Demokratik topluma komünlerle yürümek

Forum Haberleri —

Dayanışma-Komün/foto:freepik

Dayanışma-Komün/foto:freepik

 

  • Komün önerisinin özünde “insan kalmakta ısrar” var. Çünkü alternatif bir yaşam için başka yol da görünmüyor. Birbirini aldatan, yardımlaşmayan, düşeni kaldırmayan, acıları ve sevinçleri paylaşmayan sürülerden oluşan modern köleci sisteme karşı çıkılıyor.

HÜSNÜ ÇAVUŞ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın komünleşmedeki ısrarını anlamak için, bir yazar olarak savunmalarına bakma ihtiyacı duydum ve “Doğal toplum”a değindiği bölümlerde bunun izlerini bulduğumda, bundaki ısrarını da anlamış oldum. Aslında “Öcalan’ı anladım” demek büyük bir iddia olur. Anlamaya çalışıyorum cümlesi daha gerçekçidir. Bu yazıda da anlayabildiğim kadarına değineceğim.

"Öcalan" soyadının “intikam alan” anlamına gelmesiyle komün arasındaki tarihsel bütünleşme dikkatimi çekmişti. Bu özellik diyalektiğe de uygundu. İntikam almayı, duygusallığa dayalı anlık bir tepki olarak ele almıyordu. Sistemin her boyuttaki saldırısına o boyutlarda örgütlenerek karşılık veriyor. İşte komün örgütlenmesindeki ısrarı da bu anlayışa dayanıyor. Bunu aynı zamanda, onbinlerce yıldan gelen komünarların emeklerine saygının bir gereği ve sorumluluğu olarak görmektedir.

Komün, insan kalmakta ısrardır

Mirası yaşatmak onun içinde sınırlı kalmakla değil, bugünün koşullarında duyulan ihtiyaca cevap verecek tarzda değiştirip dönüştürmekle olabilir. Kürt Halk Önderi Öcalan’da dün-bugün-yarın diyalektiğinin tarihte an’ı ve an’daki tarihi görmesiyle doğrudan bağlantılı olduğu çok açık. Komünü, ahlaki- politik ve ekonomik temelde kurulan ortaklık olarak değerlendirmektedir. Kapitalist Modernite’nin yerleştirdiği bireyci, cinsiyetçi, endüstriyalist devletçi ve anti ekolojik toplum dışılığının inşasına karşı, Demokratik Modernite’nin ahlaki politik sistemini önermesi de yine komünarlara bağlılığını göstermektedir. Çünkü şahsi çıkarlar öne çıkmış, komünal yaşam çekici gelmemeye başlamış, ekolojik denge bozulmuş, kadın özgürlük alanlarını kaybetmiş, halkın kendi sorunlarına çözüm bulma işi olan politika, toplumun elinden alınarak iktidarın ayrıcalıklı makamı yapılmış. Yani toplumsal hakikat derin yaralar almış. İşte Kürt Halk Önderi Öcalan savunmalarıyla ve bunların inşa edilmesiyle, tarihsel olarak intikam almış oluyor. O’nun intikam alma tarzı da böyle gerçekleşiyor. Elbetteki bunun için de yetersiz yoldaşlığın olmaması gerekiyor. Buradan da anlaşılıyor ki, intikam almanın içe ve dışa dönük iki boyutu bulunuyor.

Komün önerisinin özünde “insan kalmakta ısrar” var. Çünkü alternatif bir yaşam için başka yol da görünmüyor. Birbirini aldatan, yardımlaşmayan, düşeni kaldırmayan, acıları ve sevinçleri paylaşmayan sürülerden oluşan modern köleci sisteme karşı çıkılıyor. Buna karşı ise komün, meclis, kooperatif, akademi vb. kurumlaşmalara dayalı örgütlü bir toplumun kapitalist sisteme alternatif bir yaşam olarak inşa edilmesi, bitmemiş bir anti-tez olarak sunuluyor.. 

Yani spor, engelliler, çevreciler, sağlık, vakıf, kooperatif, eğitim, inançlar ve bütün kültürel boyutlarda kurulması gereken ortak yaşam örgütlülüğü isteniyor. Dayanışma ve paylaşma esasına dayanan kolektif bir yaşam, özgürleşme ve toplumsallığın ifadesi olan politikleşmiş toplumun eko-ekonomi esaslı güzel ve güvenli bir yaşam, cennetin de diğer bir adı oluyor. Çünkü burada söz, yetki, karar ve uygulama halkta oluyor. Devletin alanı halkın örgütlü gücüyle daraltılarak, halkın özgürlük alanı genişletiliyor. Devlet demokratik dönüşüme uğratıldığı kadar toplum da özgürleşmiş oluyor. İşte kurulacak olan komünler, meclisler, kooperatifler, aileler, akademi ve diğer bütün inşalar gibi her birimin bu anlayışa göre örgütlenmesi, Öcalan’ın demokratik, eko-ekonomik ve kadın özgürlükçü paradigmasının örgütlenme tarz ve anlayışı olarak belirtiliyor.

