İklim değişikliği ve tam gaz militarizm

Forum Haberleri —

.

.

  • Yıllardır savaş yoluyla 'da' doğayı, insanı, fauna ve florayı katleden Türkiye’deki rejim, sadece Efrîn'e atılan merminin fiyatını değil tüm savaş harcamalarını ortaya koymalıdır. Ancak sömürgecilik, işgal ve faşizm insanlara gerçekte ne dayattıklarını özenle saklar.

CENGİZHAN KAPTAN
1 Dolar 17 TL+ yeniden. 
İhracatta artış vesaire ile kapanamayacağı belli olan bir çöküş. Çöküşü illaki alternatif bir sistem ve ideoloji üzerinden okumak gerekmiyor. Malum, Marx’ın Kapital’i sermayenin içkin yapısına odaklanmıştır. Eleştirisinin temel metodu da içkin bir eleştiri olmasıdır. Haliyle, Türkiye’de hâkim devlet anlayışı ve rejim analizi öncelikle içkinliğinde işlenmelidir. Bu ise bu yazının ana kapsamı dışında bir konudur. İlişkisi ise, bu dayanılma noktasını zorlayan çöküşün militarizm ve iklim ile olan bağıntısıdır. 

Malumunuz, özellikle 2015 Paris Anlaşması sonrası hummalı bir şekilde yapıldığı sunulan bir iklim değişikliğine karşı mücadele mevcut. Ana hattı ile mevcut durum, 2030 ve 2050 hedefleri hattında sera gazı emisyonu azaltımı odaklı gelişen bu çerçeve, 2050 itibarı ile net-sıfır karbon (karbondioksit) emisyonu hedefleniyor. Eğer fosil yakıtlar dışında hidrojen üretimi konusunda bir teknoloji bulunmadıkça bu hedeflerin gerçekleşmeyeceği bilinen ama satır aralarında dile getirilen bir gerçek. Sermayenin içkin yapısı ise bunu ötelemeye çok uygundur; karlılık maksimizasyonundan karlılığın sürdürülebilirliğine olan salınımda saklı kalan şey karlılığın sömürü ile olan ilişkisidir: sömürü devam ettikçe sürdürülebilirliğin olumsuzlanması kaçınılmaz bir biçimde devam edecektir. Haliyle hem sömürü hem sürdürülebilirlik bir cehennem döngüsünün devamından ibarettir ve bir aşamayı imlese de sömürüyü ortadan kaldıracak bir olumsuzlamayı temsil edemez. 

AB bölgesinde otomotiv

AB ekonomisinin lokomotifi otomotiv
Bunun yanısıra, ana ve öncelik verilen petrol, doğalgaz, demir-çelik, otomotiv, taşıma, inşaat gibi sektörlerin kendine özgü durumları neticesinde ortaya konan hedefler var. Örneğin AB genelinde ve AB direktifleri ile otomotiv endüstrisi konusunda agresif hedefler var. Otomotiv AB’nin lokomotif endüstrilerinden birisi ve öncelik verilmesinin çevre dostu olmak yanında sermayenin durumu ile ilişkili olduğunu rahatlıkla ortaya koyabiliriz. Keza, petrol ve doğalgaz konusunda ithalata bağımlı AB’nin alternatif enerji anlayışları ve dönüşebilir-yeşil enerji konusundaki yaklaşımları da anlaşılabilir. Bu durum Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile birlikte daha da hızlandırılmak istenen bir duruma ulaştı. Yukarıda belirttiğim şekli ile, sermaye ve mevcut ekonomik politika, bu hedefleri öteleyebilir ve buna her zaman başka mazeret ileri sürse de sermaye ile ilişkisi örtülü bir biçimde gerçeklik olarak kalır. Son sıralarda Belçika’nın nükleer santralleri kapamayı ertelemesi ve Avrupa’daki bazı ülkelerdeki kömür işletmelerinin yeniden üretime geçecek olmasını buna bağlayabiliriz. Sermayenin temelinde karlılık ve bu karlılığa dayalı egemenliğin sürdürülmesi esastır. 

Gözardı edilen militer endüstri
Ancak, iklim değişikliğine karşı mücadele edilirken kenarda bırakılan bir endüstri var: militer endüstri. Dünyadaki emisyonun ne kadarına tekabül ettiği dahi açıklanmayan bu emisyon hacminin yüzde 6 gibi önemli bir yer kapladığı belirtiliyor. Açıklanmaması kabul gören bu emisyonların sürekli bir biçimde artan savaş, saldırı ve işgallerde çevreye kalıcı zarar vermesi ve oransal anlamda da yükselecek olması kenara atılamayacak bir olasılığı imliyor. Sadece emisyon bazında değerlendirilemeyecek kadar zehirli bu endüstri, doğa yakım ve yıkımı ötesinde doğrudan ekonomik-politik sonuçlara ve olumsuzluklara da yol açıyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından sonra AB ülkelerinin savunma bütçelerine ayıracakları payın ilgili ülke ekonomilerine ve halihazırda yükselmekte olan enflasyona etkisini görmemek mümkün değil. Bu bütçenin ise kimlerin katkısı ile hazır edileceği açıktır. Bu yanıyla, iklim değişikliğine karşı mücadele politiktir, sınıfsaldır.

