Dinin hakikati, iktidarın tuzakları

Dosya Haberleri —

İslamiyet

İslamiyet

  • On Emir, Medine Vesikası ve Veda Hutbesi’ni hatırlatan Hafız Ahmet Turhallı, Medine Sözleşmesi’ni örnek gösteriyor: “Medine’de yaşayan herkes için (UmmetunWahide) biz tek bir Ümmetiz maddesi yer almaktadır. Bir yerde yaşayan ve aynı değerler etrafında buluşanlar da bir Ümmettir. Vesikanın ana teması birlikte yaşam, adaleti koruma ve ortak akıl ilkeleridir.”
  • “Peygamber efendimiz Muhammed’in Sallallâhu Aleyhi ve sellem Veda Hutbesi’nde vaz ettiği değerlere bakalım: "Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. Oda sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız!”
  • “Muktedirler, yönettikleri toplumları ve onların inançlarını, peygamberlerini iktidarlarının bekasını sürdürmek için diğer inançlara ve toplumlara karşı bir silah olarak kullanmaktadırlar. Erdoğan, Ali Hamaney, DAİŞ ve onlara bağlı yüzlerce grup aynı yolda ve aynı amaç için dini kullandıkları da bir hakikat olarak karşımızda duruyor.”

İslam alemi için kutsal, Müslüman Kürt halkının da Allah’a yakınlaşmak için bir vesile kabul ettiği, Ramazan ayının ilk günü bugün. Bu ayda müminler oruç tutarak ve günahtan sakınarak “Komşusu açken tok olarak yatan kimse bizden değildir” hadisine uymaya çalışır. Ramazan ayı vesilesiyle Civaka Îslamiya Kurdistan (CÎK) Başkanı Hafız Ahmet Turhallı gazetemiz için Türk, Arap ve Fars iktidarlarının İslam’ı çıkarları için nasıl kullandığını 4 bölümden oluşan bir yazı dizisi kaleme aldı.

 

HAFIZ AHMET TURHALLI

Hayırlı ve değiştirme özelliğini kazandıran Ramazan ayımız mübarek olsun sevgi ve merhamet kaynağı olan Allah’ın adıyla…

Bu yazıyı yazmanın Ramazan ayında vahy edilen Kur’an değerlerini hatırlatmak amaçlı olduğunu sizlerle paylaşmak bana bir maneviyat bahş ediyor. Ayrıca Özgür Politika Gazetesine teşekkür ediyor, emektarlarının Ramazan’ını ve bayramlarını şimdiden kutluyorum.

Değerli okuyucular; tarihte ve günümüzde iktidarlar, dinleri kendi amaçları uğruna kullanmak için din adına hurafeler üreterek, gerçek dini özünden soyutlayarak, doğru inanca karşı suni ve menfi bir inanç sistemi oluşturdular. Bu yazı dizimizde Kur’an’ı ve elçisinin yaşam ve söylemlerini referans alarak gerçek dini anlatmayı esas alacağız.

Yazı dizimiz ve değerlendirmelerimiz bir dinler tarihi çalışması değildir. Bu konu çok kapsamlı olmakla birlikte, İslam külliyatı ve tarafsız araştırmacılar da bu duruma ilişkin birçok çalışma yapmışlardır. Unutulmamalıdır ki insanlık tarihi, aynı zamanda dinler tarihidir. İnsanoğlu tarihin hiçbir kesintisinde dini değer ve manevi değerlere sahip olmadan yaşamamıştır.

Modern kapitalist dönemin her şeyi kara delik gibi yok ettiği bu çağda dahi yerküredeki mimari yapılardan tutun şehir merkezlerinin renklerinden ve kişilerin giyim kuşamına kadar hala dinlerin etkisi vardır. Yaşamın tüm alanlarında dinlerin baskın etkileriyle karşılaşmak mümkündür.

