Delal Amed: Kadın özgürleşirse…
Forum Haberleri —

Delal Amed
- Askerlikten edebiyata, eğitimden kültür ve sanat alanına, siyasetten spora, komünlerde, sokaklarda, her yerde Heval Delal’in o görünmez elleriyle kurulan bir bilinç akışı var. Bu akış, ezilenlerin tarihine yeni bir başlık ekliyor: Kadın özgürleşirse, insan yeniden doğar.
MAHİR ENGİZEK
“Bir gün şehit düşersem halkımın yüreğinde derin bir acı bırakacağım düşüncesi şimdiden canımı acıtıyor.”
Bu söz, ölümü çağıran değil, yaşamı sorumlulukla kavrayan bir bilincin ifadesidir. YJA Star Merkez Karargah ve Botan Saha Komutanı Delal Amed, kendi şehadetini değil, Kürt halkının, kadınlarının, çocuklarının yüreğinde açılacak yaranın ağırlığını taşımıştı.
Bu düşünce, bireysel kahramanlığın ötesinde, kolektif bir vicdanın konuştuğu andır. O cümlede ölüm yoktur. Orada yalnızca bir halkın onuru, bir kadının varoluş ısrarı, bir yaşamın etik ve ahlaki ölçüsü vardır.
Heval Delal’i anlamak, yalnızca bir figürü değil, bir çağın en derin kırılmasını anlamaktır.
Kürdistan coğrafyası, yüzyıllardır inkar, zorunlu göç, kültürel imha ve militarize edilmiş sessizliklerle örülmüş bir coğrafyadır. Bu tarih, Kürt kadınının bedeni üzerinde iki kat yazılmıştır. Ulusal inkarın, ataerkil tahakkümün ve toplumsal görünmezliğin çifte kelepçesiyle.
Frantz Fanon’un sömürgeciliğin “ruhsal yaralanmasına” dair kavrayışı, Kürt kadınının deneyiminde derinleşir. Çünkü burada sömürge yalnızca bedenleri değil, kadın hafızasını, dilini ve sevgiyi de kolonileştirmiştir.
Heval Delal, işte bu çok katmanlı sessizliğin tam ortasında konuşmaya başladı. Fakat onun “konuşması” sözcüklerle değil; pratikle, eylemle, sorumlulukla, varoluşla gerçekleşti.
Hannah Arendt’in “eylemin kamusal doğumu” dediği şey tam olarak buydu. Bireyin kendisini, dünya üzerinde kalıcı bir iz bırakmak için sorumlulukla görünür kılması.
Heval Delal’in görünürlüğü, bir bedeni değil, bir felsefeyi, bir ahlakı temsil ediyordu. Görünür olmak, tehlike demekti. Ama görünmez kalmak, teslimiyet demekti. O, ikincisini, yani teslimiyeti çok net bir biçimde reddetti.
Bell Hooks’un “sevginin politik bir eylem olduğu” tespiti, Heval Delal’in yaşamında somut bir biçim buldu. O’nun mücadelesi nefretin değil, sevginin yükünü taşırdı. Sevgi, burada romantik bir duygu değil, insanlık için duyulan kolektif bir sorumluluktu.
Heval Delal’in savaşı, yalnızca tarihin intikamı için değil; onuru korumak, insanın kendi varlığını anlamlı kılmak içindi. Bu nedenle onun direnişi şiddetin estetiğini değil, özgür yaşamı ve etiğini kurdu. Heval Delal’in şehadeti bir son değil, insana dair inancın son eşiğidir.
Batı dünyasının feminizm deneyimi, çoğu zaman hukuki ya da kültürel eşitlik sınırlarında kalmıştır. Oysa Kürt Kadın Özgürlük Hareketi, feminizmi yalnızca hak mücadelesi değil, varoluşun yeniden inşası olarak ele aldı. Kadın özgürlüğü burada bir sonuç değil, bir yöntemdir.
Silvia Federici’nin “bedenin yeniden toplumsallaştırılması” üzerine söylediği gibi, Kürt Kadın Hareketi de toplumsal dönüşümü kadın bedeninden, emeğinden ve bilincinden başlatır.
