Artık söylemek yetmiyor, tekrar da zaman kaybıdır

Ayşegül Doğan
DEM Parti Sözcüsü: Sürecin sorumluluğu esasen Sayın Öcalan'a bırakıldı, karşılığının geciktirilmemesi gerekiyor
- DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, çatışmasızlığın kalıcı hale getirilmesi için yasaların, hukukun ve demokrasinin görünür olması; tanınma ve kabulün hukuken sağlanması gerektiğini söyledi. Ayşegül Doğan, "Henüz yaprak kımıldamıyor" dedi.
- Önemli sözler söylendiğinin, söylemde ezberlerin bozulduğunun farkında olduklarını kaydeden Sözcü Ayşegül Doğan, şunu vurguladı: "Söylemek yetmiyor. Bunu tekrar etmenin zaman kaybı olduğunu söylüyoruz."
- Sürecin sorumluluğunun esasen Rêber Apo'ya bırakıldığını kaydeden Doğan, "Bu, çok önemli ve çok değerlidir, ancak buna karşılık verilmesi, bu karşılığın geciktirilmemesi gerekiyor.
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, entegrasyonun bir tarafın diğerine tabi olması anlamına gelmediğini vurgulayarak, QSD ve Özerk Yönetim'e yönelik Türk iktidarının tazyikini eleştirdi. Doğan, şunun altını çizdi: "İki ayrı süreç, iki ayrı prosedür, iki ayrı ülke ve farklı koşullar.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin öncek günkü Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı ile güncel gelişmelere ilişkin dün basın toplantısı düzenledi. Uluslararası Komplo'nun başlatılmasının yıl dönümüne işaret eden Doğan, 9 Ekim 1998'de yapılmak istenenin açıkça bir Türk-Kürt savaşının fitilini ateşlemek olduğunu ama başarılamadığını söyledi. Başarılamaması için çok büyük bir mücadele ve çok ağır bedeller ödendiğini kaydeden Sözcü Doğan, "Bölgesel etkileri itibarıyla Türkiye’de geldiğimiz aşama çok kritik. Çok önemli ve çok tarihi bir eşik. Bu sözleri ısrarla söylememizin nedeni de bir tesadüf değil. Kritik ve tarihi olması son 30 yılda yalnızca Türkiye ve Ortadoğu bölgesinde yaşanan gelişmelere bakıldığında dahi görülebilir" dedi.
Demokratik yaşam modeli teklif ediyor
Rêber Apo'nun 27 yıldır sürdürülen tecride rağmen ilmek ilmek örerek bir demokratik yaşam modeli teklif ettiğini vurgulayan Sözcü Doğan, şöyle devam etti: "Hem Türkiye'ye hem Ortadoğu bölgesine. O yüzden bugün yaşananları değerlendirdiğimizde dünden bağımsız ele almamız mümkün değil. Biz bu komployu, komplocu aklı, buradan savaş, yıkım yaratmak isteyen, halklar arası savaş kurgulayan aklı yalnızca kınamıyoruz. Buna karşı yıllardır mücadele ediyoruz. Bunun gerçekleşmemesi için mücadelemizi can pahasına veriyoruz. Bu aklın yer yer hala devrede olduğunu görüyoruz."
Komplocu akıl çırpınıyor
Komplocu aklın hala çırpındığını; kalıcı, onurlu, eşit, adil bir barışın imkanlarını ve alanını daraltmaya çalıştığını vurgulayan Doğan, şunları şunları ifade etti: "Başaramayacakları kesin. Geçen 10 yıllarda gördüğümüz gibi, ancak kimsenin daha fazla can kaybına tahammülü yok. O yüzden herkes, sürecin değerini bilmeli ve bundan sonra yapılması gerekenlerle ilgili ciddiyetle yaklaşmalı.”