Ortak değer ve ortak akıl

Tarih bizlere Peygamberlerin yaşamları ve davalarının yayma süreçlerinin çok çetin geçtiğini aktarırken, kutsal metin sayfaları ise onların yaşadığı acılar ile nakşedilerek, insanlığa kıssalar biçiminde anlatılmıştır. Beri taraftan insanlığın ahlaki ve vicdani olan evrensel prensiplerinin şekillenmesi için de Peygamberlerin mucizevi çabaları sonucu evrensel değerlerin tohumlarının serpildiği ise inkar edilemez bir vakadır. Ortak değer ve ortak aklın oluşması için öngörülen prensipler, nihayetinde insanlık ailesi içerisinde insanlığın ortak evrensel değerleri olarak yerkürede filizlenmeyi başarmıştır. Peygamberlerin mücadeleleri insanlık tarihinde bir ışık parıltısı, gökteki yıldızlar misali parlamış ve insanlık ailesine temel ahlaki normları katmayı da yapabilmişlerdir. Dinler; insanlığın bütününe olmasa da ağırlıklı bir kısmına vicdan kazandırmayı başarmışlardır. Günümüzün hukuk ve ahlaki kuralları, ağırlıklı bir biçimde dinlerin ve peygamberlerin insanlığa kazandırdıkları yazılı kurallar biçiminde günümüze kadar ulaşabilmişlerdir. Bu bir abartı değildir. Günümüzün evrensel ve temel hukuk beyannameleri, hala on emir, Peygamberin veda hutbesi ve Medine vesikalarındaki kurallarını aşamamıştır.

On Emir

Eski Ahit ve yeni Ahit (Tevrat ve İncil’in) temel prensipleri olan ve on emir diye bilinen değerler şu şekildedir:

Yalnızca Yehova Tanrı’ya ibadet edeceksin.

Putperestlik yapmayacaksın.

Tanrı’nın adını boş yere ağza almayacaksın.

Sebt (Cumartesi) gününü tutacaksın.

Annene ve babana saygılı olacaksın.

Adam öldürmeyeceksin.

Zina yapmayacaksın.

Çalmayacaksın.

Yalan şahitlik yapmayacaksın.

Aç gözlülük etmeyeceksin.

 

Bunun yanında bir de Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve sellem veda hutbesinde vaz ettiği değerlere bakalım: Veda Hutbesi

"Ashabım! (ARKADAŞLARIM/YOLDAŞLARIM) Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise canlarınız, mallarınız, namuslarınızda öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

"Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. Oda sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

"Ashabım! "Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faizde Abdulmuttalib'in oğlu (Amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız.

"Ashabım! "Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu İlyas bin Rabia'nın kan davasıdır.

"Ey insanlar!  "Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahtan korkmanızı tavsiye ederim.

"Ey müminler! "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah'ın kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir.

"Müminler! "Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

"Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana Arap olmayanında Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada (Allaha ve İnsanlara karşı mesuliyetini yerine getirme, sorumluluk anlayışı taşımak anlamındadır). Allah yanında en kıymetli olanınız Ondan en çok korkanınızdır. "Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse sizi Allah'ın kitabı (adaletle) idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz.

"Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba oğlunun suçu üzerine oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz. "Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız Allaha hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı haksız yere öldürmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.

"Biz tek bir Ümmetiz"

Medine Sözleşmesi'nden bir kaç madde ile İslami prensipleri yakından tanıyalım:

Bu sözleşme Yahudi Müslüman ve Müşrikler arasında Medine ahalisi arasında imzalanmıştır ve tarihimize kadar bu metin ulaşmıştır.

Müslümanların Muhacir ve Ensarlar olmak üzere Nüfus 1.500 kişidir.

Yahudilerin yekûn nüfusu 4500 kişi olarak geçmektedir.

Medine Müşrikleri olan Ews ve Hazreç kabileleri 4.500 küsürdür.

Diğer din mensupları da Medine de mevcuttur.

Bu Anlaşmanın ikinci maddesinde Medine’de yaşayan herkes için (Ummetun Wahide) biz tek bir Ümmetiz maddesi yer almaktadır.

