Ateşle zamanda yolculuk
Forum Haberleri —

Gerilla / foto:Erkan GÜLBAHÇE
- 50 yılı aşkındır verilen ateşten sınavın sadece bir aşamasıydı Casene’de yaşanan. Ateşin sönmemesi için, ateş tanrıçalarının öncülüğünde verilen, zorlu olduğu kadar anlamlı, özgür iradenin, değişimin ve dönüşümün eylemidir.
- O ateşten çıkacak her kıvılcım, kalan her kül tanesi, havaya uçuşan her toz zerresi 50 yıldır birikmiş olan gücü, enerjiyi, fikri, morali, iradeyi, tecrübe ve heyecanı yaşamın en ufak deliklerden geçirerek, dogmatik formlara girmeden nerede ve nasıl olmasını gerektiriyorsa öyle olmasını sağlayacak etkiye sahip.
ROŞAN SEMSÛR
Ateş, felsefeden dine, edebiyattan kimyaya ve mitolojiye birçok alanın konusu olurken, herkesin anlamaya ve onunla yaşamı anlamlandırmaya çalıştığı bir olgu olmuştur. Yaşamın vazgeçilmezlerinden olan ateşin 1,42 milyon yıl önce kontrollü olarak kullanıldığına dair kanıtlar bulunmuş, bu kontrolün aynı zamanda medeniyetin ortaya çıkmasının yolunu temizlediği söylenmiştir.
Yaşamla ilişkili olan her olgu gibi ateş de kadından uzak olmamıştır elbette. Ateş Tanrıçası Hestia’nın adı her sofraya oturuşta ve sofradan kalkışta anılmış, her kentte saygı görmüş, her yerde adına bir ateş yakılmıştır. Ateş ocaktır. Bu yüzden ateşin sönmesiyle yaşamın bitmesi aynı ifadeyle yani "ocağı sönmek" olarak ifade edilmiştir. Kadın ilk toplumsal örgütlenme biçimi olan klan ve kabilelerde ateşin başında, onu yakmaktan sorumlu olmak kadar sönmemesi için koruyan olmuştur. Yani kadın ateşi koruyarak aslında yaşamı koruyan, ocakları söndürmeyendir. O kutsal ateşin ve kutsal yaşamın koruyucusu ve öncüsüdür. Casene Şikefti’nde, Barış ve Demokratik Toplum grubuna öncülük eden kadın gerillalar da tıpkı kutsal olan kabile ateşinin sönmemesinden sorumlu kadınlar gibi önde yürüdüler. Bakışları, adımları ve duruşlarıyla her koşul altında var edilen değerlerin, kutsallıkların korunacağının sözünü verdiler.
Ateş birçok kültürde kutsal sayılırken, özellikle ezoterik olarak ifade edilen dinlerde ışığının beden, ısısının ise ruh olduğu düşünülerek insanla özdeşleştirilmiştir. Ateşin canlılığına olan inanç bugün de halk arasında kendini muhafaza etmeyi başarmıştır aslında. Annelerimizden biliriz, ateşin başında su içecek olsalar, canı çeker diye ateşe sırtını döner öyle su içerlerdi. Aksi durum ateşe saygısızlık kabul edilirdi.
Hakikate ulaşmanın yöntemlerinden biri olan felsefe de ateşin mazereti altında kalmış, varlığın özünü onunla açıklamak istemiştir. Herakleitos, evrenin varlık temelini oluşturan ilk ilkenin, ateş olduğunu ifade etmiştir. Evrende sürekli doğum ve sürekli ölüm, sürekli yanma ve sürekli sönme vardır. Dairesel bir diziliş içinde karşıtlar birbirlerinden türerler ya da birbirlerine dönüşürler. Ateşten havaya, havadan suya, sudan toprağa, topraktan ateşe sürekli bir geçiş söz konusudur. Yani ilk ilke olan ateş hiçbir zaman aynı ölçüde kalmaz. Ama yok da olmaz. Alev odunu yaktığında alevin odundaki küçük parçaları kımıldattığını görürüz. Alev bu küçük parçaları birbirinden ayırır, en ince parçaları ateşe havaya dumana dönüştürür, en kaba parçaları da kül olarak bırakır. Yani ateşteki devinim hiç durmadan devinen küçük parçaların gücüyle gerçekleşiyor, kesilmiyor ve kendi kendine devinme gücü bir cisimden bir cisme geçebiliyor. Tek kişiyle başlayan bu mücadele de tıpkı ateşin diğer parçaları devindirmesi gibi şimdi milyonlarca insanı harekete geçiren bir güce ulaştığını 11 Temmuz günü bir kez daha göstermiştir.
