Büyük komutan Sofî her daim yaşayacak
Forum Haberleri —

Nurettin Sofi
- Kim O’nun öldüğünü, yaşamını yitirdiğini söyleyebilir. O’nu gören, tanıyan hiç kimse buna inanmaz, inandırılamaz. Çünkü gürül gürül akan özgürlük mücadelesinin içinde ve her anındadır.
BAHATTİN SEMSÛR
Sofî arkadaş ne kadar anlatılsa ve ne kadar yazılsa hep bir eksik kalır. Kürdistan özgürlük saflarında otuz iki yılı dolu dolu yaşayan, dur durak bilmeyen, her anına bir şeyler sığdırmaya çalışan Komutan Sofî Nuredîn’i kim tam olarak anlatabilir? Ama O’nunla kalan, gören O’na ilişkin bir şeyler anlatsa ve yazsa, belki tümü bir araya getirilirse bir portre tamamlanabilir.
Benim yazdıklarım da gördüğüm kadarıyla olacaktır. Hep bir eksik yani.
Tereddütsüz katılandı
Kürtlerde aileye bağlılık çok fazlasıyla vardır ve etkilidir. Ufku köyünü, şehrini ve okuduğu okulun duvarlarını aşmaz. Bir ülkeyi, hele ki dört parçaya bölünmüş bir ülkeyi düşünecek ne bir düşünce gücü, ne de bir hayali vardır. Hele bir de, sömürgeci okullarda okuyor ve “bir şey” olmanın eşiğine gelmişse, başını kaldırıp etrafına dahi bakmazlar/bakamazlar. Böylesi bir toplumsal-siyasal-ideolojik atmosferde Sofî arkadaş, Önder Apo’yu ve direnişini duymuş, başını kaldırmış, gerçeklikle yüzleşmiş ve Kürt halkını yaşadığı zulümden kurtarmak için ileri atılmasını bilmiştir.
O yıllar ki, PKK bir hamle yapmıştır, ancak bunu sürdürüp sürdürmeyeceği kesinlik kazanmamıştır. Türk devletinin ciddi saldırıları ve buna karşı bir zorlu direniş vardır. Böyle bir süreçte, herkes o kadar tereddütsüz bir biçimde yönünü dağlara dönemez, yüreğini özgürlük rüzgarlarına açamazdı. İşte böylesi bir süreçte Sofî arkadaş böyle fırtınalı bir sahaya kararlılıkla yürümüştür.
"PKK adeta benim için yaratılmıştı"
Sofî arkadaş ‘PKK adeta benim için yaratılmıştı, belki ben PKK’ye göre değildim ama PKK tam bana göreydi’ diyecekti. Kendisini PKK ile, PKK’yi kendisiyle özdeşleştirecekti. Kısa bir süre içinde tam bir özgürlük gerillası olacaktı. Çünkü kendini yeniden, özgürlük savaşının gereklerine göre tereddütsüzce yaratmıştı. Bu gerçekliği kısa süre içinde yoldaşları arasından hızla görünür ve izlenmesi gereken bir kişilik kılmıştır.
Her türlü tasfiyeciliğe, çeteciliğe karşı tavrı net, Apocu çizgide kararlılıkla mücadele etmesini bilmiştir. Bakurê Kürdistan’da neredeyse adım atmadığı tek bir yer kalmamıştır. Aynı şekilde Başurê Kürdistan ve Rojhilat alanında bütün tecrübesini büyük bir istekle aktarmaya çalışmıştır. Gittiği her yerde bir öncülük ve örgütlülük geliştirmeye çalışmıştır. Böylelikle kelimenin gerçek anlamıyla Kürdistanileşmiştir. Derin bir yurtsever öz-biçim kazanmıştır. Nitekim 2009 yılında HPG 6. Konferansı’nda HPG Genel Komutanı olarak seçilmiştir. 2010-2012 tarihleri arasında sömürgeci soykırımcı Türk devletine karşı en kararlı bir mücadelenin sahipliğini yapmıştır. HPG’nin komutanlığını yaptığı süreçte bizzat Botan’a geçerek, devrimci halk savaşının yıllık planlamasını hayata geçirmek için elinden geleni yapmıştır. Sonuçta, dönemin faşist AKP hükümeti bir kez daha Önder Apo ile bir süreç başlatmak zorunda kalmıştır.
