Adil ol! 

Forum Haberleri —

Emine Şenyaşar

Emine Şenyaşar

  • İki oğlu ve eşi katledilen ve bir oğlu da zindanda rehin tutulan Emine Şenyaşar ise adalet eylemiyle 378 gün boyunca TC’nin adaletten yoksun adalet saraylarına, “Sadece saraylarınız değil tarihiniz de adalet yoksunudur” dercesine hakkı haykırarak direnişine devam ediyor.

RONÎ RİHA
Kürt annesi Emine Şenyaşar'ın Urfa "Adalet Sarayı’nın önündeki adalet nöbetinin görüntüsünü her gördüğümde ve yürek acısından çatlamış dudaklarından dökülen haykırışını her duyduğumda Kürt bilgesi Baba Tahir-i Üryan'nın bin yıllık şu çığlığını hatırlarım hep, "Adil Ol!"

Bu günün Rojhilat Kurdistan’ı, dünün ise Medlerin kadim şehri Hemedan'da on birinci yüzyılın başında yaşamış Baba Tâhir veya Tâhir Uryân-ı Hemedânî diye anılan Kürt şair ve derviş, çöl savaşçılarının kılıcıyla tutsak edilen coğrafyasının ve halkının dili olup 'Allah Allah' nidalarıyla sersem olmuş kulaklara şu tarihi sözleri de haykırmıştı, "Kürt Uyudum Arap uyandım."

Çöl savaşçıları sonra bu sefer Orta Asya'dan yönünü Arya topraklarına veren göçebe Oğuzların istilası ve kanlı talanı başlar, Baba Tahir-i Üryan'nın ata diyarında. Aral Gölü ve Hazar denizin arasındaki topraklara hâkim olan Oğuzlar kısa bir süre sonra Selçuk Bey'in ailesinin öncülük ettiği güç Horasan'ı işgal eder. Horasan'ı ele geçiren Selçuklular, buradan İran içlerine doğru ilerler. Girdiği her yeri talan edip ve kanlı katliamlar yapan Selçukluların bu talancı şöhreti çok kısa bir süre içinde bütün İran'a korkunç bir nam salar. 

İran'da birçok bölgeyi kılıç zoruyla ele geçiren Tuğrul ve kardeşi Çağrı, bu sefer Hemedan'a yönelirler. Kendileri daha şehre varmadan barbarlıkla coğrafyaya korku salmış namıları şehre varır. Ordularıyla şehir kapısına vardıklarında onları ilk karşılayan bir Rîspî heyeti olur. Bu küçük heyetin içinde Baba Tahir-i Üryan da vardır. Tuğrul ve talancı ordusunun ismi barbarlıkla, Baba Tahir-i Üryan'nın ismi ise Bilgelik ve Dervişlikle coğrafyaya yayılmıştır. Tuğrul, onu durduran heyetin içindeki Baba Tahir-i Üryan'ı tanır. Baba Tâhir'in bir tarafında Baba Câfer, diğer bir tarafında Şeyh Hamşâd durmaktadır. Tuğrul Bey Baba Tâhir'e bakar ve “Ne buyurursunuz” diye sorar. Hak divanın dervişi Baba Tâhir, Tuğrul’a; "Adil ol hey Türk!" der. Adil olacağının sözünü veren Tuğrul’a, Baba Tahir parmağındaki yüzüğünü çıkartıp hediye eder. Bu yüzük ikisinin arasında bir adalet antlaşmasının nişanesidir artık. Rivayet edilir ki parmağına taktığı Baba Tahir’in yüzüğüne layık olmaya ve verdiği sözden caymamaya gayret eder Tuğrul. Fakat bu sefer Tuğrul’un kardeşi Çağrı’nın keskin kılıcı yıkım ve talan için devrededir. O gün sadece Hemedan ve diğer İran şehirleri işgal edilmedi, aynı zamanda cengin, cengaverliğin mertlikle ve mertliğin de adalet ile ölçülendiği Medlerin yurdunda barbarlığın ilk tohumları da o toprağa ekildi.
Bugün daha iyi anlıyoruz ki Hasan Sabah ve Mevlâna Celaleddin gibi birçok düşünce insanına yön olmuş Baba Tâhir-i Üryan’nın bu sözü öylesine söylenmiş boş bir sözden ibaret değildir. Dün barbarlık ve adaletsizlik üzerinde kendini inşa eden bu işgalci zihniyet, hala aynı kod ve genlerle hüküm sürdürmeye devam ediyor.