Sadece teorik açılımlar değil
Demokratik komünal toplum, eko-ekonomi, eko-endüstri, demokratik toplum sosyalizmi, demokratik entegrasyon ve son olarak da müzakereci demokrasiyi, yalnızca kavramlar olarak ele almamak gerektiğini kaydeden Doğan, "9 Ekim bağlamında bunu da hatırlatmak isteriz. Bunlar sadece teorik bazı açılımlar, yeni tartışmalara kapı aralayan sözler ya da kavramlar da değil. Öcalan’ın dünyaya, Türkiye’ye, bölgeye ve bölgede yaşayan halklara sunduğu yeni yaşam modelinin anahtar kelimeleridir. Aynı zamanda Kürt sorununa bakışın ne kadar derinlikli ve zengin olduğunun da bir göstergesidir."
Çatışmasızlığın kalıcılığı için
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘Her olumlu adım bir sonrakine vesile olacaktır’; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ‘Önce silahlar sussun, sonra her şey konuşulur’ sözlerini hatırlatan Doğan, şunları söyledi: "Silahların susması önemli, ancak çatışmasızlığın kalıcı hale getirilmesi gerekiyor. Çatışmasızlığın kalıcı hale getirilebilmesi için birtakım adımlar atılmalı. Silahlar sustu, o halde şimdi yasaların, hukukun, demokrasinin görünür olması gerekiyor. Silahlar sustu, o halde şimdi tanınma ve kabul hukuken sağlanmalı, ancak henüz yaprak kımıldamıyor. Önemli sözler söyleniyor, kıymetli laflar ediliyor, söylemde ezberler bozuluyor, bunun farkındayız, ancak söylemek yetmiyor. Bunu tekrar etmenin zaman kaybı olduğunu söylüyoruz.
Geçiş döneminin gelişmeleri
Geçiş döneminde olduğumuzu anlayabilmemiz için hem toplumsal hem de siyasal olarak bazı yeni gelişmelerin yaşanması gerekir. Her şey, bir yandan yeni bir döneme geçişin gereklerine işaret ediyor. Öte yandan, bu konuya ilişkin hiç somut adım atılmıyor. Yeni dönemde, hukukun üstünlüğünün sağlandığının ve adaletin tesis edildiğinin görülmesi gerekir. Örneğin tecridin ortadan kalktığını görmemiz gerekir. ‘Niye konuşacak?’ sorusunun sorulmaması gerekir. Konuşmasının neden elzem olduğunun anlatılması gerekir ve bu yalnızca DEM Parti’ye bırakılmamalıdır. Bu, yalnızca DEM Parti'nin meselesi değildir; Türkiye'nin meselesidir, toplumun meselesidir, siyasetin meselesidir. Karşı karşıya kaldığımız vebal, hepimizin ortak vebali olur. O hâlde, hep birlikte bu konuya ilişkin bazı adımlar atılmasına dair çalışmalar yapılmalıdır. Komisyon'un Sayın Öcalan ile irtibat kurması gerekir, ancak hala Meclis Başkanı'ndan bu konuya dair bir açıklama gelmedi.
Karşılık verilmesi lazım
Sürecin sorumluluğu esasen Sayın Öcalan’a bırakılmış vaziyette. Onun özeni, hassasiyeti ve yapılan görüşmelerden bize aktarılan bilgilerle edindiğimiz izlenim budur. Bu, çok önemli ve çok değerlidir, ancak buna karşılık verilmesi gerekiyor. Bu karşılığın geciktirilmemesi gerekiyor.
Suriye ile bağlantı
Suriye'de öngörülen entegrasyon, bir tarafın diğer tarafa tabi olması yönünde değerlendirilmemeli. Entegrasyon, karşılıklı bir değişim ve dönüşüm olarak kabul edilmeli. Bu açıdan baktığımızda evet Türkiye'yi ilgilendiren bir tarafı var, çünkü biz de burada demokratik entegrasyondan bahsediyoruz. Bütünleşmeden, yeniden o bütünleşmenin sağlanmasından. 27 Şubat'ta Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrıda da özel olarak buna yapılmış bir gönderme vardı ama doğrudan bağlantılı bir şekilde değerlendirmiyoruz. İki ayrı süreç, iki ayrı prosedür, iki ayrı ülke ve farklı koşullar.” ANKARA