“Jin Jiyan Azadî” yalnızca bir slogan değil, bir felsefedir. Kadın, Yaşam ve Özgürlük üçlemesi, yeni bir toplumsal sözleşmenin adıdır.
O’nun liderliği otoriteyle değil; sözle, eylemle, pratikle, sadakat ve bağlılıkla, fedailikle, yoldaşlıkla kuruldu. Judith Butler’ın “performative özne” kavramı burada pratik bir anlam kazandı.
Kadınların özgürlük talebini yalnızca dile getirmedi; her hareketiyle, her kararıyla, bu talebin sahici olduğunu performatif biçimde gösterdi. Heval Delal sözün eyleme, eylemin ruha dönüştüğü bir sürekliliği temsil etti.
Savaşın, direnişin en ön cephesinde bile insani ölçüyü korumak, savaşın ahlakını savunmak, kadın ordulaşmasının yalnız bir askeri form değil, bir etik örgütlenme olduğunu göstermek tüm bunlar Heval Delal'in kişiliğinde birleşti.
Kürt kadınlarının ordulaşması, militarizmle değil, ahlakla, ilkeyle, ölçüyle tarif edilmelidir. YJA Star gibi yapılar, Heval Delal’in anlayışıyla, yalnız bir savaş aygıtı değil, bir eğitim, bir yaşam, bir dönüşüm laboratuvarıydı.
Heval Delal için savaşmak, öldürmek değil; yeniden insan kalmak demekti. Arendt’in deyimiyle, “eylem insanın dünyayla bağını yeniden kurduğu andır.” Heval Delal’in her adımı, bu bağın yeniden kurulmasıydı. Bir halkın kendi onurunu yeniden hatırlamasıydı.
Heval Delal’in şehadeti, yalnız Kürt Kadın Hareketi’nin değil, evrensel kadın direnişinin de bir dönüm noktasıdır. Bugün Latin Amerika’daki yerli kadınlar, İran’daki feminist öğrenciler, Filistin’deki genç kızlar ya da Afrika’daki köylü kadınlar, onun bıraktığı o evrensel yankıyı duyar.
Çünkü Heval Delal’in hikayesi yerel değil, evrenseldir. Kadınlar özgürleşmeden hiçbir toplumun özgür olamayacağı gerçeği, her coğrafyada geçerlidir.
Heval Delal’in yaşamı, Bell Hooks’un “feminism is for everybody” sözüyle birleşir; çünkü onun özgürlük tahayyülü yalnızca Kürtler için değil, herkes içindir.
Heval Delal Amed’in ardından kalan şey bir mit değil, bir ilke, bir ölçüdür. O ilke, O ölçü, insanın kendi varlığıyla dünyayı dönüştürme sorumluluğudur.
Bir halkın belleğine kazınmış o tek cümle:
“Halkımın yüreğinde acı bırakmak beni acıtıyor” artık kolektif bir vicdana dönüşmüştür.
Heval Delal, ardında acı değil, bir etik miras bıraktı. Yaşamı anlamlı kılma görev ve sorumluluğu, insanın kendi halkına ve insanlığa karşı taşıdığı borç.
Bugün Kürt kadınları, onun mirasını sloganlarla değil, savaşla, direnişle, yaşamla sürdürüyor.
Askerlikten edebiyata, eğitimden kültür ve sanat alanına, siyasetten spora, komünlerde, sokaklarda, her yerde Heval Delal’in o görünmez elleriyle kurulan bir bilinç akışı var.
Bu akış, ezilenlerin tarihine yeni bir başlık ekliyor: Kadın özgürleşirse, insan yeniden doğar.
Heval Delal Amed’in adı şimdi yalnız dağların rüzgarında değil, dünya halklarının vicdanında yankılanıyor.
O’nun hikayesi, ne bir ulusun romantik destanı ne de bir savaşın kroniğidir.
Heval Delal'in hikayesi, insanın özgürlükle yeniden insan var olma hikayesidir.








