ABD’de ‘şeytanizm’ ve ırkçılık

Forum Haberleri —

  • Kongre binasının işgal edilmesini yönlendiren J.Trump, o zaman da ‘beyazlar’ın histerisine öncülük ediyor. Büyük paralar ödeyerek idam cezasının gerekli olduğuna dair ilan veriyor, televizyona çıkıp bu düşüncesini dillendiriyor. 

MİHDİ PERİNÇEK

ABD’de, 06 Ocak 2021 günü, yeni seçim sonuçlarının tescil edildiği saatlerde, Kongre binasının işgal edilmesi üzerine uluslararası ölçekte sayısız yorum ve analizler yapıldı, daha da yapılacağını tahmin edebiliriz.

İktisadi nedenlerden tutun D.J. Trump’ın ‘delirmişlik haline’ kadar, ABD vatandaşı ‘beyazların’ bozulan ekonomik durumundan (sanki ABD vatandaşı ‘göçmenler ve Afrika kökenliler’ zevk û sefa içinde saraylarda yaşıyormuş gibi), ABD toplumunun ikiye bölünmüşlüğüne (aşırı sağ düşüncenin toplum içinde büyümesi) kadar birçok neden alt alta sıralanıyor.

Her ne kadar Trump için ‘deli adam’ tanımı kullanılıyorsa da, galiba Amerika toplumunun büyük bir kesimi ‘şeytan’ tanımını daha uygun görüyor. Ben, onun için bu tanımın kullanıldığını ilk olarak dizi halinde yayınlanan ‘Bizi Gördüklerinde (When They See Us)’ adlı filmi izlerken fark ettim.

Film gerçek bir hikayeden uyarlanmıştı. Hikayeye konu olan olay 1989 yılında, New York şehrinin Harlem semtinde gerçekleşiyor. ‘Beyaz’ bir kadın, karanlığın yeni çöktüğü bir zaman diliminde, bir parkta darp edilip tecavüze uğruyor. Beyazların egemenliğinde olan savcılık ve adli kolluk, o sırada parkta olan tüm ‘Afrika Kökenli’leri ve ‘Göçmen’leri suçlu olarak ilan ediyor. Yasadışı gözaltılar sonrası, daha olayın üzerinden yirmi saat geçmeden, gözaltına alınanların arasından; biri ‘Göçmen’, diğerleri ‘Afrika Kökenli’ 16 yaşından küçük beş ABD vatandaşı çocuğa baskı yaparak, şiddet uygulayarak, ailelerini tehdit ederek ve onları avukat desteğinden mahrum bırakarak yasa dışı bir şekilde olayı kendilerinin yaptığına dair bir ifadeyi kayda alıp yazılı olarak da onlara imzalatıyor.

Kongre binasının işgal edilmesini yönlendiren J.Trump, o zaman da ‘beyazlar’ın histerisine öncülük ediyor. Büyük paralar ödeyerek idam cezasının gerekli olduğuna dair ilan veriyor, televizyona çıkıp bu düşüncesini dillendiriyor. Suçlu ilan edilen çocuklardan birinin annesi, onun o konuşmasını televizyonda dinlerken, ona, ‘şeytan’ diyor.

Eğer İslami inanç 1600 yıl önce değil de bugün yeryüzüne zuhur etseydi, inanıyorum ki bir tek ‘şeytan’dan bahsetmezdi. Dünyanın başına musallat olan onlarca/yüzlerce despot nedeniyle şeytanlar tanımını kullanırdı. Bu ara anekdotan sonra yazının konusuna dönmek istiyorum.

Yukarıda belirtilen nedenlerin gerçekleşen işgalde etkisi yoktur denemez. Ama bunların etkisi total etkenler içinde küçük bir bölümü oluşturduğunu düşünüyorum. Yani, belirtilen tüm etkenlerin toplamının iki katını geçen iki neden göz ardı ediliyor.

Belirtmek isteğim birinci neden şudur:

2. Dünya Paylaşım Savaşından sonra ‘dünyanın efendiliği’ne soyunan ABD’nin sermaye grupları, kendi aralarında yazılı haline getirildiğine dair veriye sahip olmadığımız sözel bir antlaşma yaptılar.

O yıllarda, ABD sermayesi iki ana grupta bir araya gelmişti; Silah sanayisi ve bağlaşıkları ile Finans sermayesi ve bağlaşıkları. Cumhuriyetçi Parti silah sanayisi grubunu, Demokrat Parti de diğer grubu temsil ediyordu. Bu anlaşmaya göre, dünyanın zenginlikleri üzerinden hazırlanan pastayı, bu guruplar ikişer dönem, yani sekiz yıllık iktidarlarıyla sırayla sahip olacaklardı.

