Hakikat, TTB ve Kayyumlar

Cihan DENİZ yazdı —

  • TTB Genel Konseyi’ne yönelik karar, kayyum pratiğinin belirli bir bölgeyle, belirli bir halkla, belirli bir siyasi duruşla sınırlı olmadığını, sadece Kürtlerin iradesini tanımamak için devreye konulmuş bir uygulama olmadığını ortaya koymaktadır.

Hakikat, bu coğrafyada bedeli en ağır olan değerdir. Bu nedenle de onu aramak, onu ortaya çıkarmak, onu dillendirmek ve onu savunmak demek, her türlü baskıyı, eziyeti göze almak demektir. Çünkü bu coğrafyada tüm sistem siyasetiyle, iktisadıyla, hukukuyla, toplumsal normlarıyla bir bütün olarak hakikatin inkarı üzerine inşa edilmiştir ve varlığını çıplak güçten çok hakikatin baskı altına alınması yoluyla devam ettirmektedir. İktidarın dayandığı en büyük güç, toplumun üzerine çöktürdükleri sis perdesidir. İktidarı varlığının devamı için en çok hakikatin topluma ulaşmasını engelleyen bu sis perdesine güvenmektedir.

Üzerine iktidarlarını inşa ettikleri yalanlar büyüdükçe, mızrak artık çuvala sığmaz hale geldikçe, bu sis perdesine daha da muhtaç hale gelmektedirler. Ama aynı zamanda şunu da çok iyi bilmektedirler ki ne yaparlarsa yapsınlar sis perdesi hakikatin parlak ışığı karşısında eninde sonunda dağılmaya mahkumdur. Bu yüzden de hakikatin zerresinin bile bu yalan sisini yarıp toplumu aydınlatmasına tahammül edememektedir. Duvarda açılacak en ufak bir gediğin bile sonlarını getirmeye yeteceğini en iyi onlar bildiklerinden hakikate dair en ufak bir sözü bile bastırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. En büyük öncelikleri hakikatin karşısına inşa ettikleri yalan duvarını sürekli tahkim etmektir.

İktidar, bu amaçla, belki de sadece Nazi Almanyası’nın Propaganda Bakanı Goebbels kafasındaki birinin tasarlayabileceği veya George Orwell’in 1984’ünde görebileceğimiz bir “dezenformasyon” yasası ile sadece gazetecileri değil, hakikati savunan herkesi hedef tahtasına oturtmuştur.

Öncelikleri bu olunca, her türlü kirli işi yapanlar ellerini kollarını sallayarak gezerken, Vartinis gibi davalarda insanlığa karşı işledikleri suçları tescilli olanlar bir bir aklanırken, hakikati dile getirenlerin ikinci adresinin cezaevi veya mahkeme olması asla tesadüf değildir.

İktidarın hakikate açtığı bu savaştaki son hedeflerinden biri de TTB oldu. Daha önce de en önemli hakikat kalelerinden Özgür Gündem gazetesine nöbetçi genel yayın yönetmeni  olduğu için iktidarın hedefi haline gelmiş Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın güvenlik güçlerinin yürüttükleri operasyonlar sırasında yasaklı silahlar kullandıkları iddialarına ilişkin sahip olduğu mesleğin etiği gereği, bu iddiaların ciddiyetle incelenmesi gerektiği şeklindeki sözleri gerekçe gösterilerek açılan davada mahkeme, TBB Merkez Konseyi’nin görevden alınmasına ve yerlerine iktidara yakın Tabip Odası başkanlarının atanmasına karar verdi.

Bırakalım adaleti, mevcut yasalar içinde bile açıklaması olmayan bu karar, iktidarın hakikat arayışı ve bu arayışı yapanlardan duyduğu tahammülsüzlüğün bir dışavurumudur, bir örneğidir. İktidar sadece hakikat araştırılsın, şüpheler ortadan kaldırılsın sözüne bile tahammül edememiştir.

Ama sadece bu kadar da değil.

TTB Genel Konseyi’nin görevden alınması ve yerlerine yandaşların getirilmesi, bu coğrafyanın bir diğer gerçeği olan kayyum gerçeğini de bir kez daha bizlere hatırlattı.

Bu “karar”, kayyum pratiğinin belirli bir bölgeyle, belirli bir halkla, belirli bir siyasi duruşla sınırlı olmadığını, daha açıkçası kayyum pratiğinin, kafasını kuma gömen kimi “safların” hayal ettiğinin tersine, sadece Kürtler için, Kürtlerin iradesini tanımamak için veya Kürtlere iktidarın iradesini dayatmak için devreye konulmuş bir uygulama olmadığını ortaya koymaktadır.

Kayyum uygulaması, iktidarın siyaseti, toplumu, ekonomiyi, hukuku kendine göre yeniden şekillendirmek için devreye soktuğu bir stratejidir. Kayyum uygulamasıyla, tıpkı hakikatin yerine yalanın ve çarpıtmanın ikame edilmesine benzer şekilde, toplumun tercihinin, iradesinin yerine iktidarın tercihi ve iradesi ikame edilmek istenmektedir ve bu şekilde iktidar varlığını sürdürmeyi amaçlamaktadır.      

Diğer yandan, bu “karar”, bu köşede birçok kez yinelenen ve iktidarın bakış açısını çok iyi yansıtan “Cizre’ye nasıl girdiysek ODTÜ’ye de öyle gireriz” sözünün son örneğidir. İktidar bu kararla adeta Cizre Belediyesi’ne nasıl kayyum atarsam, Batı’da da muhalif olan kurumlara öyle kayyum atarım mesajını vermektedir.   

Tam da yaklaşmakta olan seçimler öncesi bu mesaj ile iktidar tüm muhaliflerine adeta aba altından sopa göstermektedir. Bu nedenle de bu, tüm muhalif kesimler açısından üzerinde önemle durulması gereken bir mesajdır.

Muhalif kesimlerin bu mesajı doğru alıp almadığını süreç içinde yaşayarak göreceğiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.