Bu manada ümmet kavramı da farklılaşmaktadır. Bir yerde yaşayan ve aynı değerler etrafında buluşanlar da bir Ümmettir.

Vesikanın ana teması birlikte yaşam, adaleti koruma ve ortak akıl ilkeleridir. Yani Maruf ve adalettir.

Dinlerin temel prensipleri...

Bir kaç maddesini sizlerle paylaşmak istiyorum:

Medine’de yaşayan herkes eşit haklara sahip olacak ve eşit vatandaş olarak görülecek. Hiçbir topluluğun diğerlerine üstünlüğü olmayacak.

Medine’de yaşayan her topluluk kendi yaşadığı çevreden sorumlu olacak.

Yahudiler dinlerini serbest ve özgür bir şekilde yaşayacak.

Medine’deki savaştan sonra herkes kendi giderlerini karşılayacak.

Medine’ye dışarıdan saldırı gelirse, tüm topluluklar birlikte savaşacak ve şehri savunacak.

Müslümanlar, Müşrikler, Yahudiler ve diğer topluluklar barış içinde yaşayacak. Topluluklar birbirlerinin dinine örf ve adetlerine saygı gösterecek.

Medine içinde savaş yasaklanacak.

Toplum içinde tecavüzcülük ve bozgunculuk yapılmayacaktır. Böyle bir durum yaşanırsa, toplumdaki herkes birlikte cephe alacaktır.

Dinlerin temel prensipleri olarak bu maddeler ve emirler günümüze kadar ulaştıkları halde, Dinler ve Peygamberler adına bu kadar kötülük nasıl yapılmaktadır? Biz Müslümanlar içinde bulunduğumuz çürümeyi nasıl aşabiliriz? Sorusunun cevapları da bu On emir, Vesika ve veda hutbesinde anlatılmaktadır.

Ne yazıktır ki insanların dinlerin ilk çıkışı dönemlerinde yaşadıkları saadet ve huzurlu dönemler çok kısa sürmüştür. Peygamberlerin getirdikleri dinlerin içeriği boşaltılmış ortaya koydukları değerler tahrif edilmiş ve bertaraf edilmiştir. Tarihi süreçte Peygamberlerin mücadele ve toplumsal başarıları bir dönem sonra muktedirlerin iktidarı aracı haline getirilmiştir. İktidarın bu dönemki libası, daha önce karşıtları olduğu din olagelmiştir.

Peygamberleri ve getirmiş oldukları dini öğretileri yok etmek, onların arkadaş ve yoldaşlarını ortadan kaldırmak için bütün enerjilerini harcayan dönemin muktedirleri, mağlup olduklarını anladıklarında, Peygamberlere ve o dinin müminlerine istemeden ve zorunlu bir biçimde teslim olmuşlardır.

Elbise değişikliği!

Kur’an bunu o döneme ışık tutmak için şöyle anlatmıştır:

Araplar, “iman ettik” dediler. Şunu söyle: “Henüz iman kalplerinize yerleşmediğine göre, sadece boyun eğdiniz.” (Hucurat 14)

“Boyun eğmelerini sana bir iyilik yapmış gibi gösteriyorlar.” (Hucurat 17)

Dönemlerinde insanlık ve toplumlar arasında hızla filizlenen ve gün be gün gelişen yaşamı düzenleyen sistemler haline gelen dinler ve ıslah hareketleri maalesef karşıtları tarafından değişime tabi tutulmuş, kendi menfi çıkar ve iktidar anlayışlarına göre sistemleştirilmiştir.

Dinler ve dindar insanların karşısına kendi iktidarlarını pekiştirecek, paralel dinler inşa etmişlerdir. Bu uygulama tarihte olduğu gibi günümüzde din adı altında ustaca yapılmaktadır.