Ne gariptir ki bin yılık Kürdün hak haykırışı hala karşılık bulamamaktadır. Kişiler ve tarihler değişse de yine aynı coğrafyada, aynı zihniyetin devamı olanlar bin yıl önceki gibi adaletsizliğin kılıcını kuşanmış, zulmüne devam ediyor.

Yüzlerce yıl sonra bu sefer Hemedan’ın kardeşi Amed şehrinin kadim surları da Tuğrul ve Çağrı’nın torunlarının adaletsizliğine şahitlik edecektir. Şeyh Said ve 47 dava arkadaşı 29 Haziran 1925’te Dağkapı Meydanında idam edilir. İdam sehpasına götürülen Şeyh Said, asılmadan önce Tuğrul ve Çağrı’nın torunların yüzüne bakarak şunları haykırır, “Kendimi milletimin yolunda feda ettiğim için hiçbir şekilde pişman değilim. İlerde torunlarımızın bizden dolayı düşman önünde utanç duymamaları bizim için en büyük onurdur.” Son kez cellatların yüzüne bakar ve “Mahşerde hesaplaşacağız” der.

Şeyh Said ve arkadaşlarının idamından 12 yıl (1937) sonra işgal ordusu bu defa yüzünü Dersim eyaletine verir. Soykırımdan kurtulmak için dağa sığınan halkı küçük bir direnişçi gurup kısıtlı imkanlarla korumaya çalışır. On binlerce işgalciden oluşan büyük bir güç Dersime yığan Türk ordusu binlerce kadın ve çocuğu katleder. Mermilerini muhafaza etmek için meydanlarda topladıkları sivil halkı süngülerle katleder. Bu büyük katliamın önünü almak için direnişin liderlerinden biri olan Pîr Riza oğlunun da içinde olduğu küçük bir heyetle 11 Eylül’de Erzincan hükümet konağına gider. Türk makamlarıyla görüşmeye giden Seyîd Riza ve yanındakiler yargılanmak üzere zindana atılır.

Kısa bir süre sonra Seyîd Rıza’nın idamına karar verilir.
İdam kararını gerçekleştirmek için o günkü yasaları göz önünde tutan Türk devleti, 78 yaşındaki Seyîd Rıza’nın yaşı 54'e, 16 yaşındaki oğlunun yaşını ise 21'e yükseltirler. Cellatlar idamdan önce son sözlerini sorarlar Pîr Rıza’nın. Cebinde 40 lirasını ve saatinin çıkartır, onunla beraber esir tutulan oğluna verilmesini ister, son dilek olarak. Cellatlar, oğlunun da asılacağını söyler. Bu katliamda bir oğlunu yitiren ve evlat yasını çeken yaşlı Rıza’nın yüreği titrer, eli ayağı birbirine dolanır. Yüreğinin darağacında sallanmasına dayanamayan 78 yaşındaki Pir Rıza, "O zaman son dileğim bu olsun, "Beni oğlumdan önce asın" der. Bu isteği de kabul görmez. Kısa bir süre sonra Pir Riza ve 16 yaşındaki yüreği ile asılmak üzere kurulan darağacına yürürler Buğday Meydanında. Küçük yüreği, 16 yaşındaki Resik Hüseyin hüzünlüdür. Oğlunun kaygılı olduğunu gören Pîr kararlı bir sesle, “Korkma oğul! Bu dava Kirmanciye davasıdır. Bu zalimler çoluk çocuğumuzu katlettiler. Şimdi de onurumuzla oynamak istiyorlar. Bunu yapmalarına izin vermeyeceğiz. Buğday Meydanı’nda başın dik, elin elimde olsun. Boyun eğme, zalime minnet eyleme. Bizim alnımızda kara leke yok ki. Başını dik tut. Varsın Buğday Meydanı bize Kerbela çölü olsun” der. Oğlunun ipe gidişine şahit olan Pîr Rıza, sıra ona geldiğinde Cellatları beklemez, kararlı adımlarla ipe yürür. Son baharın son günleridir, hava soğuk, Buğday Meydanına Kerbela sessizliği çökmüştür. Hüzünden gözlerinin gökyüzü bulut bağlayan Pîr Rıza, meydanda binler varmış gibi sessizliğe haykırır, “Evladı Kerbelayız. Bi hatayız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir" der. Ve sonra heybetli bir cengâver edasıyla kürsüye çıkıp İpi boynuna geçirir ve kürsüye kendisi tekme vurur.

