Çökertemediler ama çökmeye başladılar…

Fehim IŞIK yazdı —

  • İşgal saldırılarında da istedikleri sonucu alamadılar. Rojava’da, Şengal’de, Güney Kürdistan’da savaşı en kuralsız biçimiyle yürütmelerine, yasaklanmış silahlar kullanmalarına rağmen Kürt gençlerinin yürekleriyle kurduğu bedeli ağır barikatlar, işgalcilerin hedeflerini yaşama geçirmelerini engelledi.

Türkiye’de ilginç şeyler oluyor. Birincisi artık derini merini kalmayan devletin tüm kirli kimliklerinin, kişiliklerinin su yüzüne çıkmış olmasıdır. Doğrusu son birkaç yıldır bu böyleydi. Ancak şimdi olan bu kimlik ve kişiliklerin birbirine girmesi, birinin diğerini tehdit etmesi oldu. Biri bakan, diğeri parti başkanı iki unsurun birbirine söylediklerini duydunuz. Bakan olan Süleyman Soylu parti başkanı olan Ümit Özdağ’ı tanımlarken ‘hayvandan aşağı’ dedi. Özdağ’da bir kabadayı gibi gidip bakanlığın kapısına dayandı, ‘erkeksen in aşağı kozumuzu paylaşalım’ sözleriyle yanıtladı Soylu’yu.

Tamam bu çapsızlık ama faşist bir partinin başkanı olan Özdağ’ın sonradan yaptığı itiraflar çapsızlıktan öte bir şey. Öyle yenilir yutulur cinsten değil. Soylu’nun daha bakan olmadan bir kirli ekibin içinde olduğunu ima etti, bu ekiple Türkiye’yi bir iç savaşa sokmak için 700 özel yetiştirilmiş tim elemanını hendek savaşlarında öldürttüğünü itiraf etti.

Bu sıradan bir itiraf değil. Konuşan kişi devleti bilen, devletin içinden yetişmiş biri. Söyledikleri yorumlandığında sözünü ettiği kişinin daha bakan değilken bir senaryo yazıldığını ve o senaryo ile oynanan oyunda binlerce insanın yaşamını yitirdiğini anlıyorsunuz. Belli ki MGK’de kabul edilen ‘Çökertme Planı’na uygun bir iç savaş senaryosu yapılmış, bu senaryo ile Kürt soykırımının ilk adımları öz yönetim direnişleri döneminde atılmıştı.

Bu itirafı duyunca aklıma ilk Nihat Kazanhan’ın katledilmesi geldi. Daha özyönetim direnişleri başlamamış. Çözüm süreci resmen sonuçlanmamış. Polisler özellikle Cizre ve Nusaybin’de ciddi provokasyonlar gerçekleştiriyor. Evleri basıp insanları gözaltına alıyorlar. Sokaklarda gençlere saldırarak toplumun sinir uçlarına dokunuyorlar. Bunun üzerine gençler bazı mahallelerde savunma amaçlı hendekler kazınca ilk Sayın Öcalan devreye girdi. İmralı Heyeti üyesi Hatip Dicle mahallelerde hendek kazılmaması için Öcalan’ın talimatlarını dönemin toplum önderlerine iletti. Çokça görüşme yaptı, nihayetinde hendekler belediye araçlarıyla kapatıldı, barikatlar kaldırıldı. Ancak 14 Ocak 2015 günü polis kurşunuyla katledilen 12 yaşındaki Nihat Kazanhan ile birlikte süreç tekrar geriye döndü. Hendekler yeniden kazıldı, barikatlar yeniden kuruldu. Kısa bir süre sonra da özyönetimlerin ilan edilmesi süreci başladı. Bu gelişme giderek öz yönetim direnişleri adı verilen binlerce insanın yaşamını yitirdiği süreci tetikledi. Tüm girişimlere rağmen bu çatışmaların önü alınamadı. Söz konusu dönemde çözüm süreci de sonlandığı için çatışmalar giderek şiddetlendi.

15 Temmuz’dan sonra Nihat Kazanhan’ın katledilmesinin sorumluluğu Gülen Cemaati periferindeki polislere yüklendi. Özdağ’ın itirafıyla, bu işin Cemaat’in boyunu aştığı, o dönem devlet içinde resmi bir sorumluluğu olmayan Soylu’nun da içinde bulunduğu bir ekip tarafından organize edildiği anlaşılıyor. Belli ki Soylu, MGK’de kararlaştırılan ‘Çökertme Planı’nın uygulanmasında görevlendirilenlerden biri. Bunları itiraf eden Özdağ’ın da aynı yapılanma içinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunlar birbirlerini bilirler.

Peki, bunları birbirine düşüren, birilerini itirafa götüren temel etken ne?
Çok açık! Planladıkları soykırım politikasını yaşama geçirmeleri için direnişi kırmaları lazımdı. Özyönetim direnişlerinde binlerce insanı katlettiler. Cizre’de insanları bodrumlarda diri diri yaktılar. Belki özyönetim direnişlerini kırdılar ancak direnişi bir bütün olarak sonlandıramadılar. Düşenler yeniden ayağa kalkmayı başardılar. Örgütlülüğü canlı tuttular. Onca siyasetçinin zindanlara atılmasına, birçok politik aktörün siyaset dışı bırakılmasına rağmen toplum her seferinde içinden yeni önderler çıkarabildi ve kendini toparlamayı başardı.

İşgal saldırılarında da istedikleri sonucu alamadılar. Rojava’da, Şengal’de, Güney Kürdistan’da savaşı en kuralsız biçimiyle yürütmelerine, yasaklanmış silahlar kullanmalarına rağmen Kürt gençlerinin yürekleriyle kurduğu bedeli ağır barikatlar, işgalcilerin hedeflerini yaşama geçirmelerini engelledi.

Hal böyle olunca suç ortakları bu kez kendi bekalarının hesabına düştüler. Çeteleştiler. Uyuşturucu ticaretine, beyaz kadın tüccarlığına başladılar. Mafya ile işbirliği içine girip giderek devleti mafyalaştırdılar. Çıkar çatışmalarına girdiler. Birbirlerine düşünce de, pisliklerini itiraf etmeye, kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye başladılar.

Doğrudur. Hala itiraflarını ölçülü, kontrollü bir biçimde yapıyorlar. Ancak direniş büyüdükçe, muhalefet kararlı davrandıkça, yani yenilgileri yakınlaştıkça itirafları da büyük olacak. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Sedat Peker’in anlattıkları da, arada dile getirilen, itiraf edilen irili ufaklı diğer kirli ilişkilerde, Ümit Özdağ’ın itirafları da sözünü ettiğimiz bu sürecin parçalarıdır.

Onlar itiraf edecek, itiraf ettikçe dökülecek, döküldükçe yenilecekler. Kazananlar ise direnenler olacaktır. Bu kadar net...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.