İbret-i alemlik mafya devleti

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • İstanbul Taksim meydanı 1977’den beri kanıyor. O kan “ibret-i alem için”, yani “korkuluk olarak” aşınıp silinmesin, hep görülsün diye gösteriye yasaklı. Gizli amaç budur…

Yakın zamana dek, yurt hırsızları, soyguncu, mal, mülk, yaşama hakkı talancılarının zulmünü gördükçe öfke kesiliyor, stresin ağırlığı altında ter döküyorduk.

Ama artık, öyle değil. Yine öfke ve stres dökme var ama, bakıp bakıp “utanma duygusuyla tanışmamış vahşi” deyip, zulümlerine gülüyoruz.

Alın bakın işte, dünyalıların ortak bayramı olan 1 Mayıs, bir kere daha dört iklim, yedi bucak boyunca tüm yeryüzünde şenlikler, sokak gösterileriyle kutlandı.

En alttan gelen emekçi Türkler de, uğrunda feda ettikleri onca cana, yedikleri dayağa, yattıkları mahpusa, katlandıkları işkencelere rağmen, “neyimiz eksik, başımız mı kel” dercesine, evrenin kutlama kervanına katıldılar. Onlar da kutladılar.

Ve tabii ki, tiransal efendilerin “demokratik Türkiye cumhuriyeti” şarkılarını söyledikleri rejimde “köle” olduklarının farkında olmayarak…

Yerlerinin ne olduğunun farkında değillerdi. Vergi öderken “eşit haklara sahip yurttaş”tı onlar. “Her Türk’le eşit haklara sahip yurttaş” denilerek, “vatana hizmet tertibinden” kaymak çalanların tetikçisi olarak "Kürt katili” oluyor, yine vatana hizmet teranesiyle Suriye, Irak çöllerinde, Rojava, Güney Kürdistan’da kanayan bir ölü kalıyorlardı.

Kimin çıkarı, kazancı için can verdiklerini asla öğrenemeden mezara gidiyor, onu kullananlar ise ölüsünü de kullanarak “ah şehidim, vah şehidim” diye diye cami avlusunda timsah benzeri gözyaşı döküyor, sonra o yaşları oya çevirerek keyiflerini getiriyorlardı.

Türk’ün “zulümkâr eliti”, daima en alttakiler arasından geliyordu. Çağın “lüks hayatını” süren, ülke gelirini aralarında bölüşen hırsızlarından, tetikçi, orada burada silah ateşleyen, bomba, füze fırlatan ve tabii ki ölen görülmemiştir. Onlar zenginlikleri paylaşan efendilerdir.

Hırsızlar sınıfından kamçılı da çıkmıyor. Emekçinin sırtında kamçı sallayanı yine onların içinden seçip alıyor ve kullanıyorlar. Pazar yeri artıklarıyla beslenip gelenlerden yani. Bu hep böyle olmuştur.

Günün iktidar “seçkinleri”nin servetine, edindikleri mala mülke, oturdukları saraylara, köşklere bakmayın siz, dünün yalın ayaklılarıdır, onlar. Burnu timsah ağzı gibi açılan ayakkabı ile gelenlerden yani…

Ve yalınayak gelenlerin iktidarında, emekçinin Türk anayasasınca tanınan hakları, özgürlükleri “Kaf Dağı”nın ardındadır. Türk anayasasında bile yazılı olan haklarını hatırlatıp isteklerini açıklamak için sokağa çıktıklarında, kadim zaman köleleri muamelesi görüyor; coplu, silahlı, zırhlı araçlı kiralık dövücülerle karşılanıyor, sokakta halka açık işkence seanslarından geçiyor, sakat kalıyor, kimileri can veriyor…

İstanbul Taksim meydanı 1977’den beri kanıyor. O kan “ibret-i alem için”, yani “korkuluk olarak” aşınıp silinmesin, hep görülsün diye gösteriye yasaklı. Gizli amaç budur…

Son 1 Mayıs’tan iki gün önce, “çapul burjuvanın kutsal mabedi” Taksim meydanı, kilometrelerce öteden bariyerler, barikat ve tepeden ayak uçlarına kadar silahlı dövücülerin gövdesiyle muhafaza altına alındı. Girişler yasaklandı.

Dünyalı işçiler, 1 Mayıs’ı dans edip şarkılar söyleyerek, o arada isteklerini haykırarak kutlarken, Türklerin emekçileri de Taksim meydanına çıkıp Karadeniz Pontus Rum devletinden kalma “Horon”u, Türk folkloru diye tepmek istediler.

Sonrasını ekranlarda seyrettik. “Demokratik Türk rejimine itaat” çizgisini aşıp Taksim’e varmak isteyen kadın, erkek emekçiler, özel dövücüler tarafından karşılandılar. Parmakları kırıldı çatur, çutur. Kimilerinin kırık kolu yandan sarktı. Başlarından akan kan bedenlerini kızıla boyadı, kimilerinin.

Yaralıların rakamı açıklanmadı, ama İçişleri Bakanı 1 Mayıs’ta, salt İstanbul’da 407 kişinin tutuklandığını (onlar gözaltı diyorlar) devletin zaferi tertibinden duyurdu. “Köle terbiye edildi” dercesine…

Dünyanın başka bir yerinden, böylesine soysuz bir muamelenin haberi düşmedi ajanslara.

 Her zaman olduğu gibi, vergi öderken, Kürtleri öldürmeye giderken “vatansever” olan emekçi, Taksim önlerinde “vatan haini”ydi.

Dün böyleydi, 1 Mayıs’ta Türk’ün hali. Eğer devletleri, bu gidişatla vurulmuş fil gibi, ayakları üstüne çökmezse, “İbret-i alemlik” bir Mafya yapısı olarak yoluna devam edecek…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.