Bir fotoğraf karesine sığdırılan zihniyet

Şemsettin ÖZER yazdı —

  • Siyasal şiddetin, iktidar hırsının ve insanlık dışı sürekliliğin sığdırıldığı tek fotoğraf karesindeki mesaj, Kürtlere, kadınlara, özgürlük arayışına, Yahudilere ve demokrasiye tehdittir.
  • Krallık/sultanlık otoritesinin, teokratik siyasal İslam'ın ve ataerkil toplumsal cinsiyet rejiminin vahşi bir yansımasıdır. Fırsat bulduğunda Sünni İslamcılık dışındakiler hedeftir.

ŞEMSETTİN ÖZER

Bazen tek bir fotoğraf karesi, sözcüklerin açıklamakta zorlandığı bir hakikati bütün çıplaklığıyla ortaya serer. Yoruma ihtiyaç bırakmaz. Suriye’de yan yana asılan Suudi Kralı Selman, Katar Emiri, El-Şera, Saddam ve Erdoğan’ın fotoğrafları tam da böyle bir sembolik sahnedir. Bu yalnızca bir sembol değil, aynı zamanda arkaik zihin dünyasının ve tarihsel öfkenin bakışlarda toplandığı bir anın fotoğrafıdır.

Peki bu öfkenin yan yana dizilişi hangi mesajı vermektedir ya da bu mesaj sadece Kürtlere mi yöneliktir? Evet, şu anda hedefte Kürtler vardır; ancak asıl hedef, Kürtlerin başını çektiği Rönesans ve Aydınlanma düşüncesine karşı oluşturulan faşist bloktur. Faşizm de tüm insanlığı hedef alır. Dolayısıyla bu fotoğraf karesi, teokratik-ultra siyasal İslam faşizminin sürekliliğini gözler önüne sermektedir.

Tarihsel trajedinin özeti

Bu afişte yan yana dizilen fotoğraflar yalnızca Ortadoğu’nun değil, çağdaş insanlığın içine sürüklendiği tarihsel trajediyi de özetler. Bu karedeki mesaj açıktır; Kürtlere, kadınlara, son dönemde Kürt örgütlerinin birbirine yakınlaşmasına, özgürlük arayışına, Yahudilere ve demokrasiye yönelen ortak bir tehdidin ifadesidir.

Karşımızdaki, farklı rejimler ve farklı ideolojiler değil, aynı zihniyetin birbirine eklemlenmiş gölgeleridir. Böylece fotoğraf, siyasal şiddetin, iktidar hırsının ve insanlık dışı sürekliliğin felsefi bir simgesine dönüşür. Pratik hegemonya açısından ise amaç nettir; Kürtleri ortadan kaldırmak ve ardından başta Yahudiler, Ermeniler, Dürziler, Aleviler ve Hristiyanlar olmak üzere Sünni İslam dışındaki tüm toplulukları yok etmektir. Bunun nihai aşaması ise kadın toplumunu cariyeleştirmektir. Teo-siyasal İslam anlayışı tam olarak budur.

Siyasal İslam ve faşizm

Hitler de benzer bir yöntemi kullanmamış mıydı? O hâlde tüm insanlık bu fotoğraf karesine karşı birleşmek zorundadır. Bu bağlamda siyasal faşizmin tarihine kısaca değinmek gerekir. Siyasal İslam ile faşizm arasındaki ilişki, Kerbela’dan günümüze uzanan bir çizgide tarihsel bir iktidar-devlet anlayışının sürekliliğini temsil eder. Dönemsel koşullara göre biçim değiştirse de özünde farklı inançların, kültürlerin ve kimliklerin yok edilmesine dayanan bir insanlık reddi bulunmaktadır. Bu reddin merkezinde ise önce kadını yok sayan, toplumu ataerkil hiyerarşiye mahkûm eden proaktif bir erkek-egemen faşizm yer alır. Müslüman Kardeşler, Selefi hareketler ve Vehhabilik bu anlayışın modern taşıyıcılarıdır, ancak tarihsel kökleri Kerbela öncesinin güç mücadelelerine ve iktidar teolojisine kadar uzanır. Siyasal İslam’ın dönüşümleri yalnızca güncel politik bağlamla değil, bin yıllık bir zihniyet değişmez sürekliliğiyle varlığını korumuştur.

Faşizmin yeniden üretimi

Tarihsel olarak din, iktidarın katliam ve şiddet için meşruiyet üretme araçlarından biri olagelmiştir. Dolayısıyla toplumların sosyolojik dokusunun ayrılmaz bir parçası olan dinin siyasetle tamamen ilişkisiz olmasını beklemek gerçekçi değildir. Sorun dinin siyasal alandaki varlığı değil; dinin iktidar tarafından araçsallaştırılma biçimidir. Bu araçsallaştırma, özellikle günümüz siyasal İslam rejimlerinde faşizan düzenin yeniden üretim mekanizmasına dönüşmüştür.

