Devlet, kanunlarına uymuyor

  • Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsakları açlık grevi eylemi 41. gününde devam ediyor. ÖHD Urfa Şubesi Başkanı Ali Aslan, tutsakların, imtiyaz değil, mevcut kanunların uygulanmasını talep ettiğini söyledi.

İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 21 yıldır tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde ağır bir tecrit var. Öcalan’ın avukatları Newroz Uysal, Faik Özgür Erol, Cengiz Yürekli ve Mazlum Dinç, müvekkilleriyle bugün görüşmek için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Avukatlarından Rezan Sarıca ve Nevroz Uysal, müvekkilleriyle 8 yıl aradan sonra 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde görüşebilmişti. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, 23 Eylül’de Öcalan’a yönelik 6 aylık avukat görüş yasağı getirdiğini bildirmişti. Aynı şekilde verilen disiplin cezaları da aile görüş yasağına gerekçe yapılıyor. 27 Ağuştos’tan beri İmralı’dan hiçbir bilgi/haber alınamıyor.

Bunun üzerine Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsaklar, tecridin kaldırılması için 27 Kasım’da süresiz-dönüşümlü açlık grevine başladı. Açlık grevi, 41. gününde devam ediyor.

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Urfa Şubesi Başkanı Av. Ali Aslan, daha önceki açlık grevi eylemlerini hatırlatarak, eylemdeki tutsakların, Türkiye hukukunda infaza ilişkin mevcut kanunların uygulanması ve Öcalan’a uygulanan tecridin son bulmasını istediklerinin altını çizdi. Aslan, “Talepler uç ya da karşılanmayacak talepler değil. Kişiye özel bir düzenleme talep etmiyorlar. Talepleri, Türkiye hukukunda infaza ilişkin mevcut kanunların uygulanmasıdır” dedi. 

Tutsakları açlık grevi yapmaya iten koşullar üzerinde duran Aslan, “Cezaevinde tutuklu olan bir insanın hak ihlallerine karşı yapacakları sınırlıdır. Son çare olarak bedenini açlığa yatırır. Yani kimse bedenini ölüme yatırmaz. Anayasa Mahkemesi’nin daha önce verdiği bir kararla da açlık grevi eyleminin ‘ifade özgürlüğü’ olduğuna hükmedildi. Dolayısıyla bir tutuklunun açlık grevine girmesi suç değil, hak talebidir” şeklinde konuştu.  URFA

 

Yılın son üç ayı da ihlallerle tamamlandı

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, Marmara Bölgesi Hapishaneleri 3 Aylık Hak İhlalleri Raporu’nu yayımladı.

2020’nin Ekim, Kasım ve Aralık aylarında Marmara Bölgesi’nde bulunan Edirne F Tipi, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi, Tekirdağ 1 Nolu T Tipi, Tekirdağ 2 Nolu T Tipi, Silivri 5 Nolu L Tipi, Silivri 1 Nolu Kapalı, Bakırköy Kadın, Metris R Tipi, Maltepe 1 Nolu L Tipi, Gebze Kadın, Kandıra 1 Nolu F Tipi, Kandıra 2 Nolu F Tipi, Düzce D Tipi ve Bolu F Tipi Hapishanelerindeki hak ihlallerini kapsayan raporda istatistiki verilerin yanında bu verilerden çıkan sonuçlara da yer verildi.

Çıplak arama

Raporda “İşkence ve Kötü Muamele, Tecrit, Sağlık Hakkı, Haberleşme Hakkı, Savunma Hakkı, Diğer İhlaller ve Açlık Grevleri” başlıklarında yüzlerce vaka ve başvuru incelendi. Salgın süreci bahane edilerek tutsakların en temel insan haklarının dahi askıya alındığı belirtilen raporda, tecridin en üst seviyeye çıkarıldığı ifade edildi. Son dönemlerde muhaliflere yönelik artan baskılar nedeniyle tutuklamaların daha da arttığı ve mevcudun kapasitenin çok üzerine çıktığı belirtilen raporda, “Bununla doğru orantılı olarak hak ihlalleri de arttı. Bu ihlallerin başında ise işkence yasağının ihlali gelmektedir. Son günlerde basında da geniş bir şekilde yer bulan çıplak arama bunun bir örneğidir. Çıplak arama işkencedir. AİHM, hapishanelerde yapılan çıplak aramalara ilişkin başvuruları işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen İHAS 3. madde bağlamında değerlendirmektedir. Buna rağmen çıplak aramanın yaygın bir uygulama olduğu tespit edilmiştir” ifadeleri kullanıldı.

