Alan’dan sonra...
Forum Haberleri —
- Bu büyük utanç tablosundan sonra ne oldu? İnsanlık neyin dersini çıkardı ve ne önlem aldı? Hiç. Hala cansız çocuk bedenleri kıyılara vuruyor. Kamplarda çocuklar heba oluyorlar, şiddete maruz kalıyorlar, ailelerinden ayrılıyorlar ya da kayboluyorlar.
GÖZDE GÜLER
Yıl 2015, yer Bodrum. Sezonun son tatilcileri sahillere dökülürken biraz ötelerinde insan tarihinin yegâne utanç tablosu oluşmakta. Sahile vurmuş küçük bir beden. Sanki deniz utanmış, onu geri teslim etmek ister gibi kumsala uyumaya yatırmış gibi yatan bir beden. Alan Kurdi’nin bedeni. Dünya bu fotoğrafla veda etti yaza ve insanlığa. Tatilciler birden utandı. Siyasetçiler sustu. Hashtaglerin sonu gelmedi. İnsanlar bu fotoğraftan sonra orda yaşanan dramı anladı, daha doğrusu haberdar oldu. Öfkelendi, üzüldü... Herkes Alan Kurdi’nin hesabını sormak istedi, kendini sorumlu hissetti. Haftalarca o küçük beden sosyal medyadan düşmedi. Bodrum sahili artık güzelliği ile değil, Alan’ın mezarı olarak hafızalarda yer aldı. Oysa Alan ne ilk ne de sondu. Gökten yıldız düşer gibi Ege’nin denizi, yıldızlarını kumsala dökmeye devam etti.
Peki bu büyük utanç tablosundan sonra ne oldu? İnsanlık neyin dersini çıkardı ve ne önlem aldı? Kısa tutacağım. Hiç. Hala cansız çocuk bedenleri kıyılara vuruyor. Kamplarda çocuklar heba oluyorlar, şiddete maruz kalıyorlar, ailelerinden ayrılıyorlar ya da kayboluyorlar. Kinderhilfswerk’in Ocak’ta yayınlanan raporuna göre Almanya’da 2000’den fazla mülteci çocuk kayıptı. Bir diğer raporuna göre tüm Avrupa’da 250.000 çocuk kayıp.
Bu vahim durum bize Avrupa’nın çocuk hakları için yapılan sözleşmenin daha çok lafın gelişi yapıldığını gösteriyor. Yardım kuruluşlarından hariç hiç bir devlet, bu sorumluğu üstüne almıyor. Asıl verilere ulaşmak zor çünkü her veri kayıp ihbarı üzerine yapılıyor. Kayıp ihbarı için de kayıt gerekiyor. Çocuklar savaşlardan, zorunlu askerlikten, küçük kızlar sünnetten, evlilikten veya insan tacirlerinden kaçıyorlar. Kamplara vardıklarında reşitler gibi bir muamele görüyorlar. İltica başvurusu yapmak zorunda kalıyorlar. Ailelerini bulunca teslim ediliyorlar. Bulunmadıklarında iltica başvurusu yapmak zorunda kalıyorlar. Reşit olmadıkları için sorumlu çalışan, sosyal görevli başvuruyu yapıyor. Diğer reşit insanlar ile odalarını paylaşmak zorunda kalıyorlar. Kâbus onlar için kamplarda da bitmiyor. Yaşadıkları travmalar bu süreçte göz ardı ediliyor. Yaşam ortamları yaşlarına göre şekillendirilmiyor.
Avrupa Birliği’nin çıkarttığı yeni yasaya göre bu durum daha da şiddetlenecek. Çıkartılan yasaya göre mülteciler sınırlarda tel örgüler arkasında hapis tutulacak. Bu insanların arasında çocuklarda olacak. Yani yaşamak için kaçtıklarından dolayı cezalandırılacaklar. Kimsesiz çocuklar ise tel örgüsüz bir yerde tutulacaklar. İnsan hakları örgütleri olacak senaryoları bas bas haykırsa da devletler üç maymunları oynuyorlar, hatta İçişleri Bakanı Fease, bu durumu bir tweetinde tarihsel bir başarı olarak yazıyor. Bu sert yasanın sebebi ise Midilli adasında Moria kampında yaşanan saldırı gösteriliyor.
Bu yeni yasa ve iltica süreci, 1989 yılında AB’nin imzaladığı sözleşme ile çelişiyor. Sözleşmeye göre ırk, din, cinsiyet tanımaksızın 18 yaşın altında olan her birey reşit değildir, çocuktur ve güvenli yaşam ortamı, eğitim, gelişim vs...gibi doğal halklara sahiptir. Ne tel örgüler arkasında ne de vahim güvencesiz kamplar çocuklara bu hayatı sağlayabiliyor. AB burada göz göre göre insanlık suçu işliyor.
Kayıp çocuklar suskun ve ürkek. Bulunsalar bile kimler nerden geldiler nereye gideceklerini bilmiyorlar. Kendileri gibi hayalleri ve gelecekleri de kayıp.
Alan’dan sonra insanlar utandı ama bu utanç uzun sürmedi. Unutmak hatırlamaktan daha kolaydır. Biz ama Alan Kurdi'yi unutmadık, unutmayacağız ve en önemlisi unutturmayacağız.