Döküm fabrikası

Sömürgecilik neyi saklar
Genel bir görünüm sonrası kendi coğrafyamıza değinebiliriz artık. Yıllardır savaş yoluyla 'da' doğayı, insanı, fauna ve florayı katleden Türkiye’deki rejim, sadece Efrîn'e atılan merminin fiyatını değil tüm savaş harcamalarını ortaya koymalıdır. Patlıcan-biber fiyatlarının astronomik biçimde artması sonrası Erdoğan Efrîn’e atılan merminin fiyatının bilip bilmediklerini sormuştu yakınan insanlara. Doğrudur; bilmiyorlar. Oysa bilmeleri ve kendi yaşam harcamalarından el koyulan bu bedelleri bilmeleri ve buna göre tavır almaları beklenirdi. Ancak sömürgecilik, işgal ve faşizm insanlara gerçekte ne dayattıklarını özenle saklar. Bunları ortaya çıkaranlar ise en büyük düşmanlarıdır bu rejimin kliklerinin ve faillerinin.

Gaspçı ve kaotik rejim yatırımcı çekemez 
Bir ulusu cendereye almak, kendi olmayan bir hale gelmeye zorlamak, soykırıma tabi tutmak, yok etmek için harcanan bedel, Türkiye'nin kendi insanının o savaşı finansmanından geçiyor. O finansman (vergi) yetmediği için de tükeniş kaçınılmaz hale geliyor. Sistemin içkin eleştirisine gidersek, sürekli savaş halinde olan, demokratik yaşam ve insan haklarını gasp eden, kaotik, yok edici yapıdan beslenen bir ülke rejiminin, yatırımcı çekmesi imkansızdır. Ancak kısa vadeli ve sıcak para olarak tabir edilen geçici yatırımlar gelebilir ve yatırımcının öznel durumuna dair bugün gelir, yarın geri gider. Haliyle kapitalizmin yeni paradigması olan ‘sürdürülebilirlik’ dahi içkin bir biçimde daha başlamadan çöküş halindedir.
Bunun yanısıra, tüm bu saldırganlığına rağmen Türkiye’yi belirli bir ölçüde destekleyen Batı’nın Kürdistan’daki katliamlara ses çıkarmamasının nedenleri hakkında hem kendi içine hem de dışarıya yönelik sermaye anlayışında ve bunun politik uygulamalarında daha net görebiliyoruz. Batı, Ukrayna’daki durumun uzaması ve Kürdistan’daki işgal ve soykırımlara sessiz kalarak kendi doğal salınımının bir görünümünü gözler önüne sermektedir. 

Ekonomik ve politik olarak kötü olacak
Türkiye’nin mevcut sömürgeci, saldırgan, aktif savaş halindeki görünümü ile ekonomik bir ilerleme kaydetmesi mümkün olmadığı gibi hem ekonomik hem de politik anlamda daha da kötü bir duruma düşeceği aşikardır. Türkiye o bildik demokrasi-diktatörlük arasındaki mevcut salınımda diktatörlük tarafına abanarak Virilio’nun intihar temayülü içindeki bir sistem tanımına adeta bire bir uymaktadır.  

Türkiye, PKK ile süregiden savaşı sonlandırmalı ve Kürtlerin iradesini yansıtan bir çözüme Kürtlerin iradesini tanıyan, savaşsız bir şekilde ulaşmalıdır. Bu savaşın acısını kendi insanı doğrudan bu işgalcilik ve sömürgeciliğe bağlayamıyor ancak gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir özellikleri de vardır. Aynı şekilde, Güney ve Batı Kürdistan'dan derhal çekilmeli, işgali sona erdirmeli ve insan-doğa katliamına son vermelidir. Güney'deki sorunlar Güney'in içinde ve orada yaşayanlar tarafından çözüme kavuşturulmalıdır.

Bunları AKP/MHP yapmaz, yapamaz. Onlar yukarıdaki intihar etme hattından geri dönemez hale çoktan ulaştılar. Ama ardılları ne yapabilir? Bunun üzerinde ayrıca ve önemle durulmalıdır. Demokrasi, işgalin sonlanması, ulusların özgürleşmesi perspektifinden uzak yaklaşımlar belki nefes aldırabilirler; ancak kapsamlı bir çözümden uzakta olacakları için “suni barış – tekrar savaş salınımı” ötesine geçemezler. 
Sonsöz: HES’lere, madenlere, doğa katliamına karşı duruş; bunlar ekoloji mücadelesinin vazgeçilmezleri. Ancak ve bunun yanısıra, ekonomik sorunlardan ve iklim değişikliğinden dert yananların militer harcama ve zehirlemelere karşı da ses çıkarması ve bunu bilince çıkartması gerekiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.