Ataerkil şiddet: Hepimizi etkileyen bir sistem

Kadın Haberleri —

Kadınlar, Panama Şehri'nde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında gösteri yapıyor. /foto:AFP

Kadınlar, Panama Şehri'nde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında gösteri yapıyor. /foto:AFP

Sınır tanımayan direniş-4

  • “Ataerkiyi yıkmak, yalnızca topluluklara gidip kadınları ya da iktidardan dışlananları “muktedirleşmeye” çalışmak değildir. Aynı zamanda şiddeti her biçimiyle sürdüren yapılara meydan okumayı da gerektirir.”
  • “Ataerkinin herkesi etkilediğini kabul etmek, onun etkilerini hafife almak anlamına gelmez. Kadınlar hâlâ yapısal şiddetin en ağır yükünü taşımaya devam etmektedir.”

CHEVY SOLÍS ACEVEDO/ Çeviri:Tijda YAĞMUR

Ataerkil şiddet, ne yalnızca münferit bir olaydır ne de basitçe “erkek saldırganlar ve kadın mağdurlar” arasındaki bir ilişkiden ibarettir. Aksine, toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel ilişkilerimizin tamamına nüfuz eden sistemsel bir ağdır. bell hooks ve Rita Segato gibi yazarların belirttiği üzere, bu sistem cinsiyetin ötesine geçen, iktidar ve kontrol dinamiklerine dayalı bir yapıdır. Eşcinsel bireyleri dahi etkiler ve bir kişinin ya da grubun, bulunduğu ayrıcalıklı konum nedeniyle şiddet uygulayan tarafa dönüşmesine zemin hazırlar. 

bell hooks, ‘Herkes İçin Feminizm’ adlı kitabında, ataerkinin toplumsal-siyasal bir sistem olduğunu ve cinsiyete dayalı tahakküm ve itaat rollerini dayattığını vurgular. Ancak bu sistem, ırk ve sınıf gibi diğer baskı eksenleriyle de iç içe geçmiştir. Bu analiz bize ataerkil şiddetin tek yönlü işlemediğini gösterir. Bu şiddet, toplumsal hiyerarşilere dayanan bir iktidar mekanizmasıdır ve kimlikten bağımsız olarak herkes tarafından uygulanabilir. İktidar, başkalarının eylemlerini etkileme ya da kontrol etme kapasitesiyken; otorite, bu iktidarı meşrulaştıran toplumsal ya da resmi tanınmadır. Ayrıcalık ise kişinin içinde bulunduğu toplumsal konum nedeniyle, çoğu zaman farkında bile olmadan elde ettiği avantajlardır. Bir kişi iktidar, otorite ya da ayrıcalığa sahip olduğunda, bunları başkaları üzerinde kontrol kurmak için kullanabilir. 

Şiddet iktidarın dilidir

Rita Segato ise ataerkinin, yalnızca ev içi alanda değil, toplumsal ve politik düzeyde de şiddeti kurumsallaştıran bir sistem olarak anlaşılması gerektiğini söyler. ‘Şiddetin Temel Yapıları’ adlı kitabında Segato, şiddetin sadece bireysel bir eylem olmadığını, tarihsel olarak dayatılmış cinsiyet, ırk ve sınıf hiyerarşilerini sürdürmeye yönelik bir mesaj olduğunu açıklar. Bu nedenle, şiddet pratikleri yalnızca özel alanla sınırlı değildir; kamusal alana da yayılır ve üstünlükçü, sınıfçı ve cinsiyetçi iktidar ilişkilerini yeniden üretir. 

Bu tür şiddetten feminist hareketler de muaf değildir. Özellikle sınıf ve ırk çeşitliliğine sahip yapılarda, beyazlık gibi belirli ayrıcalıklara sahip grupların, daha yoksul kesimlerden kadınların oluşturduğu örgütleri aşağı görerek bu tür şiddeti uygulamaktan geri kalmadığı görülür. 

Ataerkinin en görünmez kalan yanlarından biri, belirli bağlamlarda kadınların ve eşcinsel bireylerin de iktidar sahibi olduklarında şiddet uygulayabilmesidir. Bu olgu ataerkiyi çürütmez; tam tersine, sistemin hiyerarşik ve baskıcı mantığı içinde işlediği için onu güçlendirir. bell hooks’un vurguladığı gibi, ataerki kendi değerlerini sürdürecek kişileri seçerken ayrım yapmaz. Rita Segato’nun “engizisyonun mirasçıları” olarak adlandırdığı, “ataerkinin kadın bekçileri” de vardır. Yani, ataerkil normları içselleştirip yeniden üreten herkes bu şiddeti devam ettirebilir. 

