8 insanın kemikleri bir torbada, bir mezarda

  • ”8 insanın kemikleri tek torbada ve bir kabirde. Tarifsiz acılar sonucunda biz ve Liceli Bulut Ailesi beraber aynı kabrin etrafında toplanıyoruz. Hiç tanımadığınız bir aile ile aynı kabirde babalarımızın kemikleri yatıyor.”

Amed’in Kulp ilçesinin Zara (Çağlayan) köyüne bağlı Adrok (Deveboyu) mezrasında 26 yıl önce Bolu Komando Tugayı’na bağlı askerler, Mehmet Selim Örhan (46), Hasan Örhan (40) ve yeğenleri Cezayir Örhan’ı (17) zorla gözaltına aldı. 24 Mayıs 1994’te askerlerin yer göstermesi için götürdüğü Örhan kardeşler ve 17 yaşındaki Cezayir’den bir daha haber alınamadı.

İlçenin Bağcılar köyüne bağlı Düzpelit mezrası Kevrekok mevkiinde 12 Haziran 1994’te kurşunlanarak defnedilen yakılmış 8 cesedin bulunduğu toplu mezar 2003’te açıldı. Yapılan DNA testleri sonucu 2007’de cenazelerin ikisi Örhan kardeşler, üçü de Bulut Ailesi’nin 19 Mayıs 1994’te gözaltında kaybedilen 5 ferdinden Ali, Ekrem ve Ramazan Bulut’a ait çıktı. Üç cenazenin ise kime ait olduğu tespit edilemedi. 26 yıl geçmesine rağmen 17 yaşındaki Cezayir’in akıbeti öğrenilemedi.

Henüz 12 yaşındaydı

Babası Mehmet Selim Örhan, amcası Hasan Örhan ve kuzeni Cezayir Örhan, 24 Mayıs 1994’te askerler tarafından zorla götürülürken 12 yaşında olan Adnan Örhan, şunları anlattı: “Kelimenin tam anlamıyla hayatımız zindan oldu, çünkü bir tarafta köyümüz, evlerimiz yakıldı, bir taraftan babasız bırakıldık. Ben okulu bırakmak zorunda kaldım, hayatta kalabilmek için metropollerde yaşam mücadelesine başladık, köyümüz yasaklandı, Amed’e göç etmek zorunda kaldık ve çok zorlu bir hayat başlamış oldu. Yaşadığımız zorlu süreçte bir taraftan da hukuki mücadelemiz devam etti.”

 

Bu kez kemikleri kayboldu

“Ne çocukluk ne de gençlik yıllarım olmadı, yıllarım hep babamı aramakla geçti” diyen Örhan, 9 yıl sonra bulunan 8 kişilik bir toplu mezarda babasına ait kemiklerin çıkmasını da şöyle aktardı: “Toplu mezardaki kemiklerin biri babama, biri de amcama aitti. Kuzenimin DNA eşleşmesi çıkmadı. Kulp savcılığına yaptığımız müracaatta kemikleri almak istediğimizi söyledik, ancak kemiklerin kaybolduğunu söylediler. 9 yıl aradan sonra bulduğumuz kemiklerin de kaybolması ayrı bir trajediydi. Artık katledilen babamın kemiklerini aramaya başladım. İki yılın sonunda Kulp savcılığının yazılı olarak verdiği cevapta, kemiklerin Kulp kimsesizler mezarlığında; 8 insanın kemiklerinin tek torbada olduğunu, istersek o şekilde bize verileceği belirtildi. Kemikleri ayrı ayrı istedik ama maalesef onu yapamayacaklarını ve mezarlığın açılmamasına karar verildiği yazılı olarak bize bildirildi. Tarifsiz acılar sonucunda biz ve Liceli Bulut Ailesi beraber aynı kabrin etrafında toplanıyoruz. Hiç tanımadığınız bir aile ile aynı kabirde babalarımızın kemikleri yatıyor.”

 

Cumartesi Anneleri sordu

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 791. gerçekleştirdi. Bu haftaki eylem de, Hasan Örhan ve Mehmet Selim Örhan kardeşler ile henüz kemikleri bulunamayan yeğenleri Cezayir Örhan’ın akıbeti soruldu.

 

Avukat Yalçındağ anlattı

Örhan Ailesi’nin avukatı Reyhan Yalçındağ, hukuki mücadeleyi anlattı: “İnsan Hakları Derneği Amed Şubesi olarak dosyanın takibi yapıldı. Nihayetinde 2002’de Türkiye gözaltından sorumlu tutularak, yaşam hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle AİHM tarafından mahkum edilmiştir. Dosyanın üzerinden 20 sene geçtikten sonra zaman aşımı uygulanarak, failler hakkındaki son dosya da kapatılmak istenmiştir ama insan hakları savunucuları olarak bizler ‘bu iş bitti’ demeden bu iş bitmeyecek. Çünkü gözaltında kayıplar, gözaltında işkence, faili gizlenen cinayetler aynı zamanda insanlığa karşı işlenen cinayetlerdir ve zaman aşımına tabi tutulamazlar. Bu sebeple dönemin yetkilileri, sorumları kimler olduğu çoktan açığa çıktığı içinde zaman aşımı hükümlerinin bizlerin nezdinde geçerli olmadığını hatırlatmak isteriz.”

