Bir düğün ve “Teke Şenliği”

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Generalisimo, 31 yıl boyunca ülkesini, yalan ve kanlı kanlı entrikayla yönetti, soydu ve zevkle debelendi. Nobel ödüllü Perulu LLosa, onun hikayesini 21 yılda yazabildi. “Teke Şenliği” de, onun öldürülmesinden sonra Ramfis ve çetesinin giriştiği katliamın adıdır… Rahat uyu LLosa dost!

Yine “bir süreç halidir” köpürtülüyor. Ve süreçte, Antalya’da bir Kürt düğünü, fethi inceden inceye planlanmış bir düşman kalesi misali, Çelik zırhlı panzerler, savaş aracı “toma”larla takviyeli Türk polisi baskınına uğradı.

Türk’ün ülkesinde artık medya yok. Tiran’ın düdükleri var. Irkçılığın evrensel alçaklığını, sosyal medyanın “X” sayfasında seyrettim ben de. Düğün sahibi elde mikrofon, davetlilere “Türk’ün insaniyetini” anlatıyordu:

“İki saat mutlu olmamıza bile izin vermediler. Yeter, yeter artık. Polisi buraya yığdılar. Müziği kestiler. Yeter! Düğünümüzü bize zehir ettiler, yeteeer!...”

Haller, aynen böyle Kurdo, bırao! Kürt’ün kilam ve govend dilanını zırhlı savaş makinalarıyla püskürttüler. Ne diyeyim ben, yakışan buydu. Yüz yıllık barbarlık halleri böyle…

Ve Mario Vargas Llosa’nın Teke Şenliği

“Çağımızın vicdanı kişilik”lerden biri daha sustu. Yazar Mario Vargas LLosa öldü. 89 yaşındaydı. Ama daha yazacaklarını bitirmemişti.

Her yazar, okurlarıyla bütün bir ailedir. Benim kişisel hayatımda da bu böyle. Biliyorum ben. Bu evrende okur ile yazar arasında mesafe yoktur. Yazar, okurlarıyla bir ailedir. Yazar aile adına düşünen, söz söyleyendir. O nedenle Fransız Hugo, Sartre veya Camus’dan amcasıymış gibi söz eder insanlar. Perulu Mario Vargas LLosa, Amerikalı Faulkner, Steinbeck, Kolombiyalı, Meksikalı Rulfo’dan da...

Halkını seven Kürt için, Yaşar Kemal abi, bir tek cümle bile yazan her Kürt’ün yeri “baş, göz” üstüdür. Ehmedé Xane Cıgerxwîn ve Ahmed Arif beynin gözü…

Her neyse Perulu LLosa’nın, pek çok destansı romanı var. 21 yılını verdiği “Teke Şenliği” bunlardan biridir.

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yılların hemen başından, yakın zamana dek Latin Amerika kıtası, Türklerin de yabancısı olmadıkları biçimde, diktatörler cangılı (vahşi orman), ülkelerini işgal eden darbecilerin cennetiydi. Dominikli General (Generalisimo) Rafael Trujillo (1891-1961) bunlardan biriydi.

Türkler, bu gibi soysuz işgalcilerin yabancısı değildirler.

Rafael Trujillo, yine Türklerin yakından bilip “sillesini tattıkları” her darbeci gibi usta yalancı, mahir bir entrikacıydı. Onun hırsızlıkları, cinayet ve işkenceleri de “vatan ile millete hizmet” içindi. Vatan hizmet tertibinden anayasa ve yasaları elinin tersiyle öteye itip hapishane işletmeciliğine başlıyor, gerçeğin fotoğrafını çekip yayımlayan gazetecileri, hakikati konuşan aydınları, rakip gördüğü politikacıları, kısacası kendisine karşı baş eğmeyen herkesi içeriye tıktırarak, kendince huzur buluyordu.

Sıradan düşmanlarını “kolay ölüm” şekliyle, kurşuna diziyordu. Öfkesini üstünde toplayanları ise diri diri köpek balıklarına atıyordu.

Her yönüyle tek sahibi, bir “tek adam”dı. Savcı ve yargıçlar, polis, ile asker onun emir erleri, özel tetikçi, işkenceci, infazcılarıydı.

Orduyu komşu ülkelerle gerginlik yaratma aleti olarak kullanıp dikkatleri oralara çevirirken, içeride kanlı entrika topaçları döndürüyor, soygun, hırsızlık yapıyor, dolar cinsinden rüşvet paralarını istifliyordu.

Onun da kendine yardımcı ve hırsızlık paralarına bekçilik eden bir oğlu vardı. Ama adı “şey” değil, Ramfis’ti. Hem geri zekalı değildi. Babasının söylediğini “şak tak” anlayandı. O bir Generalisimo’ydu…

Kızları, damatları, karısı da su yerine servet dökünüyor, içinde debeleniyorlardı. Ülke onların ya!..

Ve Trujillo, ayrıca doymayan bir oburlukla kadınlara düşkündü. Ülkenin her şeyi gibi, genç, güzel kadın ve çocuk yaştaki kızları da onundu. Bu yüzden, halk arasındaki adı “Teke” idi. Ve erkekler kızlarını, kadınlarını ondan saklamaya çalışıyorlardı.

Kimi Hollywood yıldızlarıyla birlikte olmak için, servetler harcıyordu. Gözdelerinden biri de, Atatürk’ün bir zamanlar altın varaklı kadehle birlikte rakı içtiği, dönemin basın yayın genel müdürü Burhan Belge’nin eşi, Murat Belge’nin üvey annesi, Hollywood’lu Zsa Zsa Gabor’du.

Nitekim 1961 yılının ılıman bir akşamında, çocuk yaştaki bir kızı yatağına almak için, sabırsızlıkla çiftliğine giderken, içlerinden biri karısının ırzına geçilmiş bir dertli olmak üzere, yolunda pusu kuran dört subayın tuzağında can verecekti...

Generalisimo, 31 yıl boyunca ülkesini, yalan ve kanlı kanlı entrikayla yönetti, soydu ve zevkle debelendi. Nobel ödüllü Perulu LLosa, onun hikayesini 21 yılda yazabildi. “Teke Şenliği” de, onun öldürülmesinden sonra Ramfis ve çetesinin giriştiği katliamın adıdır…

Rahat uyu LLosa dost, oralarda artık benzer haydutlar kalmadı. Darısı başkalarının başına olsun…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.