5 milyon insanın yaşam alanına saldırı

Dosya Haberleri —

Asya Abdullah

Asya Abdullah

PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah ile Türkiye’nin, Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Bölgesi’ne saldırılarını ve buna karşı uluslararası alanda yürütülen diplomasiyi konuştuk.

  • 2012 yılından beri Türkiye, elindeki bütün teknikleri kullanarak veya bize karşı duran güçlere her türlü desteği vererek saldırılarına aralıksız devam etti. Bu saldırılarla Kuzey-Doğu Suriye’yi insansızlaştırma ve göç planlarını hayata geçirmek istiyorlar. Okul, hastane, su arıtma tesisleri, halka enerji sağlayan hizmet tesisleri hedef alındı. 5 milyon insanın yaşam alanına saldırı gerçekleştirildi.
  • Uluslararası alanda çıkarlar ön planda tutuluyor. Bundan dolayı bazı uluslararası güçlerin Kuzey-Doğu Suriye’de verilen mücadeleye karşı görevlerini net bir şekilde yerine getirdiğini söyleyemeyiz. Maalesef çıkarları neyi gerektiriyorsa onun yanında yer alıyorlar. Türkiye’nin saldırılarına karşı tavır almayanlar bölgemizdeki saldırıların suç ortağıdır.
  • Bölge insanı zorla göçertilirken yabancı insanlar evlerine yerleştiriliyor. Biz kesinlikle Filistin ve Yahudi halkına karşı yapılan saldırılara karşıyız. Sonuçta saldırılar sivillere yapılıyor. Ancak ülkemizde gerçekleştirilen suçlara hiçbir halkın ortak edilmesini istemiyoruz. Hiç kimse AKP ve Türk devletinin suçlarına alet olmamalı.

 

ERKAN GÜLBAHÇE

Medya Savunma Alanları'nda HPG gerillalarına karşı büyük yenilgi alan Türk devleti, sivil Kürtlere saldırıyor. Geçtiğimiz haftalarda Gare'de, Zap'a, Xakurkê ve Metîna’da büyük askeri kayıp veren Türk devleti, kayıplarını gizlemek için Kuzey-Doğu Suriye'de sivil yerleşim alanlarını bombaladı. Türk devleti bir yandan Kuzey-Doğu Suriye'de hastaneleri, buğday depolarını, okulları bombalarken bir yandan da İsrail'in Filistin'e yönelik benzer saldırılarına tepki göstererek iki yüzlü bir siyaset izliyor. Sivil savunma alanlarına yönelik saldırılarda onlarca Kürt'ü katleden Türk devleti, bununla da yetinmiyor, işgal ettiği Kürt şehirleri Efrîn, Cerablûs ve Bab’da demografik oyunlarını sürdürüyor. Partiya Yekîtiya Demokratîk (PYD) Eşbaşkanı Asya Abdullah, Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Bölgesi’ne saldırılarında uluslararası güçlerin sessizliğinden cesaret aldığını belirtti. PYD’nin 20 yıllık mücadelesini, Türkiye’nin, Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Bölgesi’ne saldırılarını ve buna karşı uluslararası alanda yürütülen diplomasiyi PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah ile konuştuk.

Türk devleti bir yandan Kuzey-Doğu Suriye'nin meşru güçlerine saldırıyor, diğer yandan da PYD'yi siyasi olarak kriminalize etmeye çalışıyor. Bu politika şimdiye dek sizi nasıl etkiledi?

PYD, 2003 yılında siyasi bir parti olarak kuruldu. 20 yıldan beri bölgede çağın gereklerine uygun, uluslararası hukuka riayet eden, demokrasiyi, halkların kardeşliğini, esas alan bir politika yürütüyoruz. Parti olarak hem Kürt halkının haklarını hem Suriye’nin geleceğini hem de Suriye’de yaşayan bütün halkların sorunlarının çözümünü esas alan bir stratejimiz var. Bu çerçevede 20 yıldır parti olarak çabalıyoruz. Bunun için Rojava devrimine giden süreçte öncü parti PYD üzerinde çok ciddi saldırılar gelişti. Bu süreçte birçok arkadaşımız tutuklandı hatta işkencelerde can verdi.