Sınırları kabul etmedi
Sofî Nuredîn yoldaş, sömürgeci ve soykırımcı devletler tarafından parçalanmış Kürdistan’ı hiç kabul etmedi. Çizilen haritaları, mayınlanan ve tel örgü çekilen, çelik kulelerle gözetilen sınırları hep aşılması gereken engeller olarak gördü. Herhalde ondan olacak ki, Ahmed Arif’in “pasaporta ısınmamış içimiz, budur katlimize sebep suçumuz” dizelerini çok güzel, içten, hissederek okurdu.
Ülke, halka ve yoldaşlarına karşı sonsuz bir sevgiyle doluydu. Sofî arkadaşın sevgisinin taştığı, duygularının dizginlerini kopardığı anlar vardı. Bahar havasıyla çiçeklenen kırlarımızın havası olurdu birden bire. Şehitlerin anısına konuşması, acılar kadar anlam, anlam kadar da dönem görevleri ve intikam çığlığı olurdu. Düşmanlarımızın sömürgeci soykırımcı karakterini, işlediği suçları anlatırken yüzü değişir, öfkesi bir fırtına olur, tüm şiddetiyle yüzünde boy verir, dilinde bir çığlığa dönüşürdü. Dinleyenleri içine alır götürürdü, yaşam hakikatine doğru.
Bir de oyun oynaması vardı ki!
Halka hizmet Sofî arkadaşta bir tutkuydu. Hakkında bilgisinin olmadığı hiçbir Kürdistan parçası yoktu. Toplumsal özellikleri, aşiretleri, kabileleri, dinleri, mezhepleri, kültürleri, sanatçıları, türküleri gayet iyi bilirdi. Kürdistan’ın her yöresinin halaylarından bir veya birkaç tanesini gayet iyi bir biçimde sergilerdi. Savaşta silahıyla, halaylarda da elinde mendili, mendil yoksa kefiyesiyle en önde bulunurdu. Her yöre oyununun hakkını verirdi. Ne yapsa, onunla, o anda adeta bütünleşir bir şahane tablo çizerdi. An’ın ruhunu yakalama, sanat-estetik böyle bir şeydi herhalde.
Kendisiydi; sade, anlaşılır
Askeri, siyasi veya halk toplantılarında büyük bir ikna gücüydü. Halktan insanlarla konuşurken, hiçbir zaman, onların anlamadığı, anlamakta zorlanacağı, bu topraklara ve tarihimize yabancı, geleneklerimizle ilişkisiz kelime-kavramları kullanmamaya özel bir önem verirdi. Özentili değil, kendisi olurdu. Onun için dili sade, anlaşılırdı. Kelimeler, kültürümüzden, topraklarımızdan ve tarihimizden süzülüp geliyordu. Dinleyen kendinden bilirdi. Bir de ruhundan, beyninden kopup geldiği için, insanlar anlayarak dinlerler ve ciddi bir biçimde etkilenirlerdi. Çünkü sözcüklerine inancını, kararlılığını, özlemlerini, hayallerini, öfkesini ve sevincini de yüklerdi. Elbette tüm bunları da Önder Apo’dan ve Kürdistan’ın tarihinden, sömürgeciliğin zulmünden, yaşanan acılardan ve yoldaşlarının şehadetinden almış, özüne yedirmişti.
Sofî arkadaşı, Önder Apo’nun, Kürdistan halkının ve kadının özgürlük sorunu dışında, ilgilendiren başka bir dünyası yoktu. Sürecin dayattığı sorunlar askeri, siyasi ve toplumsal sorunlar ve çözümü hep iç içeydi. Eğer sorun kendini dayatıyorsa, gündemse Sofî arkadaşta mutlaka çözüm yönünde bir görüş sahibiydi. İyi bir tartışmacıydı. Ancak kendi düşüncesinde, ilkesel olmadığı sürece, inat edip diretmezdi. Görüşlerin ortaklaşmasına, özel bir önem verirdi.
Şiir gibi yaşadı
Konuşurken zaten hep bir şiirsellik akardı dilinden. Hele bir de Ehmedê Xanê, Feqiyê Teyran, Melayê Cezîrî, Cegerxwîn’i okusun. Tam şiirin anlamı ve anlamın ateşlediği duyguyla okur. Şiir okurken tam bir şiir olurdu. Yaşamı gibi. Yaşamı da öyleydi zaten. Kürdistan tarihi olurdu. Acılar, zorluklar, yarım kalmış Memo Zînlerin aşkı. İhanetçilere ve Beko Avanlara lanetler yağdırırdı. Bir de bakardın Şakiro olmuş bir sabah. Rojbaş yerine ya Emro ya da Dêran olurdu. Bir de bakardın Ahmet Kaya’dan, Bahtiyar’a başlamış. Coplanan Bahtiyar’ın intikamı olurdu. DAİŞ çeteleriyle savaşta yaralanan, gazilerin yanında ortaya çıkardı. Yaralarını yarası, acılarını acısı bilirdi. Apayrı bir insan olup çıkardı.
