Diktatörün depremdeki ruh hali

Forum Haberleri —

Deprem

Deprem

  • Erdoğan’ın sadece bir iki gün içerisinde yaptığı hareketler onun dış ve iç siyaseteki 'başarısını' özetleyecek bir durum haline geldiği, artık kimsenin bir şey söylemeye cesaret edemediği bir iklim yarattı. 

PROF. DR. ABDULİLLAH POLAT

Milli felaketler bir ülke liderinin geleceğini dahi etkileyebilecek büyüklükte kalıcı izler bırakabiliyor.

1995 yılındaki Oklahoma bombalamasına eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın kurbanlara sarılarak verdiği yanıt, görev süresinin uzamasını sağlamıştı. Çin Başbakanı Wen Jiabao'nun 2008 Siçuan depremini ele alış şekli popülerliğini artırmıştı.

Bu örneklerin tersine, Recep Tayyip Erdoğan kızgın olan yastaki toplumun ruh halini anlayamıyor ve anlayacağı da yok gibi. Geliştirdiği tek adam rejimiyle ortaya çıkan acizliğin bu tahribatın mağdurlarda binlerce travmaları doğuracağını da hesaplaması gerekiyor.

Narsist kelimesi olmadan Erdoğan veya Putin gibilerine yönelik neredeyse hiçbir eleştiri yapılamaz. Popüler patolojileştirmeye, hobi psikologlarının yanı sıra gerçek psikiyatristler de katılır. Ancak bu, nadiren gerçeğin hakkını verir ve aynı zamanda bir risk de taşır.

Psikiyatri her zaman zamanın ruhuna bağlıdır.

Akıl hastalıkları, özellikle kişilik bozuklukları, her zaman sosyal ve kültürel bir bağlamda görülmelidir. Psikiyatri, önemli ölçüde zamanın ruhu tarafından şekillendirilen hastalıklarla muhtemelen diğer tüm tıp disiplinlerinden daha fazla ilgilenmektedir. Bu da hakim olan fikir ve görüşlerle tanımlanır. Bunların doğru mu yoksa tamamen yanlış mı olduğunu sadece zaman gösterecek.

Aydınlanma değerleri ve gerçekler ciddi bir rönesansa muhtaçtır. Kanserli bir tümör kesinlikle bir gerçektir, ancak çoğu durumda bunun bir kişilik bozukluğu için de geçerli olup olmadığı oldukça şüphelidir. Özellikle teşhis uzaktan yapıldığında. Hele histerik medya çağında, bu tür yorum oyunları ve psikopatlıklar pek işe yaramıyor. Bunu yapmamalıyız.

Medya tasvirine dayalı bir ruhsal bozukluk teşhisi, çoğu psikiyatrist ve psikolog tarafından hoş karşılanmaz veya en azından şüpheyle bakılır. Ancak bir çok psikiyatrist ve psikologlarda dahil olmak üzere bazı insanlar görünüşe göre bu cazibeye karşı koyamıyor.

Teşhisten ne çıkar?

Putin hakkında şöyle deniyor: “Karakter özellikleri antisosyal. Eski KGB adamı yaşlandıkça spor yapıyor (judo, güreş) ​​ve yarı çıplak fotoğraflanmayı seviyor. O bir gizli ajandı ve sır tutmayı öğrendi.” Bunu aklımıza bile getirmezdik. Tüm klişeleri yerine getirdi. George W. Bush'un, CIA’nin kıdemli başkanı olması medyada pek yer bulamamıştı. Gerçek şu ki Putin, Vladivostok'tan Vancouver'a ortak bir güvenlik alanıyla çok kutuplu dünyaya ilk hitap edenlerden biriydi.

Psikiyatristlere göre Putin ve Erdoğan'da tehditkar bir narsisizm var ve bu gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Siyasi makamlara aday olan herkes hakkında bir tür tıbbi-psikolojik muayeneden geçmeli mi sorusunu hep sormuşuzdur. 

Peki, ünlü şahsiyetler ve onların psikopatolojileri - amatör psikiyatri ve psikoloji tarihçileri hakkında genellikle hangi spekülasyonlar yapılıyor? Örneğin; Oliver Cromwell'in (1599-1658) depresyon, histerik nöbetler, epilepsi ve ortalamanın altında yetenekten muzdarip olduğu söyleniyor. Gerçek şu ki, başarıları İngiltere'nin bir dünya gücü olarak konumunun temellerini attı.