Türk zihniyetinin hafızamıza kazdığı adaletsizliğin bir diğer karesi ise Taybet anadır. Türk ordusu özyönetim sürecinde kazılan "Hendek"leri bahane ederek 2015 Ağustos ayından itibaren Bakurî Kurdistan'nın onlarca şehrinde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Bu normal olmayan yasaklarla Kürdistan'da mutlak bir hakimiyet sağlamak istiyordu Türk ordusu ve yetkilileri. Yasaklara boyun eğmeyen Kürtler sokaklarını korumak için öz savunmaya geçtiler. Silahların hâkimiyet sürdüğü savaşta yüzlerce sivil insan Türk ordusu ve emniyet mensupları tarafından katledildi.

Silopi ilçesi de sokağa çıkma yasağının ilan edildiği yerlerden biriydi. Taybet Anna, 19 Aralık 2015’te komşularından evine dönerken işgalcilerin keskin nişancıları tarafından sokağın ortasında vurulur. Vurulduğu yerde nefessiz kalıp can veren 11 çocuk annesi olan 57 yaşındaki Taybet annenin cenazesini almak için ailesi çırpınır fakat sokakları hedef almış namlular susmaz. Yine de evlatları ve kocası ölümü göze alarak annelerinin cenazesini almak ister. Cenazeyi almaya yeltenen herkese her defasında ateş edilir. Bu süre içinde karda kışta sokağın ortasında yerde yatan annelerini almaya giden aile fertlerinden bir kişi vurularak öldürülür, Taybet annenin eşi de yaralanır. Cenazesi yerde yatan Taybet annenin çocukları annelerini yabani hayvanlar yemesin diye kendilerini namlulardan saklayarak köşe başlarında nöbet tutar. Başından fırlamış kofî'siyle, desenli fistanına kanın eklediği yeni desenlerle dünyanın gözü önünde insanlığa 11 hayat bağışlamış Taybet Anna 7 gün boyunca cansız bir şekilde sokak ortasında, ölü bedeniyle "Adil Ol!" diye haykırdı.

Türk devleti Amed, Ağrı, Zilan, Koçgirî, Dersim, Maraş, Sivas ve Roboski, Cizre, Silopi’de adaletli olmadığı gibi Suruç katliamında da adaletsizliğine devam ediyor. İki oğlu ve eşi katledilen ve bir oğlu da zindanda rehin tutulan Emine Şenyaşar ise adalet eylemiyle 378 gün boyunca TC’nin adaletten yoksun adalet saraylarına, “Sadece saraylarınız değil tarihiniz de adalet yoksunudur” dercesine hakkı haykırarak direnişine devam ediyor. Emine ana aynı zamanda biz Kürtlere de Baba Tahir-i Üryan’ın bu zihniyetin ilk işgalcisine haykırdığı o tarihi sözden ders almamızı hatırlatıyor, “Adil Ol!" diyerek.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.