Hayatları giyemedikleri ayakkabıları üretmekle geçiyor!
Dosya Haberleri —
- Ayakkabı sektörü düşük ücret ve sigortasız çalışma koşullarının hakim olduğu sektörlerin başında geliyor. Pek çok iş yerinde kullanılan kimyasallara ait malzemenin güvenlik bilgi formu bulunmazken yapıştırıcı kullanılan bölümlerde havalandırma sistemi dahi yok. Ayakkabı sektöründe yaşananları Adana’nın Sarıyakup Mahallesi’nde çalışan saya işçileri anlattı.
- İlk girdiğim atölyede tanıştığım 54 yaşındaki Resul Yolaç 15 yaşından beri ayakkabı sektöründe çalışıyor. Evli ve iki çocuk babası olan Yolaç, hayatının 39 yılını saya yaparak geçiriyor. Daha 5 yaşındayken felç geçiren Yolaç, yıllarca süren ameliyat ve tedavilerin ardından zorlukla yürümeyi başarıyor. Şimdi engelinden kaynaklı malulen emekli ve ayda sadece 6 bin TL emekli maaşı alıyor.
- 32 yıllık deri kesim ustası 45 yaşındaki Mahmut Uslu ise "Kendi memleketimizde barınamadık. O yüzden tüm kardeşlerimle birlikte geçinebilmek için çocuk yaşta işe başladım" diyor. Ethem Akray da 72 yıllık ömrünün 60 yılını ayakkabı sektöründe geçirmiş. Akray, "Önceden yaptığımız işin bir değeri vardı şimdi ise ne işimize ne de bize değer veriliyor" diyor.
ERDOĞAN ALAYUMAT/ADANA
Türkiye’de büyük ölçüde güvencesiz emeğe dayanan ayakkabı üretiminde, son bir yılda krizin de etkisiyle yüzlerce işletme kepenklerini kapatmak zorunda kaldı. Zanaat gerektiren bir meslek olarak bilinen ayakkabıcılık yıllar içinde kuralsız ve güvencesiz çalışmanın merkezi konumuna geldi. Beşer katlı onlarca blokun düzenli aralıklarla dizili bulunduğu Adana’nın Kazancılar Çarşısı civarında bulunan Sarıyakup Mahallesi’nin arka sokaklarında, yüzlerce ayakkabı atölyesinin bulunduğu bloklardan birine girdiğinizde aydınlık dışarıda kalıyor. Sağlı sollu atölyelerin yer aldığı koridorların tavanında bulunan floresan lambalar, ortamdaki gri rengin ve puslu havanın hakimiyetini engellemeye yetmiyor.
Soludukları hava değil zehir
Ünlü markaların isimlerinin yazdığı kolilerin bulunduğu atölyelerde, yapılan işe göre değişen metal, gaz ve yapıştırıcı kokuları ise bir diğer dikkat çekici detay. Maskeyle bile insanı rahatsız eden bu hava atölyelerde maskesiz çalışan binlerce işçinin ciğerlerine iniyor.
Sayacılar, doğal ve suni deriler ile tekstil ürünlerinden kesilmiş parçaları makinelerle işleyerek ayakkabı modeline uygun hale getiriyor. Kimisi 30, kimisi 40 kimisi de 60 yılını ayakkabı atölyelerinde geçiren işçilerin ortak noktası daha çocuk yaşta çalışmaya başlamış olmaları. Başlangıçta daha insani koşullarda yaşamak için ayakkabıcılığı bir basamak olarak görseler de yıllar içinde meslekleri hayatları oluyor.
Engeline rağmen çalışmak zorunda
İlk girdiğim atölyede tanıştığım 54 yaşındaki Resul Yolaç 15 yaşından beri ayakkabı sektöründe çalışıyor. Evli ve iki çocuk babası olan Yolaç, hayatının 39 yılını saya yaparak geçiriyor. Daha 5 yaşındayken felç geçiren Yolaç, yıllarca süren ameliyat ve tedavilerin ardından zorlukla yürümeyi başarıyor. Uzun süren tedavi süreci Yolaç’ın ekonomisi zaten kötü olan ailesinin durumunu daha da zorlaştırdığı için okulu bırakmak zorunda kalıyor. İlkokulu bitirmesinin ardından ayakkabı atölyesinde çalışmaya başlayan Yolaç, şimdi engelinden kaynaklı malulen emekli ve ayda sadece 6 bin TL emekli maaşı alıyor.