Bu ahlaki politik anlayışı yaşamsal kılmak için devletten izin alınmasına gerek duyulmuyor. Çünkü bu insan kalabilmenin bir gereği olarak görülüyor. Tabii ki komünler aynı zamanda birer direniş birimleri olarak da görülüyor. Yani öz savunma birimleri oluyor.

Bu bir hayal değil. Zor ama imkansız da değil. Eğer halkın kendi sorunlarını çözme işi olan politika, halktan çalınıp egemenlerin elinde bir aldatma aracına dönüştürülmüşse. Politikayı sadece devlet görevlileri yapabilirmiş gibi, halk dışlanmışsa, halkın seçtiği vekil halka yabancılaşır ve memnun kalmadığı vekilini geri çağıramıyor, görevden alamıyorsa, devlet halkın kendi seçtiği vekiline müdahale etmesini engelleyerek, halka değil devlete hizmet eden vekil haline getiriyorsa Önder Öcalan’ın önerdiği alternatif sistem de bir haktır. İşte halkın öz örgütlülüğü olan komün ve meclis örgütlenmeleri aynı zamanda, dolgun maaş ve diğer olanaklarla devlete bağlanma çöplüğüne karşı da bir müdahaledir.

En alttan en üste kadar komün işleyişi

Yine Kürt Halk Önderi Öcalan’ın paradigmasıdan anlayabildiğim kadarıyla, bir işi çözmek için geçici komünlerde kurulabilir. Görevini tamamladıktan sonra da dağıtılabilir.

Bir yerde meclis yoksa orada toplumsal ihtiyaçlara göre dış ilişki ve diplomasi, eğitim, kültür, inançlar, gençlik, kadın gibi hangi boyutlara ihtiyaç varsa o boyutlarda da komünler kurulabiliyor. Bunlar seçimle gelmiş eşbaşkanlarını boyut temsilcileriyle birlikte meclise gönderilebiliyor. Bu böyle devam ederek, bütün komünler en üstte Kürdistan (veya bulunduğu ülkenin adıyla) “Demokratik Komünler Birliği''nde ortak iradeyi oluşturuyor. Bütün komünler, en üstteki ortak iradeyi temsil eden Komünler Birliği ile koordineli hareket ediyor. Dört parça Kürdistan, Ortadoğu, Avrupa ve dünya halklarına önerilen demokratik bir model oluyor.

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın savunmalarından anladığım kadarıyla bütün komünler halkın ihtiyaçlarına göre kuruluyor. Bir yaşam alanında sağlık, eğitim, engelliler, ekoloji, spor, kültür gibi ihtiyaca göre daha farklı komünler kurulabiliyor. Bu komünlerde gençlik, kadın ve inançlar da özgün yapılarının temsilcileriyle yer alabiliyor. Herkes kendi özgün çalışmasını da yürütmeye devam edebiliyor. Komün bileşenleri kendi sözcüleriyle meclise katılarak, bir üst temsiliyete de ulaşabilir. Bu giderek şehir ve ülke çatı örgütlenmesi olan “Demokratik Komünler Birliği''nde kendini temsil ediyor. Alttaki en küçük komünler üstteki daha geniş yapıyla/birimle koordinasyon içinde bütünlüklü bir çalışma yürütebiliyor.

Tabii bütün bunların olabilmesi için erkek egemen anlayışın aşılması da zorunlu görülüyor. Bu başarılamaz ise, mitoloji, felsefe, din, bilim, etik, estetik gibi hiç bir alanda toplumsal aydınlama ve toplumsal hakikat gelişemeyeceği gibi, komünal örgütlenmenin de başarılı olamayacağı öngörülüyor. Bunun başarısı için kadının inşacı ve öncü gençliğin de “akıcı, dinamik ve özgürlükçü ruhu”nun harekete geçmesi gerekli görülüyor. Başka türlü ne dogmatizm ne de erkek egemen anlayışın aşılamayacağı vurgulanıyor

Komünün boyutlarının toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel olmak üzere çok yönlü olduğu vurgulanıyor. “Toplumsal boyut, komünün bireyler arasındaki ilişkileri ve toplumsal dayanışmayı içerirken, ekonomik boyut, komünün üretim, dağıtım ve tüketimdeki rolünü vurguluyor. Politik boyut, komünün karar alma süreçlerine ve yönetim yapısına odaklanırken, kültürel boyut komünün değerler, normlar ve gelenekleri” açısından ele alınıyor. Komünün özellikleri arasında eşitlik, özgürlük, adalet, dayanışma ve katılımcılık gibi ilkeleri bulunuyor.