Rojava’nın komuta duruşuydu
Eğer bugün, sömürgeci Türk devleti, DAİŞ çeteleri ve bazı hain kesimlerin tüm teknik olanak ve imkanlarla saldırı yapmasına rağmen gerilla, Kuzey ve Doğu Suriye’de SDG güçleri ayakta dimdik durabiliyorlarsa, burada Sofî arkadaşta somutlaşan komuta duruşunun payı büyüktür. Çünkü yaptığı kadar yaptıran, söylediği kadar yapmasını da bilen bir komutandı.
Sofî arkadaş, genel olarak yaşamı, özel olarak savaşın stratejik-taktik sorunlarına kafa yoran, araştıran, inceleyen, pratiği sorgulayan, yeniliğe açık bir kişilik özelliğine sahipti. Kendisini aştıkça, aştırabileceğini sürekli dile getirirdi. Mücadele yaşamı boyunca bunu bir ilke olarak hep temel aldı.
Sofî arkadaşı tanıyan, tarzını bilen arkadaşlar, O’nunla aynı alanda, O’nun komutası altında sonuna kadar kalmakta istekli olurlar ve izlerlerdi. Bu her komutanın kendi kişiliğinde geliştirmesi gereken önemli bir tarzdır.
2013 yılında Rojava alanına geçmiştir. Burada, tüm çalışmaların koordinatörlüğünü üstlenmiştir. Bir taraftan DAİŞ çetelerine karşı halkı örgütlerken, öte yandan demokratik ulusun inşası için gecesini-gündüzüne katarak mücadele yürütmüştür. Kuzey ve Doğu Suriye halklarını, devrimci halk savaşına hazırlamak için büyük bir emeğin sahibi olmuştur. Kadın ile gerçek yoldaşlığı halklaştırmada ciddi bir mücadele yürütmüştür. Çocukla çocuk, gençle genç, yaşlı ile yaşlı olurdu. Bu ilişki tarzı ve içtenliğiyle herkesin yüreğini fethetmesini bilmiştir.
Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan tüm halklar ve inançları demokratik ulus perspektifiyle bir araya getirmek için büyük bir çabanın sahibi olmuştur. Yaşamda komünalizmi geliştirmek için de, ikna gücüyle olduğu kadar, gerçek komünalist ve sade bir yaşamın sahibi olarak da büyük bir çabanın öncülüğünü yapmıştır.
Bir lokma, bir hırka ile yaşadı
Sofî arkadaş Rojava sürecinde imkanlar fazlasıyla olmasına rağmen, konformist, lüks ve bireyci yaşamı elinin tersiyle itmiş, bir lokma-bir hırka felsefesiyle yaşamıştır. Her zaman, ezilen, yoksul bir halkın evladı olarak, hiçbir zaman onların yaşam standartlarını aşmadı. Herkese gerçekten de yaşamıyla örnek olmasını bilmiştir.
Sofî yoldaşın eğitici-öğreticiliği sadece yaşamında değildi, aynı zamanda kendisinde yarattığı entelektüel düzeyle de büyük bir eğitimciydi. Bir komutan, bir siyasal önder olarak eğitim süreçlerine bizzat katılırdı. Dili kavratıcı, hitabı etkileyici, sunduğu veriler ikna ediciydi. Kayda alınmış derslerini insan dinlediğinde aslında ne kadar büyük bir entelektüel, hatip ve eğitimci olduğunu bir kez daha görmek mümkündür. O, bu nitelikleriyle savaşçı ve komutanların bizzat eğitilmesinde de önemli katkılar sunmuştur.
Yaşadı, hep yaşayacak
Büyük tecrübelerin sahibi, nice çatışmalar, pusular atlatmış, savaş uçağı saldırılarından kurtulmuş, sömürgeci zalimlere karşı sayısız eylem planlamış ve bizzat gerçekleştirmiş bir Komutan olarak Sofî yoldaş, daha büyük katkılar sunacağı bir süreçte şehitler kervanına katıldı.
Kim O’nun öldüğünü, yaşamını yitirdiğini söyleyebilir. O’nu gören, tanıyan hiç kimse buna inanmaz, inandırılamaz. Çünkü gürül gürül akan özgürlük mücadelesinin içinde ve her anındadır.
O ölümsüzdür!
Milyonların yüreğinde yaşıyor ve hep yaşayacak.
Yaşam var oldukça.