Rojava Devrimi'nin gerçekleşmesi ile birlikte PYD devrimin gerekleri çerçevesinde kendisini dönüştürerek, yeniden örgütlenerek yeni bir strateji oluşturdu. Bununla birlikte işgalci Türk devleti siyasi alanda, geliştirdiği özel savaş teknikleri, yol ve yöntemlerle bölgede ve dışarıda PYD’yi farklı bir şekilde tanıtmaya çalıştı. PYD’nin yaptığı çalışmaları çarpıtarak dosyalar hazırlayıp dağıttı. PYD’nin üçüncü yol olarak önüne koyduğu demokratik siyaset, bölgedeki bütün sorunları diyalog, barış içerisinde çözme, demokratik Suriye’nin inşa edilmesi, Kürt sorununun ve bölgede yaşayan halkların sorununun çözülmesi için geliştirdiği öncülük rolünü boşa çıkarmak istedi. PYD’yi bölgede yaşayan halklara ve siyasi çevrelere kötü göstermeye çalıştı.

PYD, Suriye’de faaliyet yürüten çalışma alanları, hedefleri ve stratejisi belli olan bir partidir. İlk günden beri bu konuda taviz vermedi. Bu esaslar üzerinde çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Biz Suriye’de üçüncü yol siyasetini temsil ediyoruz. Yani demokratik halk çizgisiyiz. Bizim Suriye’de yaşayan bütün halklar için projemiz var. Özellikle de Kürt sorunu çözülmesi için proje sahibiyiz. Tüm bu esaslar üzerine çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Partimiz hakkında yapılan antipropagandaların hiçbir dayanağı ve gerçekliği yoktur. Şeffaf bir partiyiz. Bu konuda geliştirdiğimiz planlar ve bütün çalışmalarımız herkesin görebileceği şeffaflıkta. Bu temelde Suriye’de demokratik mücadele veren birçok kurum ile iletişim halindeyiz. Bölgedeki bütün halklarla iletişim halindeyiz ve bazı projelerde ortak çalışma yürütüyoruz.

PYD olarak Türkiye’nin saldırıları ve katliamlara karşı uluslararası güçlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Uluslararası alanda çıkarlar ön planda tutuluyor. Bundan dolayı bazı uluslararası güçlerin Kuzey-Doğu Suriye’de verilen mücadeleye karşı görevlerini net bir şekilde yerine getirdiğini söyleyemeyiz. Maalesef dönemsel davranıyor ve çıkarları neyi gerektiriyorsa onun yanında yer alıyorlar. Bundan dolayı uluslararası alanda bir sessizlik yaşanıyor. Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara yönelik eleştirilerimizi kendilerine de iletiyoruz. Kuzey-Doğu Suriye’ye karşı uluslararası kanunlar hiçe sayılarak saldırılar yapılırken onlar bu suçlara ses dahi çıkarmıyorlar. Bundan dolayı uluslararası güçlerle bütün görüşmelerimizin ağırlık konusu Türkiye’nin işgal girişimleri, insan hakları ihlalleri ve bölge için geliştirdiğimiz proje oluyor. Birleşmiş Milletler bünyesinde herkesin kendisini ifade edebileceği Suriye’de bir çözümün bulunmasını destekliyoruz. Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Bölgesi’ne yapılan saldırılara karşı sessizlik bir eleştiri konusudur. Bu noktada bütün eleştirilerimizi uluslararası alanda dile getiriyoruz.

Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu’nda, 6-7 Aralık’ta düzenlenen 18. Kürt Konferansı’nın katılımcılarından biri de PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah’tı. Asya Abdullah “Statüko ve Demokratik Geçiş Arasında Ortadoğu: Engeller ve Perspektifler” başlıklı bir sunum yaptı.

Ekim ayının başında gerçekleşen şiddetli saldırıların ardından Türk devletinin ve işgalci güçlerin saldırıları Eyn İsa'dan Til Temir'e, Minbic’ten Şehba'ya kadar devam ediyor. Bu Rojava’yı nasıl etkiliyor?

2012 yılından beri Türkiye, elindeki bütün teknikleri kullanarak veya bize karşı duran güçlere her türlü desteği vererek saldırılarına aralıksız devam etti. Son saldırılar da geniş bir plan çerçevesinde gerçekleştirdi. Bir hafta boyunca halkımıza hizmet veren yaşam alanlarını bombaladı. DAİŞ ile savaşımızın devam ettiği bir süreçte, zor bir dönemden geçtiğimiz bir zamanda Türkiye’nin saldırıları sonucunda uluslararası kanunlara göre yasak olmasına rağmen halkımızın ihtiyaçlarını karşılayan birçok tesis yok edildi. Bu saldırılarla Kuzey-Doğu Suriye’yi insansızlaştırma ve göç planlarını hayata geçirmek istiyorlar. Daha önce bu saldırının gerçekleşeceğini haber almıştık. Amaç ekonomik olarak çökertmek ve insanları topraklarında göçertme konsepti. Okul, hastane, su arıtma tesisleri, halka enerji sağlayan hizmet tesisleri hedef alındı. 5 milyon insanın yaşam alanına saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırı uluslararası hukuka göre savaş suçudur. Uluslararası hukuka göre suç teşkil eden bu saldırıya karşı bazı uluslararası kurum ve kuruluşlar raporlar hazırladılar. Ne yazık ki uluslararası güçler, siyasi anlamda bu saldırıya karşı gerekli tepkiyi vermediler, sessizliğe büründüler. Türkiye, uluslararası güçlerin sessizliğinde güç alıyor. Doğrudur, Türkiye bu saldırıları gerçekleştiriyor. Ama sessizlikleri ile uluslararası güçler Türkiye’ye bu saldırılarda destek veriyor. Maalesef Türkiye’nin saldırılarına karşı tavır almayanlar bölgemizdeki saldırıların suç ortağıdır.

