Annemsin, ninemsin, yurdumsun Zelxê…

Forum Haberleri —

Zelxê, eşi Halil Çelebi ve kızı Emel Çelebi (Mine) ile...

Zelxê, eşi Halil Çelebi ve kızı Emel Çelebi (Mine) ile...

  • Zelxê Ana'ya dünyanın acısını yaşatmışlar yıllarca. Dünyanın ağrısını taşımış omuzlarında. Otuz sene boyunca gittiği her cenazede kızının gömülmemiş olmasıyla yüzleşmek zorunda kalmış. Cenazesinde ne dede ne de imam istemiş o yüzden. 

EYLEM KAHRAMAN

12 Eylül 1980 askeri darbe döneminde Behzat Firik aranmakta olan kişileri göstermesi için abisiyle birlikte evinden alınır. Aranan şahıslarla ilgili bir bilgileri olmadığını söylediklerinde bir ormanda işkenceye uğrarlar. Behzat'ı abisinin gözleri önünde bir ağaca bağlar, etrafında ateş yakarlar. “Kulaksız yüzbaşı” olarak bilinen işkenceci gözlerine kasatura ile mil çeker ve Behzat diri diri yakılarak katledilir.

106 yıl yaşayan babası Firik Dede bu acıyı son nefesine kadar unutmaz. Ömrü boyunca oğlu için yas tutar, sakallarını hiç kesmez, bir kez dahi olsun gülümsemez. Bir kuyuya döner. Berrak suların değil, kor ateşlerin, kızıl yangınların kuyusudur bu. İçindeki yangını harlandırarak acısını her daim besler. “Oğlum Behzat cayır cayır yanarken yağmayan yağmura, oğlumun yanışını seyreden gökyüzüne, şimşekler çaktırıp onu söndürmeyen ilahi gücedir isyanım. Yağmur neden yağmadı, kar neden yağmadı?” diye sorar durur yaşadığı müddetçe.

Firik Dede'yi gazeteci arkadaşımız İsmet Kayhan'ın Zelxê Ana'nın torunu Neşe Açık ile yaptığı “Zelxê yasını yaşadı, yası ile öldü” başlıklı röportajı hatırlattı bana. Söyleşiyi okurken Zelxê'nın acısını iliklerime kadar hissettim. Nasıl bir acı, nasıl bir yaşam, nasıl bir veda bu? Ölüm değil, yeniden bir doğuş sanki. Öyle vakur, öyle asil, öyle asi ki gidişi. Bir tokat gibi çarpıyor sistemin, düzenin, insan olmayı başaramayanların yüzüne.

Yas tutmanın türlü türlü hali vardır. Herkes acısını farklı yaşar. Kimi ağlar kimi susar, kimi ağıt yakar kimisi de yapamaz bunların hiçbirini. Buna izin verilmez çünkü. Sevinci kursağında bırakılanların acısı da bir kaya gibi oturur göğsünün orta yerine.

Ortadoğu kanlı bir coğrafya. Ölümle çok küçük yaşlarda tanışılır burada. Kendimi bildim bileli bu topraklarda savaşlar durmuyor. Her gün insanlar ölüyor. Onlarca, yüzlerce bazen. Tanıklık ettiğimiz onca şeyden sonra devletlerin nezdinde insan yaşamının bir önemi olmadığını biliyoruz artık.

Ölüm bu dünyadaki en büyük kayıp. En kabul edilemezi, en inanılmazı. Çok yıpratıcı, dayanılmaz bir süreç. Oğlunu yirmi dört yıl önce bir çatışmada yitiren halamızdan biliyorum bunu. Çocuğunun bir mezarı var mı yok mu bilmiyor. Varsa kim yıkadı, kim gömdü diye ciğerini parçalayıp duruyor. Ne zaman kapı ya da telefon çalsa kalbi güm güm çarpıyor. Ölümüne inanmıyor çünkü bir yandan da. Öyle büyük bir işkence. Sisifos'un Kayası gibi.

Zelxê de evladının gömülme hakkı elinden alınan bir anne. Mezarsız bırakmak devletin elinde korkunç bir işkence haline geldi. Bu şiddet biçimi bir devlet politikasına dönüştü. İnsanları katlettikleri yetmiyor, geride kalanları da diri diri toprağa gömüyorlar. Barbarlıktan başka bir şey değil bu. Benim doğduğum köyde biri öldüğünde tabutu açılır, yüzü son kez sevdiklerine, yakınlarına gösterilir, ölüyle vedalaşılır ve öyle gömülürdü.

Dinsel törenler, ritüeller ölümü kabullenmeye yönelik çabalardır. Geride kalanların hayatına devam etmesi ancak yas ve ritüeller yerine getirildiğinde mümkün olur. İnsanlar ölümle yüzleşir, yokluğun oluşturduğu travmayı birlikte atlatmaya çalışır. Ritüellerin engellenmesiyle hem ölü hem de geride kalanlar cezalandırılır. Topluma bir nevi gözdağı vermek, korku salmak amacını taşır. Anılmasına, hatırlanmasına, onunla bir bağ kurulmasına engel olunmak istenir. Taybet Ana'nın naaşının yedi gün sokakta bırakılmasının nedeni budur. Aysel Tuğluk'un annesinin mezarının saldırıya uğraması, Aysel Doğan'ın tabutuna tomalarla su sıkılması, toplu mezarlardan çıkarılan kemiklerin kaldırıma gömülmesi, kargo ile, torba içinde cenaze teslimi, son olarak Mîr Perwer'in cenazesinin bir kepçe ile kaçırılması, birçok cenazenin gece yarısı aile bireylerinin dahi katılımına izin verilmeden alelacele gömülmesi bundandır hep.

Mezarlıklar hatıra alanlarıdır. Mezarlar hatırlamanın sembolü, acı ve yasın ifadesidir. Her inanç ve gelenekte yas ve onurlu gömülme hakkı  vardır.

Zelxê Ana'ya dünyanın acısını yaşatmışlar yıllarca. Dünyanın ağrısını taşımış omuzlarında. Otuz sene boyunca gittiği her cenazede kızının gömülmemiş olmasıyla yüzleşmek zorunda kalmış. Cenazesinde ne dede ne de imam istemiş o yüzden. Vasiyeti gereği sevdikleri yıkamış onu. Devletin öldürdüğü kızının acısını dile getiren başka bir annenin ağıdıyla ayrılmış aramızdan.

Acının büyüklüğü anlatılamamasından gelir derler. Yıllarca bağrına taş basan Zelxê, giderken anlattı hepimize canının nasıl yandığını, yakıldığını. Ölümünden sonra dahi politik bir duruş sergiledi. Çaresiz olmadığını, başkaldırdığını haykırdı. Selam olsun ona.  Devri daim olsun. Güllere, gülcelere, kır çiçeklerine karışan kızına kavuşsun..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.