Demokratik Cumhuriyet’e ulaşmanın yol haritası-1

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Eğer Yeşil Sol Parti’nin programatik yol haritası zenginleştirilmek isteniyorsa, bence Demokratik Cumhuriyet’e terminolojik katkı yapmak yerine Demokratik Cumhuriyet’e “nasıl” ulaşılacağı hususunda yoğunlaşmak yararlı olur diye düşünmekteyim.

Ben de içinde, vaktiyle komünistler ve sosyalistler, kendimizi sosyal devrimin öncüleri, Kürt “milli” hareketini de Dr. Kıvılcımlı’nın tabiriyle devrimin “yedek gücü” sayardık. Bu anlayış büyük ölçüde yaygınlığını gidermiş olmakla birlikte, hala hepimizin bilinç altında varlığını kimisinde hissedilir, kimisinde hissedilmez ölçülerde yaşıyor.

O nedenle benim gibiler Kürt Özgürlük Hareketi'nin sosyal tabanı hakkında kesinleşmiş bir hükme varmış olsalar da, adeta irademiz dışında Kürt Özgürlük Hareketi’ni “sosyalistleştirme” arzumuzu bir türlü gemleyemiyoruz. Kürt işçilerine ve emekçilerine “dışarıdan bilinç” kazandırma dediğimiz Leninci ilkeye hala dört elle sarılıyoruz.

Bu çok anlamsız bir arzudur. Çünkü biz Kürt halkını “sosyal-sınıfsal eksene” kavuşturmak isterken, aslında Kürt halkı bizim “sınıf eksensiz kalmış hareketimize, rüyamızda bile görmediğimiz “sosyal ve sınıfsal ekseni” vermiş bulunuyor. Metropollerdeki devrimci sendikalara bakıyorum; üyelerinin çoğunluğunu Kürt işçilerinin oluşturduğunu görüyorum. İnşaatlarda onlar çalışıyor. Geçici tarım işçileri onlar ve yollarda trafik canavarına kurban oluyorlar. 1 Mayıslara bakıyorum; bizim kızıl bayrağımız Kürt’ün “sarı ve yeşil” rengiyle iç içe geçmiş, Newroz kitlesi 1 Mayıs kitlesi halinde alanlarda.

Yani Kürt’ü “eğitmek” bizler için artık beyhude bir uğraş. Şimdi önümüzde yalnız Türkiye’nin değil, tüm Ortadoğu’nun ve hatta Avrupa’nın en bilinçli ve örgütlü işçi ve emekçileri olan Kürt halkından öğreneceğimiz çok şey duruyor.

Hiç kuşkusuz her devrimci, etnik kimliği ne olursa olsun, Kürt Özgürlük Hareketi'nin omurgasını oluşturduğu legal partilerde kendi görüşlerini, Kürt halkına öğretmenlik yapmak gibi kendini beğenmiş bir tavırla değil de, açıkça dile getiriyor. Onların amacı hareketi güçlendirmektir. Bu amaçla eksik ya da yanlış bulduklarını samimiyetle dile getiriyorlar. Ekonomik krizin yeni kitleleri demokratik muhalefet saflarına katacağından hareketle Kürt halkının işçilerini ve emekçilerini sınıf mücadelesinde yeni yollar ve araçlar yaratarak seferber etme görevini vurgulamalarına elbette katılıyorum.

Önümüzde bir örnek var. HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü geçen gün Yeni Yaşam Gazetesi’nde yazdığı bir yazıda, Yeşil Sol Parti Konferansı’nın “Demokratik Cumhuriyet” başlığı altındaki kararına eleştirel bir “katkı” yaptı. “Demokratik Cumhuriyet” kavramını “Demokratik sosyal cumhuriyet” şeklinde değiştirilmesini önerdi. Önerisi meşrudur, niyeti özellikle metropollerdeki işçi sınıfına partinin daha güçlü hitap etmesini sağlamaktır, ama bana sorarsanız bunu "terimsel" eklemeyle yapmak yanlıştır.

Demokratik Cumhuriyet kavramını YSP icat etmedi. Bu kavram, büyük paradigmasal değişim sürecinde Öcalan tarafından formüle edildi. Öcalan formüle ettiği için kavramın “dokunulmaz” olduğunu söyleyecek değilim. Öcalan’ın kendisi kendi kavramlarına defalarca dokunmuştur. Bu kavramın, abartarak söyleyeyim “dokunulmazlığı” milyonlarca halk tarafından faşizmi hedef alan bir devrimci slogan haline gelmiş olmasındandır.

Halk bu kavrama Kürkçü’nün yapmayı önerdiği “sosyal” kavramının Demokratik Cumhuriyet kavramının içeriğinde “mündemiç” yani içerilmiş olduğunu elbette biliyor. Kendisi “sosyal” bir güçtür çünkü. Ama aynı halk Demokratik Cumhuriyet’in sosyal içeriğinin ötesini de biliyor. Demokratik Cumhuriyet dendiği zaman, bunun içinde “kadın ve cinsiyet özgürlükçülüğünün, demokratik ulusçuluğun, ekolojik savunmanın, ‘dünyada barış”çılığın ve "konfederalizmin” olduğunu da biliyor. Eğer iş Demokratik Cumhuriyet kavramını “mükemmel” bir formül haline getirmek için “eklerle” zenginleştirmeye varırsa, karşımıza Kurtalan ekspresi gibi bir “slogan” ya da “karar başlığı” çıkar. Ağaca bakan insan, “ağaç” kavramının büyük bir soyutlama olduğunu anlamayıp, onu anlatmak için ağacı tarif etmeyi esas alsaydı, “üç metre boyunda, elli santim çaplı, yirmibeş dallı, namütenahi yeşil yapraklı, ikişer sapa asılı kırmızı ve bol ‘b’ vitaminli meyveye sahip ağaç” diye konuşsaydı, kesinlikle çok “somut” konuşmuş olurdu, ama bilimsel açıdan “boş konuşmuş” olurdu. Ormandaki ağaçları bu anlayışla anlatmaya kalksa, sedirdi, kayındı, çamdı, çınardı filan derken, ormanı anlatmaya ömrü yetmezdi. Orman nedir? Çok sayıda ağaçtan meydana gelen bir bitki örtüsüdür demek için o çok sayıda ağacın her birini bütün özellikleriyle tarif etmeye kalkan kişi ormanda yolunu sonsuza kadar kaybederdi.

Demek istediğim şu: Bizim neslimiz “terimsel” ayrışmaların acısını çok çekti. Şimdi “demokratik cumhuriyet” diyenimizle, “sosyal demokratik cumhuriyet” diyenlerimiz bir tartışma çukuruna yuvarlanırsa yanarım. Yazık olur.  Demokratik Cumhuriyet kavramına “içeriği” biz, hatta “ordusuz generaller” olarak hepimiz değil, Kurdistan ve Türkiye emekçilerinin ordusu, “konfederal devrimci süreç” boyunca yapacağı mücadelelerle verecektir. Vermiştir de.

Eğer Yeşil Sol Parti’nin programatik yol haritası zenginleştirilmek isteniyorsa, bence Demokratik Cumhuriyet’e terminolojik katkı yapmak yerine Demokratik Cumhuriyet’e “nasıl” ulaşılacağı hususunda yoğunlaşmak yararlı olur diye düşünmekteyim.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.