Yeni bir eşik

Forum Haberleri —

demokratik çözüm

demokratik çözüm

  • Pozitif aşama, yalnız bir müzakere evresinin başlaması değil, toplumun bilinç düzeyinde yeni bir karşılaşma biçiminin gelişmesidir. Herkesin sorumluluk, hassasiyet ve ciddiyet bilinciyle hareket etmesi, bu aşamanın en temel koşuludur.

MEXEMET FARUQ             

Bugün, hem Türkiye’nin siyasal atmosferi hem de bölgesel dengeler açısından tarihsel bir dönemece girilmiş durumda. Bu dönemeç, yalnızca yeni bir çözüm sürecinin olasılığını değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerde yeni bir anlayışın, yani demokratik entegrasyonun eşiğini temsil ediyor. Rêber Öcalan’ın “Bugün dönemsel olarak eşiğinde olduğumuz demokratik entegrasyon imkânı hem yerellik hem evrenselliktir” tespiti, tam da bu dönemin ruhunu yansıtıyor. Çünkü bu değerlendirme, Kürt sorununun dar bir güvenlik veya etnik mesele çerçevesinde değil, Türkiye’nin demokratikleşme ufku içinde ele alınması gerektiğini hatırlatıyor.

Demokratik entegrasyon, farklı kimliklerin kendi özgünlükleriyle bir arada yaşayabileceği, katılımcı ve eşitlikçi bir toplumsal örgütlenme anlayışını ifade eder. Bu yaklaşım, ne klasik anlamda bir asimilasyon ne de ayrışma projesidir. Tam tersine, farklılıkların kendi varlıklarını koruyarak ortak bir yaşam iradesi inşa etmelerinin adıdır. Rêber Öcalan’ın demokratik ulus kavramında dile getirdiği bu anlayış, toplumun çoklu yapısını bir tehdit değil, bir zenginlik olarak görür. Devlet ile toplum, merkez ile yerel, kadın ile erkek, Türk ile Kürt ve diğer kimlikler arasındaki ilişkileri yeniden tanımlar; karşılıklı tanınma ve katılım üzerine kurulu yeni bir siyasal kültür önerir.

Geçmişte Türkiye’de devlet ile Rêber Öcalan arasında yaşanan diyalog süreci, bu anlayışın pratik bir zemine kavuşması yönünde önemli bir adımdı. 2009’dan itibaren başlayan görüşmeler, 2013 Newroz’unda “silahların susması, siyasetin konuşması” çağrısıyla halklarda güçlü bir umut yaratmıştı. O süreçte ilk defa devlet, Kürt sorununu yalnız güvenlik değil, siyasal çözüm perspektifiyle ele aldı; Rêber Öcalan ise meseleyi yalnız Kürtlerin değil, Türkiye’nin tamamının demokratik dönüşüm sorunu olarak tanımladı. Her iki tarafın da bu diyalogda gösterdiği irade, toplumun geniş kesimlerinde yeni bir barış dilinin oluşmasını sağladı. Ancak sürecin devam edememesi, hem siyasal rekabetin hem de bölgesel müdahalelerin sonucu olarak toplumu yeniden kutuplaşmaya sürükledi.

Bugün ise tablo farklıdır. Kürt toplumu artık yalnız bir kimlik talebiyle değil, güçlü bir demokratik bilinçle sahnede yer almaktadır. Yerel yönetim deneyimleri, kadın öncülüğü ve ekolojik duyarlılık, bu bilincin toplumsal derinliğini göstermektedir. Aynı zamanda Türkiye toplumunun genelinde de demokrasiye, adalete ve özgürlük temelli yeni bir siyasal kültüre duyulan özlem belirginleşmiştir. Bu ortam, yeni bir diyalog zemininin hem mümkün hem de zorunlu olduğunu gösteriyor.

Böylesi bir sürecin başarılı olabilmesi, yalnız devletin reform adımlarına değil, toplumun bütün kesimlerinin katılımına bağlıdır. Demokratik entegrasyon, tek taraflı bir düzenleme değil, karşılıklı tanınma, katılım ve diyalogla inşa edilebilecek bir toplumsal mutabakattır. Bunun için öncelikle Kürt halkının dil, kültür ve kimlik haklarının anayasal güvenceye alınması; yerel demokrasinin güçlendirilmesi; kadın özgürlüğü perspektifinin toplumsal hayatın merkezine yerleştirilmesi; ve geçmişle dürüst bir yüzleşmenin sağlanması gerekiyor. Bu adımlar, yalnız bir siyasi reform değil, toplumun ortak vicdanını yeniden kurmanın yollarıdır. Çünkü gerçek güvenlik, ancak demokrasiyle sağlanabilir; kalıcı barış, ancak eşit yurttaşlıkla mümkündür.

Sosyolojik açıdan bakıldığında, demokratik entegrasyon, hem Türk hem Kürt toplumunun iki yüzyılı aşkın bir tarih boyunca yaşadığı travmaların onarılmasını da sağlar. Bu süreç, kimliklerin bastırıldığı ve tek tipleştirildiği modernleşme anlayışının ötesine geçer. Rêber Öcalan’ın paradigmasında belirleyici olan bu yön, aslında toplumsal barışın en derin felsefi zeminidir. Kadının özgürleşmesini merkeze alan, yerel toplulukların öz iradesine güvenen, doğayla uyumlu bir toplumsal örgütlenme anlayışı, hem Kürt hareketinin hem de Türkiye’nin demokratikleşmesinin ortak paydası olabilir.

Dünya bugün kimlik çatışmaları, göç krizleri ve otoriter dalgalarla sarsılırken, Türkiye’nin demokratik entegrasyon süreci evrensel bir anlam da taşımaktadır. Ortadoğu’da Rojava deneyimiyle somutlaşan demokratik özerklik modeli, halkların bir arada yaşamasına dair yeni bir yol haritası sunmuştur. Türkiye, kendi iç barışını bu evrensel deneyimlerle ilişkilendirebilirse, hem bölgesel hem küresel düzeyde yeni bir demokratik örnek oluşturabilir. Bu, yalnız Kürt sorununu değil, Ortadoğu’daki kimlik ve egemenlik sorunlarını da dönüştürme potansiyeline sahiptir.

 Rêber Öcalan’ın “pozitif aşamaya geçmek” vurgusu, bu sürecin ruhunu özetliyor. Pozitif aşama, yalnız bir müzakere evresinin başlaması değil, toplumun bilinç düzeyinde yeni bir karşılaşma biçiminin gelişmesidir. Herkesin sorumluluk, hassasiyet ve ciddiyet bilinciyle hareket etmesi, bu aşamanın en temel koşuludur. Devletin güvenlik merkezli reflekslerini aşması, siyaset kurumunun cesur davranması, medyanın dili yumuşatması ve entelektüel çevrelerin diyalog zeminine katkı sunması, bu bilincin göstergeleridir.

 Bugün Türkiye, yeniden bir eşikte duruyor. Bu eşik, korkuların değil umutların diliyle aşılabilir. Kürt halkının demokratik talepleriyle Türkiye toplumunun özgürlük arayışı, tarihsel olarak kesişmiştir. Bu kesişim, eğer doğru değerlendirilirse, yalnız Türkiye’nin değil, tüm bölgenin geleceğini değiştirecek bir potansiyele sahiptir. Demokratik entegrasyon, bir barış sürecinden fazlasıdır; birlikte yaşamanın, birbirini anlamanın ve ortak geleceği yeniden kurmanın çağrısıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.