PYD diplomatik çalışmalar da yapıyor. Siz de Brüksel'desiniz. PYD’ye karşı, özellikle Rojava'ya yönelik olumlu bir şey görüyor musunuz?

PYD, uluslararası alanda uzun bir zamandan beri gerek bölgede ve gerekse uluslararası alanda çalışma yürütüyor. Biz Sosyalist Enternasyonal üyesiyiz. Burada kongre, yıllık toplantılarda ve bütün çalışmalara katılıyor ve çalışma yürütüyoruz. Geleceğe ve Kürt sorunun çözümüne ilişkin orada düşüncelerimizi dile getiriyoruz. Orada birçok siyasi parti ile ilişki ve fikir alışverişi halindeyiz. Siyasi projemizi, devrimin kazanımlarını, Kuzey ve Doğu Suriye’de harcanan emek ve verilen mücadeleyi anlatıyoruz. Parti olarak mücadele dolu bir tarihimiz var. Bu miras üzerine uluslararası alanda siyasi ve diplomasi alanında görüşmeler yapıyoruz. Özellikle siyasi anlamda mücadelemize ve partimize şimdiye kadar destek veren siyasi çevrelerle ilişkilerimizi devam ediyoruz.

Bu anlamda barış, özgürlük ve bölgede istikrar isteyen, bölgede radikalizmi dayatanlara karşı mücadele veren bütün çevrelerle ilişki geliştirme çabası içerisindeyiz.

Tabii ki diplomasi ve siyasi çalışmalar önemlidir. Bu da temel çalışma alanlarımızdan bir tanesidir. Bu alan, halkımızın örgütlenmesi, mücadele etmesi ve kendini savunmasıyla birbirini tamamlıyor. İki alanda başarılı olursa sonuç alıcı olur. Bu anlamda diplomasi alanında yürütülen çalışmalar önemlidir. Bu noktada bazı sonuçlar da alınıyor. Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Bölgesi’nde uygulanan sistem beğeni alıyor ve örnek olarak gösteriliyor.

Ancak bölgemizdeki saldırılara karşı uluslararası güçler, Avrupa kurumları ve Batı devletleri yaşanan saldırılara karşı bir tutum geliştirmiş olsaydı Türkiye 24 saat süren saldırılarını gerçekleştiremezdi. Uluslararası alanda yaptığımız bütün diplomatik çalışmalarda bu konuyu ele alıyor ve Türkiye’nin saldırılarına karşı bir duruşun olması için diplomatik görüşmeler gerçekleştiriyoruz.

Uluslararası alanda Türkiye’nin saldırıları, bu saldırılara karşı hukuki girişimler noktasında bizimle çalışmak isteyen bazı uluslararası kurumlarla ilişki içerisindeyiz.

Türk devletinin Rojava'ya yönelik saldırıları/foto:AFP

Filistinliler Türkiye'nin işgal altındaki bölgelerine yerleştiriliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Özerk Yönetim nasıl tedbirler alacak?

Türk devleti, 2018 tarihinden itibaren Efrîn, Cerablus, Girê Spî, Serekaniyê işgali ile birlikte bölgenin demografik yapısını değiştirme çalışmalarına başladı. Günümüze kadar devam ediyor. An itibarıyla durum daha kötüye gidiyor. Bölgeyi boşaltma ve demografi değiştirmeye hız vermiş durumda. Sorun kimi veya kimleri getirip yerleştirmekten ziyade bir suç işleniyor. Şimdiye kadar Efrîn, Cerablus, Girê Spî, Serekaniyê’ye getirilip yerleştirilenler bölgenin insanı değil. Bölge insanı zorla göçertilip zor şartlar altında çadırlarda yaşamak zorunda bırakılmış, evlerine dönme hayalleri kurarken, yerine yabancı insanlar evlerine yerleştiriliyor. Biz kesinlikle Filistinlilerin haklı davasına karşı değiliz. Sorun Filistinliler değil, bilakis o topraklardan göçertilen insanların sorunudur. Biz Filistin ve Yahudi halkına karşı yapılan saldırılara karşıyız. Sonuçta bu saldırılar sivil insanlara karşı yapılıyor. Ülkemizde gerçekleştirilen suçlara karşı hiçbir halkın ortak edilmesini istemiyoruz. Hiç kimsenin AKP ve Türk devletinin suçlarına alet olmasını istemiyoruz.

