Berlin Kürt Film Festivali ‘Im Feuer' ile açılışını yaptı

Kültür/Sanat Haberleri —

  • Berlin Kürt Film Festivali dün ‘Im Feuer’ filmi ile açılışını yaptı. Almanya ve Yunanistan ortak yapımı film, araştırma ve temsil açısından eksiklikler taşıyor. Bu seneki festivalde neden bu filmin açılış filmi olarak tercih edildiği merak ediliyor.

Bu yıl 10.’su düzenlenen Berlin Kürt Film Festivali, 8 Ekim Perşembe akşamı Babylon Mitte sinema salonunda gösterilen ‘Im Feuer’ filmi ile açılışını yaptı. Festivalin açılış filminde önceki yıllara oranla COVID-19 kapsamında alınan önlemler nedeniyle daha az sayıda kişi katılırken, salonda da maske takma zorunluluğu uygulandı. Berlin Kürt Film Festivali de salgının başlangıcından beri pek çok festivalde olduğu gibi yoğunlukla internet üzerinden gerçekleşecek ancak az sayıda salon gösterimleri de Berlin’de izleyici ile buluşacak. Festival sırasında yapılan konuşmalar ve basılan kitapçıklar hem Kürtçe hem Almanca dillerinde seyircilere sunuluyor.

Ortak noktası doğa ve insan hakları

Bu yılki festivalin programının küratörlüğünü üstlenen yönetmen ve sanatçı Leyla Toprak festivalin açılışında yaptığı konuşmada, bu yılki filmlerin ortak noktasının doğa ve insan hakları ihlallerini görünür kılmak ve bu ihlallere karşı direniş göstermek, animist ve feminist bir perspektifle çözüm önermek olduğunu belirtti. Festivale dair yapılan açılış konuşmasının ardından HACO Derneği adına da bir konuşma yapıldı. Kürt kültürü ve dilinin savunulması adına çalışmalar yürüten HACO Derneği festivale 5000 Euro tutarında bağışta bulunarak yarışma bölümündeki genç Kürt sinemacılara yeni filmlerinde destek olduklarını belirtti.

Gerçekten kopuk, ayakları havada bir film

Festivalin bu yılki jüri başkanı Soleen Yosef ise, genç bir stajyer olarak başladığı Berlin Kürt Film Festivali’nde jüri başkanı olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Bu yılki festivalde yer alan filmlerin Kürt sinemasının geleceğine ışık tuttuğunu ve gelecekte Kürt sinemasının nasıl olabileceğine dair iyi bir perspektif sunduğunu belirtti.
Konuşmaların ardından bu yılın Şubat ayında Berlin Uluslararası Film Festivali’nde gösterime giren ‘Im Feuer’ (Sisters Apart) filmi gösterildi. Filmin temasını Almanya’da büyüyen Rojda’nın Güney Kürdistan’da kalan kız kardeşi Dilan’ı aramak için çıktığı yolculuk oluşturuyor. Mülteci olarak Yunanistan’da bir kampa gelen annesini Almanya’ya getiren Rojda, annesi ile birlikte gelmeyen kız kardeşi Dilan’ı bulmak için parçası olduğu Alman ordusu aracılığıyla Güney Kürdistan’a gider ve peşmerge kadınların eğitimlerinde yer alarak Dilan’ı arar. Almanya Yunanistan ortak yapımı olan filmin yönetmen koltuğunda ise Daphne Charizani oturuyor. Rojda’nın kendi kimliğini arayışı, kadınlar arasındaki güçlü ilişkiler ve Kürdistan’daki savaşa dair güçlü kesitler sunan film bazı noktalarda ise ne yazık ki sınıfta kalıyor. Berlinale’de gösterildiğinde de benzer eleştiriler toplayan filmin ana sıkıntılarından bir tanesi, Alman ordusunu gösteriş şekli. Alman ordusu içerisindeki hiyerarşileri, erkeklik anlayışlarını oldukça yumuşak ve hatta överek gösteren film Alman birliklerinin Güney Kürdistan’daki varlığını ise hiç tartışmıyor. Bunun dışında, son yıllarda özellikle Rojava’daki kadınların öz savunma konusunda gösterdiği örnek direnişlerle gündeme gelen Kürt kadın savaşçılar uluslararası sinemacıların büyük ilgisini çekiyor ve daha önce başka filmlerde de gördüğümüz gibi belli renkler, belli kostümler ve imajlar tekrar edilerek idealize edilmiş ve politik bağlamından kopuk bir Kürt kadın savaşçı karakteri yaratılıyor. Bu filmde ise bu savaşçıları bir de Alman erkek askerlerin bakışından görüyoruz. Üstelik bu filmde gördüğümüz Kürt kadın savaşçılar, aynı imajlar tekrar edilerek yaratılmasına rağmen, herhangi bir lidere bağlı olmayan peşmerge kadın birlikleri olarak sunuluyor. Bölgede var olan diğer kadın örgütleri ve öz savunma birliklerinden ise hiç bahsedilmiyor.

Neden açılış bu film ile yapıldı?

Burada politik bağlam hakkında bir fikri olmayan izleyicinin tekrar eden imajlar vesilesiyle Rojava, Başûr ve Bakur’da direniş gösteren ve politik örgütlenmelere sahip olan kadın hareketlerinin filmde gösterilenle birbirine karıştırılmasına alan açıyor. Bu noktada film araştırma ve temsil açısından eksiklikler taşıyor. Geçtiğimiz yıl düzenlenen Berlin Kürt Filmleri Festivali’nde düzenlenen uluslararası sinemacıların Kürt kadınları ne şekillerde temsil ettiğinin tartışıldığı panelde de benzer konular gündeme getirilmişti. Bu seneki festivalde neden bu filmin açılış filmi olarak tercih edildiği merak ediliyor. Bu filmlerin Almanya başta olmak üzere çeşitli ülkelerden finansal destek alması, büyük yapım şirketlerini etrafında toplaması ve uluslararası festivallerde gösterilmiş olması akla gelen ilk sebeplerden biri oluyor.
Toplamda 68 filmi bünyesinde barındıran Berlin Kürt Filmleri Festivali, bu filmin ötesinde Kürt sinemasının bugününe ve geçmişine dair geniş bir panaroma sunuyor. Hem belgesel hem de kurmaca alanında Leyla Toprak’ın özellikle Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da gündelik hayatın her alanını kapsayan temalarda seçtiği filmler toplumsal cinsiyet bağlamında da göz doyuran filmler içeriyor. 1982’de Cannes film festivalinden Altın Palmiye ile ayrılan Yılmaz Güney’in Yol filminden, geçtiğimiz yıl gösterime giren ve 2015 Sur öz savunma direnişlerinin ardından Ersin Çelik ve Rojava Film Komünü tarafından yapılan ‘Ji Bo Azadiyê’ filmine kadar bir çok film Kürt filmleri festivalinde izleyiciye buluşuyor. Fokus bölümünde 6 kurmaca, 16 belgesel ve 5 kısa film yer alıyor. Bunun dışında da 12 film Kısa Film Yarışma bölümünde yarışıyor.
Bu yılki festivalde yer alan filmlerin birçoğu, online gösterimlerin ardından filmler 31 Ekim tarihine kadar internet üzerinden bilet satın alınarak izlenebilecek. Berlin’de yaşayan izleyiciler için de Moviemento, fsk kino, Ulme35 ve Babylon Mitte sinema salonlarında gösterimler olacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.