“İmkanın olsaydı bu işi yapmak ister miydin” soruma Yolaç, bir süre düşündükten sonra şu yanıtı veriyor: “Daha başka bir meslek yapma şansım olsaydı yapardım ama okul okuyamadığım için mecburen bu işi yaptım. Ben de bir memur ya da daha insani koşullarda çalışmak isterdim. Örneğin, halkla ilişkilerde çalışmayı çok isterdim. Ama öyle bir şansım olmadı.”
Zorlukları saymakla bitmez
Yolaç, engeline rağmen yılların getirdiği birikim ve tecrübeyle sektörün en iyi ustalarından biri. Ayakkabı yapımının tüm inceliklerine sahip olan Yolaç, yaptığı işin zorluklarını ise şöyle anlatıyor: “Ben artık bu işin ustasıyım o yüzden zor olan kısmı bana zor gelmiyor. Ancak işin zorluklarını saysam bitmez. Her şey fabrikasyona döndüğü için eskisi gibi bu işte usta yetişmiyor. Çalışma koşullarının kötülüğü, sigortasız ve kuralsız çalışma, düşük ücretler ve uzun çalışma saatlerinden kaynaklı ayakkabı ustaları da mesleği yavaş yavaş bırakmak zorunda kalıyor. Kimse bu koşullarda çalışmak istemediği için işçi bulmak da çok zor hale geldi. Bunun dışında sürekli bali, solüsyon ve diğer kimyasal maddeleri soluduğumuz için solunum yolu hastalıkları gibi hastalıklarla karşı karşıyayız. Ağır kaldıran işçilerin çoğunda bel ve boyun fıtığı var.”
Yolaç, kimi ustaların, geliri daha düşük ama düzenli çalışma saatlerine sahip orta ölçekli işletmelerde ya da büyük ayakkabı fabrikalarında çalışmaya başladığını söylüyor. Organize sanayi sitelerinde bulunan orta ölçekli atölyelerde çalışma koşullarının çok daha zor olduğunu sözlerine ekleyen Yolaç çalışanların sigorta yapıldığı için bu koşullara katlanmak zorunda kaldığını anlatıyor.
Ürettiği ürünlere sadece bakabiliyor
Dünyaca ünlü markaların ürünlerini yapmasına rağmen Yolaç’ın sabit bir geliri yok. Parça başı çalıştığı için günde kaç çift ayakkabı yaparsa aldığı ücret de ona göre artıyor. Bazen ayda 20 bin ile 25 bin TL arasında gelir elde eden Yolaç, bazı aylar ise bu geliri dahi kazanamıyor. Yolaç’ın fason işi yaptığı atölye sahibi bir ayakkabıyı 25 ile 30 TL arasında imal ediyor. Çalışan işçiler ise bir ayakkabıyı bu paranın ancak üçte birine yapıyor. Hal böyle olunca ortada duran pastadan işçilere düşen pay oldukça düşük. 30 TL’ye üretilen bir ayakkabı pazarda 2 bin TL ile 3 bin TL arasında fiyatlandırılıyor. Kendi diktiği ayakkabıyı giyemeyen Yolaç, “Benim aylık kazancım belli, ev kirası, faturalar ve gıda harcamalarıyla birlikte elimde bir şey kalmıyor. O yüzden kendi diktiğim ayakkabılara sadece bakmakla yetiniyorum" diyor.
Ayakkabı atölyelerinde çalışan işçilerin çalışma saatleri de çok düzensiz. İşçiler parça başı çalıştıkları için sabahın kör karanlığında iş başı yapıp gece yarılarına kadar çalışıyor. Sadece seçimden seçime hatırlandıklarını söyleyen Yolaç, yakın zamanda yapılacak yerel seçimlere ilişkin şu yorumlarda bulunuyor: “En kötüsü unutulmak. Bakın yeni bir seçim arifesindeyiz; yine kapımızı çalacaklar. Seçimler bittikten sonra ise kimse bizi hatırlamayacak. O yüzden ülkede bir şeylerin değişeceğine inanmıyorum. Bu anlamda da bir talebim yok.”
13 yaşından beri çalışıyor
Resul Yolaç’ın çalıştığı atölyeden ayrılıp önünden geçtiğim kesim atölyesine giriyorum. 32 yıllık deri kesim ustası 45 yaşındaki Mahmut Uslu’ya selam verip kendimi tanıtıyorum. Demlediği kaçak çaydan bir bardak ikram ediyor. Çalıştığı merdanenin başında bir yandan çalışırken diğer yandan sorularımızı yanıtlıyor. Söze çalıştığı makineden başlayarak, “Bu makine çok eski ama hala iş görüyor. Avrupa’da bunların lazerlileri var. Hoş Türkiye’de de var ama çok pahalı olduğu için ben hala eski usulle çalışıyorum” diyor.