Komün-devlet ilişkilerinde özsavunma

Demokratik ulus programı kritik bir boyut olarak ortaya çıkıyor. Bu ilişki komünün özerkliğini, özyönetimini ve toplumsal katılımını korurken, aynı zamanda devletin rolü ve fonksiyonlarının yeniden tanımlanmasını içeriyor.

Yani Kapitalist Modernite’ye karşı Demokratik Modernite savunuluyor. Bunun örgütlenmesi de komünler, meclisler, kooperatifler ve akademilerle oluyor. Özsavunması olan özgür yaşam böyle inşa ediliyor. Bunun öncülüğünü ise, kadın ve gençlik yapıyor.

Bu yeni dönemin yol haritasının da üç sacayağı bulunuyor.

1. “Özgürlük Hareketi’nin yeniden yapılandırılması.

2. Kürt ulusal birliğinin demokratik ulus anlayışına göre sağlanması.

3. Bütün ezilenlerin demokratik toplum sosyalizmini esas alan yeni bir enternasyonal örgütlenmesinin sağlanması.

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın, yaşanmakta olan barış ve demokratik toplumu inşa modelinin hukuki ve siyasi olarak tanınmasını sağlamaya çalıştığını görmekteyiz. Bunun için devrimci halk savaşı stratejisi yerine, silahlı güçlerin yeniden düzenlenmesiyle demokratik siyaset stratejisini temel mücadele stratejisi olarak esas alıyor. (Silahlı mücadelenin durdurulması da bununla bağlantılı.) Bunun olabilmesi için “devletin kürt halkının kendini örgütleme hakkını yasal olarak tanıması; garantiye alınması gerekir” diyor. Bunu sağlama mücadelesinin taktiğini hukuk ve öz savunma olarak belirtirken, müzakerelerin düzeyine göre de özsavunmanın biçiminin şekilleneceğini vurguluyor. Hava ve su kadar gerekli olan Kürt varlığına ve değerlerine yönelik saldırılara karşı ise, özsavunmanın vazgeçilmez olduğunun altını çiziyor.

Demek ki, dönemin zihniyeti yani düşüncesi, teorisi ve anlamı demokratik modernite olmaktadır.

“Pratik programı demokratik ulus/toplum, stratejisi demokratik siyaset, taktiği ise hukuk ve öz-savunma” olmaktadır.

Paradigmanın yükümlü kıldığı iki görev var

Bu paradigmanın gerçekleşebilmesi için iki görev daha belirtilmektedir:

1- “Demokratik ulus perspektifiyle Kürt Ulusal Kongresi’ni yapmak. Dört parça Kürdistan’da ulusal özsavunma ve ulusal-ortak hukuk mekanizmasını garantilemektir. Bunun perspektifi ve çerçevesi Rojava’da yapılan Ulusal Birlik Konferansı’nda verilmiştir.”

2- Diğer bir görev ise, “paradigmamızı pratik bir çözüm modeli olarak, uluslararası düzlemde yaygınlaştırıp örgütlemek. Kapitalist sistemin ulus devletine alternatif olan demokratik ulus modelinin yani demokratik toplum sosyalizminin enternasyonal çatı örgütlenmesini oluşturmaktır.”

Bunun için, sisteme karşı olan herkesle bunu tartışmak, komünal enternasyonal bir mücadele ağını inşa etme çalışmasının yürütülmekte olduğu ve konfederalizmin bölge için mutlak bir ihtiyaç olduğu vurgulanmakta, enternasyonal ölçekte de bir çözüm tezi olduğu belirtilmektedir.

PKK mirasının demokratik siyaset stratejisinde hukuki bir nitelik kazanması hedeflenmekte olup, müzakerelerle anti demokratik yasaların kaldırılması ve hukuk alanındaki reformlar için mücadeleye ağırlık verileceği anlaşılmaktadır. Tabii bunun yıllara yayılarak oyalama ve tasfiye yoluna gidilmemesi için de devlet uyarılmaktadır. Aksi durumda “çatışmalı ortam ister istemez kaldığı yerden devam edecek” denilmektedir. Bağlantılı olarak fesih kararının teslimiyet anlamına gelmediği yani öz savunmadan vazgeçilmeyeceği de kararlılıkla belirtilmektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.