Biden Beyaz Saray'a doğru yol alırken

Forum Haberleri —

.

.

  • Tüm yaşananlar yeni dönem öncesi Türkiye ve destekçilerinin son blöfü gibiydi. ‘Poker’ PKK için yabancısı olunan bir oyundu ama ‘tehdit’ direnen Kürtlerin yüksek dağlarında pek de bir anlam ifade etmiyordu.

DOĞAN ÇETİN 

Biden’in zaferi ile sonuçlanan Amerika’daki başkanlık seçimlerinin arifesinde Ortadoğu coğrafyasının kalbinde yani ‘Kürt mahallesinde’ yaşanan gelişmeler görece ağır, temkinli ve sakin geçmişti. En azından kamuoyuna yansıyan buydu. Seçimlerin ardından Biden sancılı da olsa Beyaz Saray'daki ofisine doğru yürürken bu coğrafyaya özgü sert siyasi-askeri ve politik fırtınaların habercisi ‘Kürt konulu’ pazarlıklar kendini hissettirmeye başladı.

Türkiye’de temposundan hiçbir şey kaybetmeyen başta Kürtleri ve tüm demokrasi güçlerinin tasfiyeyisini öngören faşist uygulamalar yeniden hız kazandı. Bir süredir PKK gerillalarına karşı yürüttüğü askeri operasyonları çok geniş bir coğrafyaya yayarak hem Güney Kürdistan’ın işgaline yönelindi hem de PKK’ye yönelik kuşatma daha fazla derinleştirilmek istendi. AKP-MHP iktidarı, PKK’yi, Rojava Kürdistan’ını ve Kürt kazanımlarını elindeki tüm imkânları seferber ederek saldırı altında tutmasına rağmen istediği sonucu alamamıştı. Kasım ayına kadar her şeyini ortaya koyan Erdoğan yönetimine karşı her zeminde direnen PKK ve Kürtler bu döneme dayatılan bir planı boşa çıkarmıştı.

PKK'ye teklif mi?
Erdoğan liderliğindeki yönetim, yeni bir konjonktürel durumun eşiğinde belki de kendi siyasi bitişine de az kala son kozlarını devreye koydu. Askeri saldırıların yanı sıra yerel işbirlikçi olarak KDP ve bölgesel güçlerle kapsamlı bir kuşatma hamlesine yöneldi. Türkiye’ye göre sıkışan PKK’ye sözde makul bir teslimiyet teklifi ile dayatmalara başlandı. Bu amaçla Ankara’nın sözleri bazı aracılar yoluyla Kandil’e ulaştırıldı. Ankara’ya göre PKK Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yürüttüğü silahlı mücadeleyi durdurmalıydı. Üstelik Ankara’ya göre Türkiye’nin PKK’ye karşı yüzyıllık bir savaşı yürütebilecek ekonomik gücü vardı. Bu mesajlarla Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin uçurumun kenarındaki haline aldanmamak gerektiği salık veriliyordu. Aynı telkinler bir NATO gücü olan Türkiye ile PKK karşıtı politikalarda ortaklaşan bazı uluslararası güçlerin de temsilcilerini Kandil yollarına düşürmüştü. Tüm yaşananlar yeni dönem öncesi Türkiye ve destekçilerinin son blöfü gibiydi. ‘Poker’ PKK için yabancısı olunan bir oyundu ama ‘tehdit’ direnen Kürtlerin yüksek dağlarında pek de bir anlam ifade etmiyor, Türkiye’nin eşiğinde durduğu uçurum yetkin bir politik düzeyi olan PKK yönetimi tarafından gayet iyi biliniyordu.   

Bölgedeki gelişmeler Biden Beyaz Saray'daki ofisine doğru yol aldıkça artmaya başladı. Son olarak TC Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile Irak’a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi.
Hassas bir dönemde ve 36 saat içinde aralarında Irak merkezi ve Kürt bölgesel yönetim liderlerinin de bulunduğu 9 önemli görüşmeyi gerçekleştirdi, heyetler arası toplantılara başkanlık etti. Akar bu görüşmeleri kamuoyuna “önemli gelişmeler ile sonuçlanacak verimli bir görüşme süreci” olarak aktardı. 

Akar'ın ziyareti
Görüşmelerin hedefinde Irak’ı PKK’ye karşı yeni bir baskı unsuru olarak denklemin içine katmak vardı. Bunun için Türkiye Irak’a her türden rüşveti vermeye hazır olduğu mesajını verdi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yürütülen tartışmalar ise pek de yol almayan ‘bazı işlere’ müdahale amacını taşıyordu. ‘PKK ile savaş çıkartmak’ görevini yüklenen KDP geçtiğimiz zaman içerisinde bu konuda üzerine düşeni yerine getirememişti. Ne olursa olsun Türkiye’ye bir ‘Kürt iç savaşı’ gerekliydi. Bu konuda Eski ABD yönetiminden Jim Jeffrey’nin de güvencesini alan KDP bu hususta bazı girişimlerde bulunmuştu. Ancak oluşan kamuoyu ve PKK’nin sağduyulu yaklaşımları bu hamleleri boşa çıkarmıştı. Bu ‘yolunda gitmeyen görev’ yapılan görüşmelerle yeniden iyileştirildi. Sonuç olarak Türkiye bu konuda daha aktif bir rol almaya karar verdi. Bu karar, Rojava’nın Derik şehrini ve Şengal’i içine alan bir bölgeye yönelik operasyonu gündeme getirmiş oldu.

