Bu eşik, Türkiye'nin geleceğini belirler

Şebnem Oğuz
- Barışın toplumsallaşması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Şebnem Oğuz, "Barış süreci taktik bir tercih değil, Türkiye’nin demokratik geleceğini belirleyen bir eşik" dedi.
MA'ya konuşan Prof. Şebnem Oğuz, bütün çözüm süreçlerinde barışın toplumsallaşmasının hayati önemde olduğunu belirterek, toplumun süreci sahiplenmesiyle barışın kalıcı ve sürdürülebilir olduğunu söyledi. Gelinen noktada sürecin kritik bir hal aldığına dikkat çeken Şebnem Oğuz, şöyle devam etti: "Bunun nedeni, savaş ile barış arasındaki ilişkinin 21. yüzyılda köklü biçimde değişmiş olmasıdır. 2008 krizinden bu yana sermaye birikiminin bir parçası haline gelen, sürekli ve yerleşik bir savaş rejimi içinde yaşıyoruz.
Egemenlerin barışı
Bu koşullarda barış, egemenler açısından yalnızca 'geçici bir normalleşme' anı olarak görülüyor. Silahların sustuğu her ara, maden, enerji, inşaat ve altyapı projeleri gibi yeni sermaye birikim alanlarının hızla devreye sokulduğu bir fırsat dönemine dönüşüyor. Egemenlerin barışı, savaşın kesintiye uğradığı değil, savaş ekonomisinin yeniden düzenlendiği bir evredir.
Toplumun kendi barışı
Tam da bu nedenle toplumun kendi barış rejimini inşa etmesi gerekir. Barış yalnızca bir fikir değil, halkların kendi pratikleriyle ürettikleri bir praksis, yaşanarak kurulan bir süreç olmalıdır. Ekolojik direniş, emek mücadelesi, kadın özgürlük pratiği, kent hakkı savunusuyla kurulan bir barış, egemenlerin 'barış' adı altında dayattığı ekstraktivist politikalara karşı gerçek bir karşı hegemonya oluşturabilir. İktidarın toplumsallaşmış bir barıştan çekinmesinin nedeni de burada yatıyor. AKP açısından barış, silahların susmasıyla birlikte bölgede iktidara yakın sermaye gruplarına kaynak aktaracak yeni ekonomik kapılar açılmasıdır. Onların perspektifinde barış, savaşın donduğu ama sömürünün kesintisiz sürdüğü bir negatif barış halidir. Bu yüzden süreç hiçbir zaman topluma açılmıyor, çünkü barış toplumsallaşırsa, yağmanın değil halkların belirlediği bir yön kazanacaktır."
CHP'nin kararına eleştiri
CHP’nin İmralı’ya giden komisyona üye vermeme kararını eleştiren Prof. Oğuz, son adımların Kürt seçmende bir güven aşınmasına yol açabildiğini belirterek, "DEM Parti’nin barıştan anladığı ekolojik, emek-temelli ve kadın özgürlükçü çizgi rejime karşı çok güçlü bir demokratik imkan yaratıyorken, CHP’nin bu imkandan uzak durması muhalefetin bütünsel kapasitesini zayıflatıyor. Bu tutum, kamuoyunda zaman zaman ortaya çıkan 'DEM Parti’nin iktidarla anlaştığı' yönündeki yanlış algıların da güçlenmesine zemin hazırlayabiliyor" dedi.
Muhalefetin ortaklığı
İktidarın CHP’ye yönelik baskılarını “stratejik” olarak gördüğünü söyleyen Şebnem Oğuz, iktidarın CHP ile DEM Parti arasındaki olası iş birliği zeminlerini daraltarak kendi siyasal konumunu güçlendirmek istediğine işaret etti. Muhalefeti bölmenin yalnızca ideolojik ayrışmalar yaratmakla sınırlı kalmadığını ifade eden Şebnem Oğuz, şunları dile getirdi: "Muhalefeti farklı zaman rejimlerine yerleştirerek ortak hareket etme kapasitesini zayıflatmak da bu stratejinin bir parçasıdır. CHP’nin siyaseti, yargı müdahaleleri ve ani krizlere tepki veren daha kısa vadeli, acil durum odaklı bir ritim içinde akarken; DEM Parti çok daha uzun erimli, tarihsel bir çatışmanın çözümüne dayanan başka bir siyasal zamansallıkla hareket ediyor. CHP’nin İmralı’ya üye göndermesi, bu iki farklı ritmi bir araya getirme ve muhalefetin senkronizasyonunu güçlendirme açısından önemli bir fırsat olabilirdi. Bu adımın atılmaması, muhalefetin zaman ufukları arasındaki mesafeyi bir miktar daha açmış görünüyor. Öte yandan DEM Parti’nin siyasal hattı, seçim döngülerinin ötesine geçen, daha uzun vadeli bir dönüşüm perspektifi taşıyor. Türkiye sosyalist hareketi için de bu perspektif, 'üçüncü yol' olarak ifade edilen hattın güçlendirilmesi açısından önemli bir imkan sunuyor. Bu nedenle farklı muhalefet bileşenlerinin birbirlerinin ritimlerini daha iyi görebilmesi ve ortaklaştıkları alanları genişletmesi, önümüzdeki dönemde belirleyici olacaktır."
Sosyalist hareket için
Barışı yalnızca “silahların susması” olarak düşünmemek gerektiğini belirten Şebnem Oğuz, şunları ekledi: "Kürt halkının mücadelesinin ve örgütlü siyasal yapılarının ekoloji, emek, kadın özgürlüğü ve kent hakkı gibi alanlarda daha güçlü bir toplumsal özneye dönüşmesiyle ortaya çıkacak geniş bir demokratikleşme potansiyeli olarak düşünmek gerekir. Bu, özellikle sosyalist hareket açısından kritik bir noktadır. Çünkü bu dönüşüm doğru okunduğunda güçlü bir antikapitalist hattın oluşmasına katkı sunabilir. Bugün Türkiye’de demokratikleşmeden söz etmek, faşizme karşı mücadelenin aynı anda kapitalizm, emperyalizm ve savaş karşıtı bir perspektifle birlikte ele alınmasıyla mümkündür." İSTANBUL