Siyasal İslam'da vücut bulması

Faşizm, kişisel güç ve şiddet üzerine kurulu totaliter bir rejim olarak Mussolini döneminde çeyrek yüzyıl boyunca İtalya’ya egemen olmuştur. Rönesans’tan sonra İtalya, Avrupa’nın kaderine ilk kez bu denli olumsuz etki ettiği bir dönem yaşamıştır. İki dünya savaşı arasında serpilen bu ideoloji, modern dünyada siyasal İslam’ın en aşırı biçimlerinde yeniden vücut bulmuştur. Günümüzde bu sürekliliğin hedefleri nettir; Kürtler, kadınlar ve demokratik modernite.

DAİŞ ve El-Nusra gibi selefi yapılar, sürecin militan yüzünü temsil ederken, bölgesel siyasal liderliği özellikle Türk devleti üstlenmiştir. Erdoğan, Hakan Fidan ve Türk Genelkurmay kadroları, bu hattın (Enver paşa, Talat ve Cemal) yürütücüleridir ve ideolojik merkezlerine Kürt karşıtlığını yerleştirmişlerdir.

Kürtleri hedef alan süreklilik

BAAS rejiminin yıkılış yıl dönümünde çekilen fotoğraf, Türk askeri konvoylarının Suriye yönünde yeniden hareket ettiği bir döneme denk geldi. Bu durum politikanın güncel dışavurumudur. Son dönemde Kürtlerin bir araya gelmesi, örgütler arası temasların artması ve Mazlum Ebdî'nin İsrail basınına yaptığı mülakat, Türk devletinin askeri-siyasal tepkisinin önemli tetikleyicileri arasındadır. Bu politikanın mantığı açıktır; Kürtler ne birleşmeli ne de herhangi bir güçle ittifak kurmalıdır. O hâlde zorunlu olarak şu soru karşımıza çıkar; Türk devleti dünyanın neresinde olursa olsun tüm Türk unsurlarının birleşmesini meşru görürken, neden iki Kürt'ün yan yana gelmesini, Kürtlerin başka devletler ve halklar ile ilişki kurmasını devletin varlığına tehdit olarak görüyor? Bu zihniyet, Kenan Evren döneminde iki Kürt'ün birlikte yürümesini “örgüt kurma” gerekçesiyle yasaklayan anlayışın güncel bir devamıdır.

Farklı maskelerdeki tek zihniyet

Dolayısıyla bu fotoğraftaki figürlerin —ve onların temsil ettiği kolektif cinnetin— mesajı derindir. Bu fotoğraflar, feodal sistemin, krallık ve sultanlık otoritesinin, teokratik siyasal İslam faşizminin ve ataerkil toplumsal cinsiyet rejiminin vahşi bir yansımasıdır. Fırsat bulduklarında, yukarıda belirttiğimiz gibi, önce Kürtleri, ardından Sünni İslam dışındaki tüm halkları hedef alacaklardır. Yahudiler bir kez Holokost yaşadı fakat Kürtler, Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Koçgirî, Zîlan, Dêrsim, Halepçe, Şengal ve Cizre'de defalarca benzer deneyimler yaşadı. Bu uygulamalar hâlâ Efrîn, Girê Spî ve diğer işgal altındaki Kürt coğrafyalarında günlük olarak sürüyor.

Ortadoğu’daki siyasal manzara, farklı rejimlerin maskeleri altında gizlenmiş tek bir zihniyet blokuna işaret etmektedir. Bu fotoğraf, kadına, Kürt'e, Yahudiye, Ermeni’ye, demokrasiye karşı birleşmiş teokratik-siyasal faşizmin maskesidir.

Fırsat kollayan soykırımcı anlayış

Şimdiye kadar bu tehlikeyi ciddiye alan esas olarak Kürtlerdi, ancak artık maske düşmüş, kel görünür hâle gelmiştir. Bu bağlamda karanlık zihniyet tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Teo-İslam faşizmi, demokrasiye, kadına ve tüm kültürlere karşı kurulmuş bir ittifaktır. Bu fotoğraf karesine karşı tüm kadınlar ve tüm halklar birleşmezse, akıbetleri Kerbela’dan daha acı bir tarihselliğe dönüşebilir. Özellikle Erdoğan’ın temsil ettiği siyasal anlayış, bunu açıkça gösteriyor. Evet, bazen tek bir fotoğraf karesi, tarihsel barbarlığın bugün aldığı biçimi ifşa etmeye yeter. Bu nedenle söz konusu görüntü yalnızca politik bir mesaj değil; tarihin karanlık sürekliliğini gösteren ve soykırımı yeniden güncellemek için fırsat kollayan bir anlayışın ifadesidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.