1981 yılı seçimleri (O seçimde J. Carter 2. Dönem için Demokrat Parti adayı olmuştu.) hariç yıllarca bu antlaşmanın gereği yerine getirildi. Çeşitli nedenlerle görev süresini tamamlayamayan kişinin yerine (Örneğin R.Nixon ve J.F.Kennedy) yine aynı partiden başka bir kişi başkan olarak seçilmiştir.

Peki, niye 1981 yılında bu anlaşma göz ardı edildi?

Belirtilen sermaye grupları, bu anlaşmayı bir döneme şamil olacak şekilde farklılaştırmış olabilirler; bu en güçlü ihtimaldir. Elbette nedensiz değildir. Bu farklılaştırmanın nedeni birkaç cümle ile özetlemek istenirse şunlar belirtilebilir.

1980 yıllara gelindiğinde, ABD’nin, silah sanayisi hariç birçok önemli üretim alanında egemenliğini diğer devletlere kaptırdığı görülüyor. Ayrıca ‘sağcı’ siyasal bir dalganın Avrupa kıtasında yükseldiği ve temsilcilerini iktidara taşıdıkları bir dönemdi. Bunun yanı sıra ‘radikal dinci’ gruplar da özelikle Ortadoğu ve Orta Asya’da dikkatleri üzerlerinde toplamaya başlamıştı.

Dünyanın birçok bölgesinde savaş olasılığı kapıya dayanmıştı. Savaş da silahlarla yapılıyordu, yani en fazla rant getirisi olan yeni silahlarla.

ABD’nin sermaye grupları, sallanan ABD’nin ‘dünya efendiliği’ni geri getirecek bu olanağı tepemezdi. Diğer sermaye gruplarının da nemalanması kaydıyla silah sanayisi iktidarına hep birlikte onay verdiler ve sadece 4 yıllık aradan sonra, planlanmış ve örülmüş bir seçimle tekrar cumhuriyetçilerin iktidar olmasını sağladılar. ABD ekonomik büyümesinin rakamlarına bakıldığında o yıllara ait veriler bize bu yönlü net bir resim veriyor.

İşte J.Trump’ın ‘seçimi bizden çaldılar’ diyerek itiraz ettiği nokta buydu. Mealen söylersek, sekiz yıl ve iki dönem tamamlanmadan iktidarın Demokratlara geçmesiydi. J.Trump, yıllar önce yapılan anlaşmanın bozulmamasını savundu. Ama “anlaşma böyleydi.” diyemezdi, seçmenlerin piyon haline getirildiğini ima eden başka cümleler kuramazdı. ABD’nin muktedirleri buna izin vermezdi. O da itirazını çalma kavramıyla hem temsil ettiği sermaye grubuna hem de diğerlerine karşı delilik, şeytanlık düzeyine çıkaracak kadar sürdürdü.

Hatırlarız, bir önceki seçimlerde, Demokratların adayı Hillery Clinton, seçim anketlerinde epeyce ilerde görülmesine rağmen seçimi kaybetmişti. Kaybetmesi gerekiyordu. Çünkü Demokrat Parti’nin sekiz yıllık iktidarı B.Obama ile tamamlanmıştı.

İkinci neden, eylemi gerçekleştiren kitlenin durumuydu. Eylemi yönlendiren J.Trump’ın nedeninden farklı bir nedene sahiptiler.

Eylemin kitlesi ‘beyazlar’dan oluşuyordu ve ‘beyazlar’ın ırk üstünlüğünü savunanlardı, çoğunluğu ırkçıydı ve 19. Yüzyılın ortalarında yaşanan Amerika iç savaşı sürecinde köleliğin sürdürülmesi savunan eyaletlerden gelmişlerdi.

Özetle, o kitleye göre onlar “efendiydi”. Ama ‘Afrika Kökenli’ B. Obama’nın iki dönem başkanlık etmesinin ardından, ‘Göçmen’ Kamala Harris’ın son seçimde başkan yardımcısı seçilmişti, bu durum onları korkutmuştu. Onlara göre üstünlükleri, ‘efendi’likleri bitiyordu. Ayrıca korkunç ve öç almayı hedefleyen bir sürecin onları beklediğini düşüyorlardı.

Düştükleri durum, gücünü kaybeden ırkçının işlediği tarihsel suçlar nedeniyle yaşadığı paniğin dışa vurumuydu; zavallılık, öfke ve şiddet.

Egemen sistem taşları yerine oturtacaktır. Çünkü kendisi yarattığı için biliyordur ki bireyselleşmiş bencil insanlar, korkaktır ve bir önceki sisteminin biat kültürü yerine itaat kültürüne sahip olmuştur ve şu sloganın peşinden sürüklenirler, “Kral öldü, yaşasın yeni kral.”

* mihdiperincek@hotmail.com

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.