Kürt halkının hiçbir halkla sorunu olmadığı gibi hiçbir halkın da Kürt halkıyla herhangi bir sorunu yoktur. Özerk bölgenin projesi halkların ortak yaşam projesidir. Demokrat özerk bölgenin amacı her topluluk, her inanç kendi toprakları üzerinde eşitçe ve kardeşçe yaşama projesidir. Türkiye’nin bölgedeki insanları birbirine kırdırtma ve düşman etme politikasına karşı bölgede yaşayan bütün halkların karşı bir duruş sergilemesi gerekiyor. Bu anlamda Kürt halkı uyanık olmalı. Kimsenin kirli politikalarına alet olmamalı. Biz PYD olarak bölgemizde yaşanan kirli politika ve demografik yapıyı değiştirme çalışmalarına karşı hem içeride hem de uluslararası alanda bir mücadele yürüteceğiz. Amacımız ve hedefimiz de sorunun siyasi bir çerçevede çözülmesidir. Başta evlerinde yurtlarında sürgüne gönderilen halkımızın tekrardan evlerine geri dönmesidir.

***

Mücadelemizi Üçüncü Yol'a borçluyuz

PYD, toplumun Demokratik Konfederalizm çerçevesinde örgütlenmesinde belirleyici rol üstlendiğini söylüyor. TEV-DEM'de bunu net görüyoruz; Peki TEV-DEM dışında Rojava'da halkı demokratik siyasete katmak için farklı çabalarınız var mı? Eğer varsa şu ana kadar nasıl bir sonuç elde edildi?

PYD olarak stratejik alanda demokratik siyaset yani üçüncü yol stratejisine ağırlık veriyoruz. Hem ahlaki hem de politik bir toplum yaratma çabasındayız. Yani her koşul altında alttan üste doğru kendi örgütlenmesini yapacak ve ihtiyaçlarını karşılayacak bir toplumdan bahsediyoruz. Kuzey-Doğu Suriye’yi oluşturan bütün toplumsal ve inançsal katmanların demokratik konfederalizm bünyesinde kendi kimlikleri, inançları, kültürleri çerçevesinde kendini örgütleyecekleri, birlikte yaşama ve dayanışma gösterecekleri bir sistemin çabasını veriyoruz. Yani demokratik toplum çizgisini, halkların ittifakını esas alıyoruz. Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Bölgesi’nde yaşanan değişim ve dönüşümleri daha da geliştirip ilerleterek toplumun güçlenerek siyasetin bir parçası haline gelmesini esas alıyoruz.

Biz PYD olarak bu çalışmayı sadece bir partinin çalışması olarak görmüyoruz. Bir parti belirlediği temel politika üzerine mücadele verebilir. Ama en önemlisi toplumun çalışmalara katılmasıdır. Ancak bir toplum sistemini oluşturduğunda, örgütlenmesini gerçekleştirdiğinde, kurumlarını oluşturduğunda, sorunlarını çözmede bir güç haline geldiğinde, günlük ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli güce ulaştığında en büyük güç ve çözüm noktası kendisi olur. Bundan dolayı toplumun kendisini örgütleyebilmesi için parti olarak, toplumun gelişmesi, demokratik kültürün yerleşmesi, farklı etnisite, inanç ve farklı düşüncelerin bir arada yaşaması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Bölgesi sistemiyle, örgütlenmesiyle, geliştirdiği savunmasıyla bugün ayakta kaldıysa bunu Üçüncü Yol paradigması ve halkın gücünü esas almasına borçludur. Bu prensipler çerçevesinde tüm demokratik çevrelerle ittifaklar yapabiliriz. Ortak bir çalışmayla Suriye’nin tamamında yaşanan krize çözüm bulabiliriz. Tüm halkların, inançların ve farklı kesimlerin kendini içinde bulduğu uluslararası bir çözüm bulunabilir. Yerel yönetimler ve bir de merkezi yönetim olabilir. Yerel yönetimler merkezi yönetimi tamamlayabilir. Merkezi yönetim de yerel yönetimlerin tamamlayıcısı olabiliyor. Suriye’nin tamamında demokratik bir sistemin gelişmesi için iki taraflı çabalarımızı sürdürüyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.