İbrahim, Musa, İsa, Zerdeşt, Buda, Konfüçyüs ve Muhammed (as)’ın tarihte rehberliklerini üstlendikleri hareketler, Peygamberler ve onlara gerçekten iman edenlerin fiziki yoklukları akabinde bozulma ve yozlaşmalara düçar kalmışlardır. Muktedirler, Peygamberlerin fiziki vefatlarından kısa bir dönem sonra harekete geçmiş ve tekrar eski iktidarlarına, yeni olan ve insan toplulukları tarafından büyük ölçüde kabul güren din elbisesini giyerek, yollarına devam etmiştir. Peygamberleri ve dinleri ortadan kaldırmaya çalışan bu muktedirlerin, ani bir elbise değişikliği ve taraf değiştirmelerinin bir iman işi olmadığını daha önceki Kur’an ayeti bize hatırlatmıştı.

Yakın tarih

Bu durum maddi güce karşı teslim olmak ve yeni bir iktidar için daha organize bir biçimde kaleyi içten fethetmek biçiminde muktedirler tarafından geliştirilen bir yöntem olmuştur.

Peygamberlere ve İman ehline karşı azgınca ve acımasızca vahşet uygulayanların, yenilgilerinden çok kısa bir dönem sonra iman ediyoruz sözleri ve görüntüsü ile saf değiştirdiklerini görmekteyiz. Bu durum ile Ehli imanı manipüle ederek muktedir olduklarını tarihimiz bize yeterince anlatmıştır/anlatmaktadır.

Günümüzde ve yakın tarihte yaşananlarda bu durumdan farklı değildir.

Dinler tarihi tarafsız bir biçimde analiz edildiğinde, inanan müminler için bu durumun neredeyse değiştirilemez bir kader gibi toplumların önüne konulduğu hakikati orta yerde duruyor.

Peygamberler ve onların temsil ettikleri dinleri ortadan kaldırmaya çalışan güçler ve kişiler, kısa bir dönem sonra bu dinlerin muktedirleri olmuş ve bu dinler üzerinden iktidara yükselmişlerdir. Yani insanlık tarihi sahte ve münafıkların başını çektiği din ile Peygamberlerin rehberliğini yaptığı dinler arasında kıyasıya bir mücadele olarak süre gelmiştir. Kısmen yakın tarihte ele alacağımız bu değerlendirme hem dinlerin prensip ve ölçülerini konu edinecek hem de muktedirlerin yaklaşımı değerlendirilerek, hakiki din ve iktidar dininin mücadele süreçleri karşılaştırmalı bir biçimde okurlara sunulacaktır.

Hakikat karşımızda duruyor

Muktedirler, yönettikleri toplumları ve onların inançlarını, peygamberlerini iktidarlarının bekasını sürdürmek için diğer inançlara ve toplumlara karşı bir silah olarak kullanmaktadırlar. Toplumları inançlar üzerinden dini argümanlar kullanarak, karşı karşıya getiriyor, çatıştırıyor ve düşmanlaştırıyor. Düşmanlaştırma kültürünü ise maaşlı Rahipler, Müftüler gibi sözde dini şahsiyetler üzerinden derinleştiriyor, savaştırıyor ve insani felaketlere, katliamlara yol açtığını görmekteyiz. Tarih bunların örnekleriyle doludur.  Dini değerleri, dinin prensiplerini acımasızca nasıl çarpıttıklarını, onları ticari ve iktidar hırslarını tatmin etmek için birer enstrüman olarak piyasa sürdüklerini, rant için kullandıklarına şahitlik etmekteyiz.

Cihat gibi kutsal bir kavramı başkalarının toprağını gasp etme ve başkalarının kanını dökmek için tarihte nasıl kullandıklarını biliyoruz. Bugün yine aynı argüman ve söylemlerle dini bu amaçla kullandıkları bir gerçek. Erdoğan, Ali Hamaney, DAİŞ ve onlara bağlı yüzlerce grup aynı yolda ve aynı amaç için dini kullandıkları da bir hakikat olarak karşımızda duruyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.