Değişen dünyada savaşların karakteri

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • İsrail ve Türkiye Üçüncü Dünya Savaşı’nda asıl “stratejik hedeflerine” varmadan önce, biri Filistin’i, diğeri Kurdistan’ı, şimdiki kerih terimle söyleyecek olursak “etkisizleştirmeye” yelteniyor. Ardından hedefleri İran’dır.

Dünya durumu değişti. Özellikle benim gibi iki karşıt dünya sisteminin çatıştığı yıllarda siyasi harekete katılmış sosyalistler dünya durumunun değiştiğini artık farketmeli. Bir tarafta bağımlı ülkeler diğer tarafta kolonyalistler, bir tarafta sosyalist devletler diğer tarafta kapitalistler gibi “siyah ve beyaz” bir dünya yok artık.
Ne Filistin eski Filistin, ne dünya eski dünya. Geçmişte emperyalist hegemonyaya başkaldıran halkları “kim yönetirse yönetsin”, bu halkların mücadelesi, eğer onların öncüsü “devrimci demokrat” değilse “objektif” bakımdan, eğer öncü “devrimci demokrat” ise hem objektif bakımdan, hem de sübjektif bakımdan dünya devrimci sürecinin temel parçasıydı. O nedenle, örneğin Cemal Abdül Nasır, iktidarı aldığında, faşizan bir milliyetçi iken de, sonra “Arap milliyetçi sosyalizmini” benimsediği sırada da ve nihayet her Moskova ziyaretinde camiye giden bu liderin camiye gitmemeye başladığı, hatta bana Sovyetler Birliği’nde anlatıldığına göre “bilimsel sosyalizme” yanaştığı dönemde de daima desteklenmişti.
Şimdi Mısır da eski Mısır değil.
İran da, örneğin petrolü millileştiren Muhammed Musaddık’ın tüm sosyalistlerin desteklediği devlet değil artık.
Bu devletler küresel kapitalist modernitenin organik parçalarıdır. Hepsinde tekeller hakimdir. Topu birden bölgesel emperyalist karakterdedir. Başta Türkiye olmak üzere.
Böyle olunca artık “mazlum devletler” diye bir kategori kalmadı. Artık halklar ve devletler var. Bu ikisi o devlet Demokratik Cumhuriyet olmadıkça bir arada anılamaz. Halklar başka devletler bambaşkadır. Bir halkın yürüttüğü mücadelenin “emperyalizme karşı mı, yoksa rakip emperyalizmin emellerine hizmet mi ettiği” onun öncü politik ve askeri gücünün niteliğine bağlıdır. Kurdistan halkının mücadelesi PKK’nin devrimci karakterinden ötürü anti emperyalisttir, Filistin halkının mücadelesi sonuna kadar haklı olmakla birlikte, Hamas’tan ötürü emperyalistler ve bölgesel emperyalistler arası savaşın bir parçasıdır.
Hamas Gazze’de bir tür devlettir. Bu küçücük toprak parçasında yaşayan halk Hamas demek değildir. Halkın yüzde doksan dokuzu desteklese de objektif bakımdan halkın çıkarı başka, kökten dinci ve İran bölgesel emperyalizminin, dolayısı ile Rusya/Çin mihverinin müttefiki Hamas’ın çıkarları başkadır.
Demek ki, şu anda Hamas’ın İsrail’le giriştiği savaş, İsrail’in iğrenç dinci milliyetçi ve emperyalist karakterine rağmen hiçbir şekilde “anti emperyalist savaş” olarak tanımlanamaz. Üçüncü Dünya Savaşı’nın bütün tarafları gibi, İran da, onun müttefiki siyasi-askeri örgütler de emperyalist savaşın taraflarından biridir.