Görüş hakkı ihlal ediliyor

Tutsakların görüş haklarına değinilen raporda “Mahpusların açık görüşlerinin yaptırılmaması pandemi koşullarında anlaşılabilir olsa da kapalı görüşlerde kişi sınırlaması uygulanmasının, 40 dakikalık açık görüşlerin yerine sadece 10 dakikalık ek telefon hakkı tanınmasının ve bu telefon hakkının da açık/kapalı görüş yapılabilecek kişilerle değil de sadece telefon numarası verilen kişi ile sınırlı tutulması mahpusların aile ve özel hayatına saygı hakkını ihlal etmesidir. Her ne kadar pandeminin ilk zamanları mahpusların aileleri ile görüntülü konuşmalarına imkan sağlanacağı belirtilmişse de gelinen aşamada buna dair hiçbir adım atılmamıştır” denildi.

Kürtçeye özel yasak

İletişim hakkının ihlalinin de ele alındığı raporda, kitap kısıtlamaları ile dergi ve gazetelere getirilen yasaklar nedeniyle ifade özgürlüğünün gasp edildiği kaydedildi. Raporda gazete ve dergi gibi yayınların keyfi olarak yasaklandığı belirtilerek “Özellikle muhalif gazete ve dergilere getirilen bu yasaklamalar sadece mahpusların bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünü ihlal etmekle kalmamakta, muhalif basına uygulanan sansürün de bir göstergesi olmaktadır. Mahpusların uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve haberleşme hakkından kanunlara uygun olarak faydalanabilmeleri için kitaplara getirilen sınırlamalar ile gazete ve dergilere getirilen yasaklara son verilmeli, mahpusların ifade özgürlüğü ve haberleşme haklarına yönelik ihlaller durdurulmalıdır. Son dönemlerde daha da artan mektup engellemeleri ve mektupların kaybedilmesi mahpusların aile ve özel hayatlarına saygı hakkı ile haberleşme haklarını ihlal ettiği gibi mahpuslar üzerindeki tecriti de arttırmaktadır” denildi. Raporda, Kürtçeye dönük ayrıca bir yasaklamanın olduğu da belirtildi. Rapora göre Kürtçe mektupların gönderilmemesi ya da  gelen Kürtçe mektupların engellenmesi, dışarıda Kürtçeye yönelik süren ayrımcılığın devamını gösteriyor.

Sağlık hakkı hak getire

Raporda ayrıca salgın sonrası tedavi ve sağlık hakkı üzerinde yaşanan hak ihlallerinde artış olduğu belirtildi. Hapishanelerde yüzlercesi ağır olmak üzere binlerce hasta tutsağın olduğu hatırlatılan raporda, şu ayrıntılara yer verildi: “Hastane dönüşleri uygulanan 14 gülük karantina süresinin koşulları nedeniyle mahpuslar hastaneye gitmek istememektedir. Zaten hasta ya da tek başına kalamayacak durumda olan mahpuslar karantina hücrelerinde çok kötü koşullarda kalmak zorunda bırakılıyor. Bazı hapishanelerde 20-30 kişi aynı karantina koğuşunda kalırken bazı hapishanelerde tek başına temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak mahpuslar tek başına tutuluyor. Oysa devlet, mahpusların beslenme, bakım, sağlık hizmeti gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür.”

Tecrit kaldırılsın

Türk cezaevlerinde 27 Kasım’dan beri süren açlık grevine dikkat çekilen raporda, şunlar ifade edildi: ”Var olan yasaların uygulanarak Abdullah Öcalan üzerindeki hukuka aykırı tecridin son bulması, Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşmesinin sağlanması talep ediliyor. Bu dönemde açlık grevlerinin sürmesi halinde geri dönülemez nitelikte ağır sonuçlar doğuracağı ortadadır. Salgın koşulları dolayısıyla açlık grevinin, daha önceki eylemlerden daha fazla risk barındırdı açıktır. Bu sebeple mahpuslar daha fazla hak ihlaline uğramadan; herhangi bir yaşam hakkı ihlali olmadan açlık grevlerinin son bulması için Öcalan’a uygulanan hukuka aykırı tecridin kaldırılması ve hapishanelerdeki hak ihlallerine derhal son verilmesi gerekir.”

MIHEME PORGEBOL - İSTANBUL

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.