Bağ kurmanın etiği: Armağan

Forum Haberleri —

dayanışma/foto:freepik

dayanışma/foto:freepik

  • Armağan kültüründe birey ancak vererek, katkı sunarak, karşılık vererek onurlu hale gelir. Toplum böyle kurulur: Karşılıklılıkla, tanımayla, hatırlamayla.

MEHMET ERBAY

Günümüz toplumlarında vermek çoğu zaman kaybetmekle, almak ise kazanmakla eş değer görülür. Oysa insanlık, binlerce yıl boyunca vererek yaşadı, alarak değil. Alma hakkını, verme sorumluluğuyla birlikte düşündü. Bu kadim döngüyü hatırlatan en önemli düşünürlerden biri, kuşkusuz Marcel Mauss’tur. Bu döngü özetle şudur: Vermek, almak ve geri iade etmek.

Sosyolog ve antropolog Marcel Mauss’un 1925 yılında yazdığı “Armağan Üzerine Deneme” adlı çalışması, çağdaş iktisat anlayışına alternatif bir önerme sunar: Toplumlar yalnızca çıkar ilişkileriyle değil, ahlaki bağlarla, armağan verme döngüsüyle ayakta kalırlar. Armağan, basit bir nesne değildir. Onun içinde ruh, yükümlülük ve ilişki vardır. Mauss’un ifadesiyle, "armağan verildiği anda verenden bir parçayı taşır". Verilen şey, aslında bağ kurmanın maddi bir biçimidir.

Bu fikir, bugün farklı bir düzlemde, fakat benzer bir etikle yeniden karşımıza çıkıyor: Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Modernite” kavramında. Kürt Halk Önderi Öcalan’ın ortaya koyduğu bu model, kapitalist modernitenin bireyci, devletçi ve doğa düşmanı karakterine karşı, toplumun yeniden inşasını amaçlayan kolektif, ekolojik ve özgürlükçü bir yaşam anlayışı sunuyor. Bu çerçevede toplum (komün), yalnızca devletin karşıtı değil; ahlaki ve politik bir varlık olarak ele alınıyor.

Mauss’un betimlediği armağan toplumu ile Kürt Halk Önderi Öcalan’ın önerdiği demokratik modernite arasında derin yapısal benzerlikler var. Her ikisi de toplumun temelini piyasa mantığından değil, dayanışma, karşılıklılık ve ortaklık gibi ilkelerden hareketle tanımlar. Mauss’un incelemelerinde armağan, kişinin topluluğa aidiyetinin bir göstergesidir. Tıpkı demokratik modernitede olduğu gibi birey, toplumdan bağımsız değil, toplumun kurucu unsurudur. Ve bu aidiyet, yalnızca birtakım haklar değil, sorumluluklar da içerir.

Modern kapitalizmde birey, bağımsız, rasyonel ve çıkarlarını gözeten bir varlık olarak düşünülür. Bu birey, tüketir ama vermez. Alır ama karşılık vermez. Bağlı değildir, sadece rekabet eder. Oysa armağan kültüründe birey ancak vererek, katkı sunarak, karşılık vererek onurlu hale gelir. Toplum böyle kurulur: Karşılıklılıkla, tanımayla, hatırlamayla. Kürt Halk Önderi Öcalan’ın “ahlaki-politik toplum” dediği şey farklı bir bakışla bu mânada da okunabilir. Toplumsal düzen sadece bir yasa sistemine değil, aynı zamanda ortak sorumluluk duygusuna dayanır.

Mauss’a göre armağan olarak verilen nesne hâlâ verende bir parçayı barındırır. Bu, bugünkü özel mülkiyet anlayışının dışında bir ekonomik etik önerir. Kürt Halk Önderi Öcalan da kapitalist modernitenin doğayı, emeği ve kadını metalaştıran yapısını eleştirerek, onun karşısına ekolojik, komünal ve ihtiyaç temelli bir ekonomi yerleştirir. İkisinde de "sahip olmak" değil, "birlikte olmak" esastır. Ve esas olan nesne değil, ilişkidir.

Öte yandan, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın demokratik modernitesi, Mauss’tan farklı olarak devrimci bir çerçeve sunar. Mauss, daha çok antropolojik bir çözümleme yapar, tarihin bir dönemine ışık tutar, dolayısıyla denilebilir ki Mauss daha çok entelektüel analiz yapıyor. Kürt Halk Önderi Öcalan ise bu tarihsel bilgiyi bugünün siyasal kriziyle ilişkilendirir ve geleceğe dair bir model inşa eder. Kadının köleleştirilmesini uygarlığın ilk krizi olarak okur ve buradan hareketle kadını özneleştirir, özgürlük mücadelesinin merkezine yerleştirir.

Kapitalizm, yalnızca nesneleri değil, kadınları da metalaştırarak, armağan döngüsünü şiddetle kırmıştır. Demokratik modernite bu kırılmayı onarmayı, toplumu kadının özgürlüğü üzerinden yeniden kurmayı hedefler. Bu anlamda armağan hem ontolojik bir bağ hem de tarihsel bir yaradır.

Sonuç olarak, Mauss’un armağanı ve Kürt Halk Önderi Öcalan’ın demokratik modernitesi, farklı yollardan giderek aynı soruya yanıt arar: Toplum nasıl kurulur? Bu sorunun cevabı, yalnızca ekonomiyle ya da hukukla verilemez. Cevap, bağdadır. Vermekte, paylaşmakta, sorumlulukta, birlikte olmaktadır. Belki de en çok unutulan, en çok ihtiyaç duyduğumuz şey de budur: Aramızda bağ kuran, mâna taşıyan armağanlar.

Zamanın ruhu, tüketmeyi kutsal sayıyor. Oysa belki de artık yeniden kendimizden vermeyi öğrenmenin zamanıdır. Marcel Mauss’un armağanı ve  Kürt Halk Önderi Öcalan’ın demokratik modernitesi bize bunu fısıldıyor: Toplum, ancak dayanışmayla ve bir aradalıkla yaşar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.