Buraya kadar tamam. Ancak emperyalistler arasında da “daha tehlikeli olanla”, “daha zayıf olan” ya da Marks’ın zamandında dikkate aldığı gibi, “daha gerici olanla daha demokrat olan” arasında her zaman bir ayrım yapmak gerekir. Daha önemlisi “kimin yenilgisi var olan devrimci sürecin lehine olur?” sorusu devrimci partinin strateji ve taktiği bakımından çok önemlidir. Bu konuda bu satırların yazarı olarak “hangisinin yenilgisinin devrimci sürece yarayacağı” hakkıda konuşmak bana düşmez. Bu yöndeki karar, çok yönlü enformasyona sahip olan PKK’nin vereceği karardır.
Şu anda birbirinin ikizi olan Netanyahu ile Erdoğan, birisi Gazze halkına, diğeri Rojava halkına karşı birbirinden devlet terörü bakımından hiçbir farkı olmayan savaş açmış bulunuyorlar. Şu öngörüde bulunabiliriz: İsrail ve Türkiye Üçüncü Dünya Savaşı’nda asıl “stratejik hedeflerine” varmadan önce, biri Filistin’i, diğeri Kurdistan’ı, şimdiki kerih terimle söyleyecek olursak “etkisizleştirmeye” yelteniyor. Ardından hedefleri İran’dır. Tekrar edelim: İran da içinde, bunların savaşı “emperyalist” karakterdedir. Bu savaşta Filistin halkının çıkarı objektif bakımdan hem saldırgan İsrail’e, hem de Hamas’a karşıdır. Kurdistan halkının çıkarı ise PKK’nin öncülüğünde Türk emperyalizmine ve Barzani işbirlikçiliğine karşı mücadelededir.
Türkiye ve İsrail’in İran’a karşı savaş hazırlığı, hiç kuşkusuz Kurdistan’ı şiddetle tehdit ediyor. Eğer bu savaş durdurulamazsa, ki bu hem Filistin halkının, hem İsrailli anti faşistlerin, hem de Türkiyeli barışseverlerin mücadelesiyle gerçekleşebilecektir, Kurdistan coğrafyası iki düşman kampın arasında savaş alanı olacaktır. Gözü dönmüş İsrail dinci-faşistleri böyle bir savaşta insan kaybını ve savaşın mali yükünü azaltmak için, eğer İran hala atom silahına sahip değilse, nükleer silah kullanabilir ve bu da Kurdistan dahil, bölgeye büyük felaket getirebilir.
Daha önce de hatırlattığım gibi, “ya devrim savaşı önleyecektir, ya da savaş devrime yol açacaktır.” Yeter ki, bu saptamayı yapan Lenin’in yaşadığı çağda nükleer silahların varolmadığını unutmayalım. O nedenle şimdi savaşı hem Türkiye’de, hem İsrail’de, hem de İran’da devrimle önlemek asıl seçenektir. İkincisi ise kamuoyunda nükleer silahların kullanılmasına karşı güçlü bir hareket yaratmaktır. Eğer bu hareket nükleer çılgınlığı önlerse, bilelim ki, emperyalist ve bölgesel emperyalist güçler arasındaki savaşların şafağı devrim olacaktır. Elbette birkaç hafta ya da ay içinde değil.  
Burada, dünyanın dört tarafındaki bilimcileri, barış aktivisti yazar ve sanatçıları Başkan Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için birleştiren Kurdistan diplomasisinin rolüne değinmek gerekir. Bu diplomasi Netenyahu ve Erdoğan’ın emperyalist nükleer maceracılığının önünü kesebilir. Avrupa ve dünya halklarını Filistin ve Kurdistan halklarıyla dayanışmaya yönlendirebilir. O nedenle özellikle Avrupa’daki diplomasi ve dayanışma hareketini Konfederalist bir siyasi harekete dönüştürmenin zamanıdır.

Not: Geçtiğimiz Pazartesi günü Sözün Özü programında ve Çarşamba günü gazetemizdeki yazıda, çok ciddi “tarih” hataları yaptım. Bu hatalar temelinde özünde doğru olan tezlerimi kendi elimle zayıflattım. Bundan ötürü izleyicilerden ve okurlardan özür dilerim.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.