerin ne olduğu mevzuatta açıkça yazar. Çıplak arama daha önce mevzuatta laf olarak anlaşılabilecek şekilde yer alırken, 2021 sonrası bir düzenlemeyle detaylı arama şeklinde değiştirildi. Detaylı aramada kurum görevlileri, yani cezaeviyse cezaevi infaz koruma memurları, emniyet müdürlüğüyse kolluk kuvvetleri, detaylı aramayı insan onurunu rencide etmeyecek, hassasiyetlerine özen gösterecek şekilde yapmak zorundalar. Eğer ki vücut boşluklarında tehlikeli madde veya zararlı madde olduğunu düşünüyorlarsa, bunun için makul şüpheleri varsa bu aramanın kendileri tarafından değil, bir tıp görevlisi tarafından yapılmasını öngören bir düzenleme mevcut” dedi.
Düzenlemelere rağmen yapılıyor
Düzenlemelere rağmen uygulamanın bu şekilde yapılmadığını dile getiren Öztürk, “Daha çok kişileri darp ve rencide edecek şekilde ve utanma duygularını gözardı ederek, zor kullanarak yapılıyor. Buradaki amaç aslında gözaltına alınan veya tutuklanan kişinin iradesini kırmak olduğunu düşünüyoruz. Bunun kasıtlı ve bilinçli yapıldığını düşünüyoruz, yaşadığımız somut durumlardan” şeklinde konuştu.
Mevzuatın ve düzenlemelerin olduğunu ancak siyasi iktidarın hukuku her alanda kendi lehine kullandığının altını çizen Öztürk, bu alanda da kendi lehlerine kullandıklarını ve inkâr ettiklerini vurguladı. Öztürk, şunları söyledi: “Gizliden, ‘Bunları yapın’ talimatlarıyla da yaptığı için siyaseten de inkara dayalı politik söylemleri devam ediyor. Kolluğun, infaz koruma memurlarının tüm tutuklu veya gözaltına alınan kişiler için bu haksız uygulamayı gerçekleştirdiklerini düşünüyorum. Ancak bize gelen başvurular ya da kamuoyuna bunu söyleyen kişiler genelde siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklanan, gözaltına alınan kişiler oluyor. Tahminim adli soruşturma nedeniyle gözaltına alınan, tutuklanan kişilere de yapıldığıdır.. İktidara karşı duran kişilere de bu uygulamayı yapma, bu hak ihlalini gerçekleştirme sebepleri de onların iradesini kırmak, onları rencide etmek, onların onuruna ve haysiyetlerine zeval getirmek istekleridir. O nedenle de muhtemelen siyasi tutsaklara daha çok yönelmiş bir uygulamadır diye düşünüyorum.”














