Aziz OÐUR: Her Harun'a bir Behlül lazım


Behlül-i Dana veya Behlül Dânende, Pehlül, Behlül Birdane veyahut deli divane Behlül. İsmini duyanların yüzünü önce bir tebessüm kaplar, sonra da hak, adalet ve eşitliğin 'delice' öğretildiği yaşamdan örnekler...
Deli divane diye anıldığına bakmayın Behlül'ün, doğruları söylemek, hak ve adaletli davranmanın yolunun 'delilik'ten geçtiğini bilecek kadar akıllıdır. Çünkü delice sözleriyle en çözümsüz görünen sorunlara, iktidar ve toplumsal eksenli adaletsizliklere, haksızlıklara karşı bulduğu çözümler ile yaşadığı çağda iktidarların, erk sahiplerinin korkulu rüyası olmuş. Mazlumları ipten almış ve haksızlık eden güçlüye karşı, mazlum ile birleşerek oynadığı oyunlarla bir nevi bu dünyanın hesabını ahirete bırakmamış.
7. yüzyılın sonlarında Abbasi Halifesi Harun Reşid'in yakınlarında bulunarak onu dengelemesiyle, hak, hukuk ve adaletli olması için çabalamasıyla kendi çağında İslam dünyasının ve Ortadoğu'nun 'delisi'dir aslında Behlül, ya da deli görünümlü bilgesi, filozofu…
Halifeye yol gösteren deli!
Meczup olarak adlandırılır. Aslında çok tanınmış evliyalardan biri ve bir halk adamı ve halk aşığıdır. Asıl adı Vüheyb bin Ömer Sayrafi'dir. Behlül-i Dânâ (Behlûl Dânende) adıyla nam saldı. Ömrünün çoğunu Bağdat'ta geçirdi. Halife Harun Reşid'in çok yakınında duran ve bir nevi rafine edilmiş 'deliliği' ile halifeye yol gösteren, akıl veren, yanlışlarını düzelten kişidir. Gerekirse Halife'ye kafa tutup muhalefet eden, saltanatını yerle bir eden, erdem sahibi bir zattır.
Deli görünüşlü akıllı: Behlül Dânende
Bu yazıyı yazmama vesile olan "Deli görünüşlü akıllı: Behlül Dânende" kitabı oldu. Hayrettin İvgin'in kaleme aldığı kitapta sözlü edebiyatın bir ürünü olarak günümüze gelen öykülerinden bir kısmı yani 80'i aşkın kısa öykü derlenmiş.
Yazar 'Ezop' tarzı bir mitolojik kişilik yüklemiş Behlül Dânende'ye ve Şamanizme bağlamış. Yurt Yayınları'nda çıkan kitaptaki her kısa öykü okuru gülümseten, gülümsettiği ölçüde düşündüren ve günümüz Harun, Karun ve Firavunlar'ına karşı koymak için Behlüller'e nice ihtiyaç duyulduğu hissi uyandıran düzeyde. Şüphesiz her öykünün sonunda ve Behlül'ün hikmetli sözlerinde bir ders de veriliyor. Kime mi? Elbette herkese, hepimize.
Harun Reşid ile Behlül zıtlığı
Behlül ve Harun Reşid'in kardeş olarak bilinmeleri ve bugünlere kadar öykülerinin dilden dile dolaşmasında birbirini tamamlayan zıt kişilikler olmasının büyük etkisi vardır. Harun Reşid çağının İslam Halifesi, yani iktidardır. Bu iktidar zamanında ona karşı nam salmış bir Behlül ortaya çıktığına göre çok adil, hak hukuk üzerine kurulu bir iktidardan söz edilemez. Ama deliliklerine, protestolarına, küçümsemelerine, hiçbir kaygı yaşamaksızın halifenin icraatlarını eleştirmesine, hatta yeri geldikçe 'köpekler'den daha aşağı tutmasına rağmen, Harun Reşid için vazgeçilmez bir güç kaynağıdır Behlül. Bir şekilde onu yakınında tutar, fikirlerinden faydalanır ve en çözülmedik sorunlarda ona başvurur.
Behlül ise onun tersi dünya malına, dünya nimetlerine tenezzül etmeyen adalet için yaşadı. İsyankardı, muhalifti, iktidar ve güç düşmanıydı ama bunu tüm gücü elinde bulunduran Harun Reşid ve yönetimi altındaki paye sahibi kişilerin yakınında durarak yapmayı başardı. İktidarın yanı başında, ama ona bulaşmadan rolünü oynayacak kadar arınmış bir kişilikten söz edilebilir onun için.
Aslında iki zıt kişiliğin varlığı, diyalektiği bir birini tamamlar. Behlül'ü Behlül yapan Harun Reşid'in adaletsiz yönetimiydi. Dualist bir olgudan bahsedilebilir. Harun Reşid'e (iktidar) karşı dünya malına tenezzül etmeyen, güçlünün adaletsizliğe karşı hak yerini bulsun diye canını ortaya koyan 'divane' Behlül!