Fatma Örhan torunlarına devretti

Bu haftaki eylemin basın metni ise 12 Eylül kayıplarından Hayrettin Eren’in yeğeni Setenay Yarıcı tarafından okundu. Yarıcı, “791. haftamızda son nefesini kaybedilen iki oğlunun ve torununun ismiyle veren Fatma Örhan’ın, torunlarına devrettiği hakikat ve adalet mücadelesine tanıklık edeceğiz” dedi.  İnsanlığa karşı suçun açığa çıkartılması gerektiğini vurgulayan Yarıcı, fail ve sorumlu konumunda olanların yargılanarak cezalandırılmasını istedi. AİHM’in verdiği ihlal kararı üzerinden adli ve idari makamların hızla harekete geçmesi gerektiğine işaret eden Yarıcı, ciddi bir adli sürecin yeniden başlatılmasının sağlanması gerektiği üzerinde durdu. Yarıcı, AİHM kararı doğrultusunda uluslararası hukuka uygun yeni bir kararın tesis edilmesi gerektiğini de belirterek, adalet talebinde bulundu.


Bulut Ailesi’nin hikayesi

İHD İzmir ve Amed şubelerinin, bu haftaki kayıplara ilişkin eylemlerinde Bulut Ailesi’nin de hikayesi paylaşıldı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, ”Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle her hafta Sümerbank önünde düzenlediği basın açıklamasını koronavirüsü salgını nedeniyle internet üzerinden gerçekleştirdi. Bu haftaki açıklamayı İHD Şube yöneticilerinden Caner Canlı okudu. Canlı, 1994’te Amed’in Lice ilçesine bağlı Entağ köyünün Cumere mezrasında katledilen Fahri, Mustafa, Ali, Ekrem ve Ramazan Bulut için adalet talebinde bulundu.

 

50 haneye önce top atışı

 Mezradaki 50 hanenin, 13 Mayıs 1994 sabahı top ateşine tutularak, sonrasında baskına uğradığını hatırlatan Canlı, şöyle devam etti: “Gelenler Tümgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Dağ Komando Tugayı ve Lice Jandarma Komutanlığı’na bağlı askerler ile koruculardı. Askerler, erkekleri mezarlık bölgesinde bir araya getirdi. Kimlikleri topladılar. Mustafa Bulut ise eve gelmiş, bekliyordu. Bu sırada bir köylü gelip, kimlikleri topladıklarını söyledi. Mustafa, kimliğini götürüp geri geldi. Kimlikler toplandıktan sonra başlarındaki rütbeli ‘evlerinizi 30 dakika içinde yakacağız, kim ne eşya kurtarırsa kurtarsın’ dedi.

50 haneli köy ateşe verildi

Toparlanmalarına dahi izin vermeden 50 haneli köyü ateşe verdiler. Köyden dumanlar yükseliyordu. Askerler kimlikleri dağıtırken 7 kişinin kimliğini vermedi. Kimliklerle birlikte dönüş yoluna geçtiler. Dilber’in amcası ‘Kimliklerimizi almaya gidelim’ diye ısrar ediyor, Dilber ise engel olmaya çalışıyordu. Amcasının oğlu ‘Gitmeyelim, bizi öldürecekler’ diyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sonunda amcası, oğlunu zorla alıp gitti. Çocuğun gözyaşları Mustafa’yı etkilemişti. O da peşlerinden gitti. Mustafa bir daha geri dönmedi.”

Kurşuna dizilip yakıldılar

Baba Latif Bulut ise 14 Mayıs 1994 sabahı oğlunun akıbetini öğrenmek için Lice’ye gittiğini aktararak, şöyle konuştu: ”12 Haziran 1994’te Kulp’un Kevirikok mevkiinde yakılmış 8 ceset bulundu. Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı 1994/ 70 Hz. Nolu dosyaya ait tutanakta 8 erkek cesedin kafalarında ve vücutlarında çok sayıda kurşun giriş ve çıkış deliğinin bulunduğunu, kollarda ve ayaklarda yoğun kırılma ve deformenin olduğunu, ölümün ateşli silahlar ve yanmaya bağlı gerçekleştiğini, yanan cesetlerin yanında bulunan tütün tabakasında kurşun delindiği bulunduğunu belirtti.

Ne kemik ne de mezar var

Bulut Ailesi de 25 Haziran 2008’de İHD aracılığıyla Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu. Aile, 12 Haziran 1994’te kurşunlanmış ve yanmış 8 cesedin 19 Mayıs 1994’e askerler tarafından gözaltına alınan Ekrem Bulut, Ramazan Bulut, Ali Bulut, Mustafa Bulut, ve Fahri Bulut’a ait olabileceklerinden nedeniyle DNA testi için savcılığa kan örneği verdi. Adli Tıp’tan gelen sonuçlara göre kemiklerin Ali Bulut, Ekrem Bulut ve Ramazan Bulut’a ait olduğu ortaya çıktı. Fahri Bulut, ve Mustafa Bulut’un ise ne kemikleri var ne de bir mezarı. Bine yakın kayıptan sadece ikisi.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.