50 yılı aşkın bir zamana yayılan bu mücadele tıpkı ateş gibi hiç aynı kalmadı. Bazen yükseldi, bazen de cılız yandı belki, ama hep var oldu. Çünkü öz kolay kolay değişmeyen, kalıcı olandır. Tıpkı Tanrıça kültürünün binlerce yıl geçmesine rağmen analarımızın alınlarına, göğüslerine nakşedilmesi gibi. Mühim olan da bu özü korumak, tüm var edeceklerini bu öz üzerine inşa etmektir. İşte Barış ve Demokratik Toplum grubunda yer alan her özgürlük gerillası, Önder Apo’nun önümüze koyduğu ahlaki ve politik toplumu öz olarak kabul eden, bu özü her yerde ve her koşulda koruyarak, ateşi harlamaya öncü olanlardır.
Descartes’a göre de evren ateş, hava ve topraktan oluşmuştur. Ateş en ince ve girişken sıvıdır, parçaları çok küçük ve devingendir. Parçalarının belli bir biçimi ve büyüklüğü yoktur. Bunlar girdikleri yere göre biçimlenebilen, en ince delikten geçebilen, çok çevik parçalardır.
Mitolojiden dine, felsefeye ve kimyaya uzanan bu özellikler göz önüne alındığında Barış ve Demokratik Toplum grubunun 11 Temmuz günü Casene Şikefti’nde silahlarını neden ateşe koyduklarını daha iyi kavrıyor insan. O ateşten çıkacak her kıvılcım, kalan her kül tanesi, havaya uçuşan her toz zerresi 50 yıldır birikmiş olan gücü, enerjiyi, fikri, morali, iradeyi, tecrübe ve heyecanı yaşamın en ufak deliklerden geçirerek, dogmatik formlara girmeden, aktığı her alanda kendisini büyüterek ya da küçülterek, ihtiyaçlar nerede ve nasıl olmasını gerektiriyorsa öyle olmasını sağlayacak etkiye sahip.
Düşünsel, felsefi ve ideolojik alanda direniş güçlerinin hemen hepsi ateş, aydınlık, ermişlik ve nur kavramlarına aynı anlamı vermişlerdir. Hakikati arayanların geçmeleri gereken zorlu bir sınavdır ateş. 50 yılı aşkındır verilen ateşten sınavın sadece bir aşamasıydı Casene’de yaşanan. Ateşin sönmemesi için, ateş tanrıçalarının öncülüğünde verilen, zorlu olduğu kadar anlamlı, özgür iradenin, değişimin ve dönüşümün eylemidir. O ateşi, coğrafyamıza gerekli olan demokrasiye, adalete, özgür ve onurlu yaşama evirmektir.
Neye sahip olursak olalım, onları kullanmak ve canlandırmak için kutsal ateşi çalacak bir Prometheus gerekli. Bilgiye, hakikate sıradan yoldan gidilmez çünkü. 11 Temmuz’da Casene Şikefti’nde tanrıçalar öncülüğünde silahlarını ateşe koyanlar, öylece bir köşede yanan ateşin varlığının yetmediğini gören, ateşi yakacak, onu kullanacak, yön verecek, gerektiğinde harlayacak, gerektiğinde azaltacak güce sahip olan çağdaş Prometheuslardır. Prometheus, bilincin simgesi olan ateşi tanrılardan çalıp insana armağan ederken, aslında insana insanlığını kazandırıyor, en zalim tanrılarla kavgayı, cezalandırılmayı göze alıyor. Barış ve Demokratik Toplum grubu, silahlarıyla yaktıkları ateşi meşale yapıp, halkla beraber yan yana yürümeyi başardılar. Meşaleleriyle yolu aydınlatmak, öncülük etmek kadar, halka karşı olan zalim tanrılarla büyük savaşı göze aldılar. Belki de bu yeni yolda 50 yılı aşkındır verdikleri zorlu mücadele ve savaştan daha ağırı bekliyor onları, ama arayış kuru kuruya yürünecek bir yol değil.