Behlül'ün felsefik yaklaşımı
Behlül iktidar merkezli haksızlıklara karşı duruşu kadar toplumun çürümüşlük, açgözlülük, haksızlık, ahlak ve İslam'la ilgisi bulunmayan geri yönleriyle de mücadele etmiştir. Yaşanan bazı ihtilaflarda ise iki tarafında haksız olduğunu şahane sözler ve örneklerle göstermiştir. 'Mezar', 'Kabristan' ve 'Ölüler' Behlül'ün temel referanslarıdır çoğu zaman. 'Mezarlık' insanların son durağı; 'Mezar' insan evladının yanında hiçbir şey almadan gireceği kalıcı evi; 'Ölüler' ise giybet etmeyen, açgözlülük yapmayan, onu çekiştirmeyenler oldukları için yaşayanlardan daha güvenilir olanlardır.
Arazi sınırı için kavga eden köylülerin ihtilafını çözerken kullandığı yöntem bu felsefik ve ahlaki yaklaşımın muhteşem bir örneğidir. Toprağa kulağını dayayıp biraz kaldıktan sonra şu ulvi sözlerle yaşamın temel felsefesini öğretir: "Toprak diyor ki, ikisi de yalan söylüyor. Ben onlara ait değilim. Bilakis onların ikisi de bana ait. Yani demek istiyor ki, nasıl olsa ölünce toprağa karışacaksınız. İki karış yer için gereksiz yere neden birbirinizi kırıyorsunuz."
Kendine yüksekçe bir taht yapan Harun Reşid'e 'Allah' diye hitap eder Behlül. Buna çok kızan Harun Reşid'e; "Madem Allah değilsin o zaman in aşağı gel, insanların arasına karış" der.
Hiç gülmeyen Behlül'ün kasap dükanı önünde kendinden geçerçesine güldüğünü görenler Halife'ye haber verir. Bunun nedenini merak eden Harun Reşid'e şöyle izah eder: "Senin yakınında biri olarak senin yaptıklarından ötürü Allah'ın beni de sorumlu tutacağından çok korkardım. Bugün kasap dükkanının önünde bu korkumun yersiz olduğunu öğrendim. Gördüm ki her koyun kendi bacağından asılıyor."
Medrese kültürü ve Behlül
Behlül'ün sorunlara yaklaşım biçimi ve 'delice' çözümleri Kürdistan'da medrese ekolünden gelen imamlar ve toplum ileri gelenlerinin de başvurduğu bir yöntemdir. Mele Meşhur ve Behlül medrese ekolu alimlerin imamların referans kaynaklarıdır. Birçok ihtilafda Behlül'den verilen örneklerle sorun ele alınır ve Behlül'ün açtığı yoldan çözüm bulunmaya çalışılır. "Deli gönüşlü akıllı: Behlül Dânende" kitabında yer almayan ama alimlerin, toplum ileri gelenlerinin, köy odası sohbetlerinde duyduğum onlarca Behlül öyküsü vardır. Bütün oyun, plan ve kurnazlıklara rağmen doğrudan şaşmamış, her defasında zalimin, haksızın hakından gelmeyi başarmıştır. Hatta sevgili kulu ve ermiş ve muteber kişiliğinden ötürü Allah'ın yer yer Behlül ile şakalaştığına dair birçok öykü dillendirir.
Temel sorun 'Behlülsüzlük' sorunu
İslam devletleri ve toplumunda yaşanan bunca şiddet, baskı ve zülüm, İslami geçinen rejimlerin otoriter ve diktatöryel olmalarının temel nedeni belki de bu iktidar ve erk sahiplerinin yakınlarında, çevresinde birer Behlül'ün bulunmamasıdır. Ya da 7. yüzyılda rolünü oynamış ve günümüze kadar namını getiren tek bir Behlül'ün olmamasıdır İslam toplumunun şanssızlığı. Ve İslam coğrafyasında en çok da İslam adı kullanılarak kan gövdeyi götürürken eksikliğini duyuyoruz Behlül'ün. Her Harun'a, Her Karun'a her Firavun'a karşı bir Behlül gerek...
'Hişşşt! Köpekler Duymasın'
Harun Reşid, görevlileri çağırarak sofrasından alacakları yemekleri Behlül'e götürmelerini ister. Görevliler onu başıboş köpeklerin gecelediği bir harabede bulur. Harun Reşid'in gönderdiği yemekleri köpeklere vermesini söyler. Görevli "Behlül ne diyorsun sen? Bunlar Harun Reşid'in yediği yemeklerden" deyince Behlül parmağını dudaklarına götürerek, "Şişşşt! Yavaş konuş, köpekler duymasın. Eğer yemeği Harun Reşid’in gönderdiğini duyarlarsa onlar da yemez!"
'Allah o kadar da insafsız değil'
Harun Reşid halk arasında dolaşırken; "Siz bana dua edin ki halifeliğim sırasında ülkede veba gibi bir hastalık baş göstermedi" diye övünmektedir. Behlül bunu duyunca güler ve şöyle der: "Ey Halife! Allah o kadar insafsız değil ki bir ülkeye iki belayı birden versin. Bu ülkeye bir bela yeter. Seni Halife olarak göndermiş ya!…"
Bak seni nasıl dövecekler
Halife uzak bir geziye gitmiştir. Behlül gider onun tahtına oturur. Saray görevlileri onu döve döve tahttan indirirler. Harun Reşid döndüğünde Behlül'ün ağladığını görmüş ve sebebini sorunca Behlül şu cevabı vermiş: "Sen yokken senin tahtına beş dakikalığına oturmuştum, beni dövdüler. Şimdi senin haline ağlıyorum. Sen kaç yıldır şu tahtta oturuyorsun. Zamanı geldiğine bak, seni nasıl dövecekler?"