Bu arada Şam ve Ankara arasında da Rusya’nın arabuluculuğu ile Kürt konulu buluşmalar başlamıştı. Türkiye’nin ‘dış müdahale ve işgal’ planlarının pratik yürütücüsü olan ve artık dış politikanın belirleyici aktörü haline gelen Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) başındaki isim Hakan Fidan Şam’da çeşitli görüşmeler gerçekleştirmişti. Rusya’nın masadaki ağırlığı arabuluculuktan öte bir rol almayı da kapsıyordu. Bu görüşmelerde ise sahada çeşitli yeni gerilim noktaları oluşturuldu. 

Peki Rusya ne dedi?
Bu görüşmeler ardından Suriye’de üstlenen Rus güçlerinin provokatif bir biçimde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetiminden “Rüşvet” babında istediği petrol ve toprak parçaları (Suriye Rejimine teslim edilmesi istenen Eyn Îsa) gündeme geldi. Türkiye’nin saldırılarını bir tehdit sopası olarak gösteren Rusya’ya göre Türkiye ile karşı karşıya gelmekten çekinecek olan SDG ve Özerk Yönetim Rusya’ya petrolden pay verecek ayrıca Türkiye ile çatışmamak için Eyn Îsa’yı Suriye rejimine bırakacaktı. Bu tehdide SDG restle karşılık verdi ve “gelişecek her şeye hazırız!” deyip son noktayı koydu. 
Devamında Türkiye ve Rusya’nın yaptığı bu tiyatroya göre Türkler dişini gösterecekti. Nitekim öyle de yapıldı. Ve bir süredir TC ve desteğindeki IŞİD artığı çeteler belirtilen bölgelere (Eyn Îsa’ya) işgal amaçlı askeri saldırılar düzenledi. Bu saldırılar karşısında önemli bir direniş gösteren SDG, saldırıları geri püskürterek bu güçlere önemli bir darbe vurdu. Bu başarı ardından Kürtleri Türkiye’nin saldırılarıyla tehdit eden Rus komutan direnen SDG’ye pek de sıkılmadan ‘Bizi dinlemeyip direnerek iyi yaptınız’ diyerek Rojava ile ilişkileri yeni bir yola koymaya çalışacaktı. 

Rusların oyunu
Ama Ruslar’da oyun bitmiyordu. Rusya hem bölgedeki kendi oyunu gereği hem de Türkiye ile ortaklığının sonucu olarak SDG kontrolündeki özerk yönetim alanlarında rejim eliyle çeşitli provokatif saldırılara başladı. Bölgedeki istikrarı hedefleyen bu saldırılarla birlikte Türk devletinin sınır şehirlerinde yaşayan sivil halka yönelik saldırılar da hız kazandı. Tıl Rıfat, Cerablus, Minbiç, Kobanê, Gire Spî, Eyn Îsa, vb. şehirlerde TC ve destekli çetelerin saldırıları ile siviller can verirken daha Güney’de MİT ve Suriye rejimi gizli hücreleri harekete geçirerek kritik hedeflere yöneldi. Saldırıların ortak hedefi içerde SDG’nin direnme gücünü kırmak iken esas olarak istikrarsız bir bölge yaratarak yeni konjonktürde statü arayışına doğru yola koyulmakta kararlı olan Rojava devrimini zayıf düşürmekti. Ancak bu saldırılar da istenilen sonucu vermedi.
Biden Beyaz Saray'a doğru yol alırken gittikçe ısınan gelişmeler ebetteki eski ABD yönetimin bölge politikalarına dayanan ve bunun meşruiyetine sığınan Türkiye’nin defacto bir durum yaratma arayışıydı. Ancak tüm bunlar kadar yeni ABD yönetiminin tavrını sınayan bir turnusol kâğıdı ve tavır netleştirici politik hamleler olma anlamını da taşıyor. En az zararla yaşanan gerilimden bu sonuçlar çıkabilir. Ama bu hamlelerin karşısında ne bulacağı önemlidir. Türkiye’nin bu planları yeni ABD yönetiminin bölge politikalarına entegre edilebilirse, Ortadoğu’da Kürtleri ve kazanımlarını tümden yok etmeyi hedefleyen bölgesel bir plana doğru evrilmesi gündeme gelebilir. Tabi karşısında amansızca direnen bir PKK ve Kürt halkı olmazsa!

Not: Bu yazı MedyaNews haber sitesinden alınmıştır

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.