Bu yüzden, bugüne kadar şiddeti yalnızca erkeklerin saldırgan, kadınların ise mağdur olduğu bir olgu olarak sunan baskın anlatıyı sorgulamak gereklidir. Çünkü ataerkil şiddet bundan çok daha karmaşık ve çok yönlü bir yapıdır. 

foto:AFP

Beyaz üstünlükçü ideoloji

Bu dinamiğe somut bir örnek, toplumsal sınıfın şiddetin devamlılığındaki rolüdür. Beyaz üstünlükçü ideoloji – insanları ırk ve sınıfa göre hiyerarşik olarak sıralayan bir düşünce sistemi – ataerkil yapının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu konumdan bakıldığında, ekonomik, eğitimsel ya da ırksal açıdan ayrıcalıklı konumda bulunanlar, kendilerinden “aşağı” gördükleri kişilere hem sembolik hem de maddi şiddet uygulayabilirler. Bu durum, ataerkinin mevcut düzenin değişmemesi için diğer baskı biçimleriyle nasıl iç içe geçtiğini açıkça gösterir. 

Bu nedenle, kadınları yalnızca mağdur, erkekleri ise tek fail olarak gösteren anlatıları sorgulamak hayati önemdedir. Rita Segato’nun da belirttiği gibi, bu yaklaşım yalnızca karmaşık bir olguyu basitleştirmekle kalmaz, aynı zamanda ataerkinin bireysel sorunlardan ibaret olduğu fikrini de pekiştirir. Segato’ya göre şiddet, iktidarın bir dili, hiyerarşileri pekiştirmek için kullanılan bir araçtır. Ve tarihsel olarak kadınlar bu mesajın başlıca hedefi olsa da, bu dil cinsiyet ayırt etmez. 

Aynı doğrultuda, bell hooks feminizmin, kim tarafından uygulanırsa uygulansın, tüm tahakküm biçimlerini ortadan kaldırmak için çalışması gerektiğini savunur. Bu da, kadınların da erkeklerin de, ataerkinin mantığı karşısında nasıl konumlandıklarına bağlı olarak, birer baskı uygulayıcısı olabileceğini kabul etmek anlamına gelir. 

Kollektif ve özeleştirel bir mücadele

Bu şiddeti aşmak, salt bir mağdur-fail ikiliğinin ötesine geçen kolektif bir çaba gerektirir. Feminist örgütlerin kendi içlerinde, iktidar ve ayrıcalık konumuna geçildiğinde devreye giren bu tahakküm sisteminin nasıl içselleştirildiğini ele alan öz-eleştirel eğitim süreçleri geliştirmesi acildir. Bu nedenle yalnızca görünür şiddet biçimlerini ifşa etmek yetmez; aynı zamanda bu şiddeti ayakta tutan ve zaman zaman hepimizin faydalandığı görünmez hiyerarşileri de sorgulamak gerekir. 

Kadınlar hâlâ en ağır yükü taşıyor

Ancak, ataerkinin herkesi etkilediğini kabul etmek, onun etkilerini hafife almak anlamına gelmez. Kadınlar -özellikle yoksullaştırılmış kadınlar, siyah kadınlar, yerli kadınlar ve lezbiyenler- yapısal şiddetin en ağır yükünü taşımaya devam etmektedir. Ancak bu baskının farklı iktidar konumlarından da yeniden üretilebileceğini anlamak, ona karşı mücadeleyi daha kapsamlı ve bütünlüklü bir bakış açısıyla yürütmemizi sağlar. Beyaz üstünlükçü sistem ile ataerkil şiddet birbirinden bağımsız değildir; eşitsizlikleri sürdürmek üzere birbirini pekiştiren yapılardır ve bugüne kadar da iktidarın “hiçbir şey değişmesin” yönündeki çabaları sayesinde varlıklarını korumuşlardır. 

Bir çağrı yapıyoruz: yoldaşlar, ataerkiyi yıkmak, yalnızca topluluklara gidip kadınları ya da iktidardan dışlananları “muktedirleşmeye” çalışmak değildir. Aynı zamanda şiddeti her biçimiyle sürdüren yapılara meydan okumayı da gerektirir. Bu, hepimizi ilgilendiren bir mücadeledir ve bell hooks ile Rita Segato’nun önerdiği gibi, adalet, saygı ve eşitliğe yönelik radikal bir bağlılık talep eder.

 

* * * 

Chevy Solís Acevedo kimdir?

Chevy Solís Acevedo, Panamalı feminist ve afrofeminist bir aktivist, popüler eğitimci (educadora popular) ve psikolog. Özellikle dekolonyal bakış açısıyla siyasi eğitim, ırk adaleti, kolektif bakım ve kadın/rassallaştırılmış toplulukların güçlendirilmesi konularında çalışıyor.

 

https://www.ozgurpolitika.com/haberi-25-kasimin-sessiz-cigligi-206624

https://justpaste.it/iju47

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.