Fransız devlet adamı Talleyrand'ın (1754-1838) kinci özellikleri olan bir nevrotik, bilinçsizce eşcinsel ve düpedüz narsist olduğu söylenir. Gerçek şu ki, bağımsız Belçika devletini kurarak sürekli askeri çatışmaları çözdü.

Otto von Bismarck (1815-1898), Berlin'deki önde gelen psikiyatrlar tarafından acil tedaviye ihtiyacı olduğu düşünülüyordu. Diğer şeylerin yanı sıra, büyüklük sanrıları, eksantrik kişilik ve antisosyal eğilimler ile mani teşhisi koydular. Gerçek şu ki, Bismarck ilk yasal emeklilik sigortasını yarattı.

Winston Churchill'in (1874-1965) alkolizm, tekrarlayan depresyon ve bazıları tarafından bipolar bozukluktan şüpheleniliyordu. Gerçek şu ki, Hitler Almanya'sına karşı kazanılan zafere önemli bir katkı yaptı.

Nikita Kruşçev (1894-1971), psikiyatristler tarafından sadece akli dengesi yerinde olmayan, asabi, ilkel ve domuz gözlü alkolik bir birey olarak algılanmıyordu. Gerçek şu ki, Stalinizasyonun kaldırılmasını o başlattı.

John F. Kennedy (1917-1963) seks takıntılı, yalancı ve hastalıklı hırslarla tüketilmiş olarak kabul edildi. Bugünün sözde uzmanları ona kesinlikle seks bağımlılığı olan narsistik kişilik bozukluğu teşhisi koyardı. Gerçek şu ki, Küba Füze Krizi sırasında soğukkanlılığını korudu ve kelimenin tam anlamıyla Sovyetler Birliği'ne sınırlarını gösterdi.

Kemal Atatürk'ün (1881-1938) alkol sorunları ve tekrarlayan depresyonu olduğu söyleniyordu. Gerçek şu ki, çok celişkili olsa da yaptıkları kararlı modernleşme reformlarıyla Türkiye'yi laik bir devlete dönüştürdü; henüz demokratik değil, ama artık totaliter de değil.

Erdoğan’ın sadece bir iki gün içerisinde yaptığı hareketler onun dış ve iç siyaseteki 'başarısını' özetleyecek bir durum haline geldiği, artık kimsenin bir şey söylemeye cesaret edemediği bir iklim yarattı. Kürtleri ve muhalifleri insanlık dışı yöntemlerle sindirmeye çalıştığı, kritik kamu görevlilerini transfer ettirdi veya işten attırdı. Hatta pazartesi günkü depremlerin ardından kendisini eleştiren vatandaşları ‘şerefsizler’ diye aşağıladı. Erdoğan’ın kronolojisi, akademik unvanı, aile yapısı hep soru işaretleriyle doludur ve baskıcı zihniyetle ayakta durmuştur. 

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin eski Başkanı Allen Frances'in "Herhangi bir şekilde uyum sağlamaya yönelik artan bir toplumsal baskı var, farklılığa karşı daha az hoşgörü var" dediği kuşkusuz hepsi eksantrik kişiliklerdi.

Erdoğan ve Putin’in ahlaki açıdan sorgulanabilir ve sorunlu kişilikler olduğu kesinlikle tartışılmaz. Psikiyatrik tedavinin bu sorunları ortadan kaldırmadığı da tartışılmaz bir gerçektir. Ayrıca, bu tür kişilikler, en azından bir olasılık varsa, eylemlerinin sorumluluğundan kısmen kurtulurlar.

2016 yılında Society for German Language tarafından yılın (olmayan)kelimesinin “postfactual” seçilmesi bir hevesle olmadı. On yıllar öncesinden, algılanan sıcaklık ve toplumun kapsamlı psikolojikleştirilmesi, nesnelliğin ötesinde, yalnızca öznel bakış açılarının söz konusu olduğu, ancak paradoksal bir şekilde sözde karşı çıkılamaz bir nesnellik iddiasıyla sunulan bir tartışma kültürüne yol açtı.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.