İktidar ve muhalefet kıskacında Kürt sorunu
Forum Haberleri —

Kürt halkı
- Kim ki, 52 yıllık mücadeleden sonra, kendisini ateşten yaratan bir halkı kandıracağını düşünüyorsa açıkça belirtelim ki yanılıyor. Eğer olacaksa bir ittifak, “ben yaptım, oldu, sen de bana yedeklen!” demekle olmaz
BAHATTİN SEMSÛR
Son zamanlarda DEM Parti Eşbaşkanları ve milletvekilleri TV programlarına katıldıklarında, sunucular, “silah bırakmayan PKK’ye karşı bir sözlerinin olup-olmadığını sormaktadır. DEM yetkilileri, PKK’ye karşı çıkarılmaya çalışılmaktadır. PKK’ye bir şey demedikleri için bazı TV ve gazetelerde eleştirilmekte ve dışlanmaktadır.
Yine iktidar ve muhalefet DEM’e karşı, özünde aynı olan, kendi yanına çeken, karşıtıyla ilişkilenmesini engelleyen, iktidarla görüşünce muhalefet, muhalefet ile görüşünce iktidar tarafından mesnetsiz bir politika izlemektedir. Aynı şekilde, birbirlerini de, “terör örgütüyle ilişkilenme” üzerinden suçlamaktadırlar. Bu durum yeni değildir. Köklü bir tarihi vardır. Çünkü konu köklü bir inkarcı zihniyete dayanmaktadır.
Özellikle 15 Ağustos 1984 tarihinde PKK’nin öncülüğünde geliştirilen Dihê(Eruh), Şemzinan(Şemdinli) eylemleri yeni bir süreç başlattı. Artık Kürt sorununun çözümü konusunda, devletin farklı eğilimleri farklı raporlar geliştirmeye başlamışlardır. SHP Kürt sorununun çözümü için ilk raporu yayınladıktan sonra, DGM devreye girmiştir. Çünkü Anavatan Partisi’nin Kürtler üzerine hesapları vardı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, raporu tek yanlı buluyor ve Kürt diliyle eğitime karşı olduğunu belirterek tavır almıştır. Fakat aynı T. Özal, Kürt sorununun çözümü için daha sonra çok daha ciddi riskler alarak tartışma yürütmüştür. Nitekim, T. Özal’ın ciddi davranması, onu, Türk derin faşist devletinin hedefi haline getirmiştir.
Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Doğan Güreş, M. Karayalçın, Necmettin Erbakan, altan Öymen, Bülent Ecevit, Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal, Devlet Bahçeli… Kabaca 1984’ten bu yana Kürtler, Kürt sorunu, sorunun çözümü ya da inkarına dair olumsuz bir cümle kuran olduğunda bir bakıyorsunuz bir diğeri hemen tam karşıdan onu inkar ediyor, tehdit ediyor, dahası iktidardan alıyor. Türk sisteminde iktidar ile muhalefet ilişkisinin Kürt sorununda hayli karmaşık olduğunu belirtmek gerekiyor. Dönemin basınına bakıldığında bu durum rahatlıkla görülebilir.
Yine bir örnek vermek gerekirse; 2009’da AKP’nin pratikleşmese de, sahte de olsa Kürt sorununa ilişkin yaptığı kimi çıkışlara karşı CHP-MHP benzer itirazlarla karşı koymuşlardır. Ancak aynı CHP, Kürt oylarına ihtiyaç duyduğu zaman, daha farklı bir dil kullanmaktan geri durmamıştır.
Hemen hemen her iki taraf da, Kürt halkının legal-yasal alanda siyaset yürüten partilerini PKK’ye ve gerillaya karşı çıkarmak için özel bir çaba göstermişlerdir. PKK’ye ve gerillaya “terörist” dedirtmek için çok ince, kaba ve açık tehditler yöneltmişlerdir. Örneğin Tansu Çiller, PKK’yi meclisten atacağım diyerek, DEP milletvekillerini kendi kanunlarını dahi çiğneyerek zindana gönderirken, Tayyip Erdoğan 2007 yılında, DTP milletvekillerine “siz önce PKK’ye terörist deyin” demiştir. 2016 yılından itibaren de birçok milletvekilinin dokunulmazlığını ortadan kaldırarak zindana atmıştır. Böylelikle Tansu Çiller çizgisine dönüş yapmıştır.
Bir dönem Devlet Bahçeli, neden Önderliği idam etmediği, neden gerillayı bitirmediği için Tayyip Erdoğan’ı suçluyordu. Ancak bunun stratejik hedeflerine yaramadığını görünce, her ikisi de kader birliği yapmaktan çekinmemişlerdir.
Şimdi de AKP-MHP ve CHP arasında kabaca tarihsel olarak özetlediğimiz gibi, Kürtleri yanına alma savaşı yürütülmektedir. Hatta çözüm konusunda da moda deyimle “el yükseltmek’’tedirler. Belki de, ilk kez CHP kendisini sorunun çözümünün adresi olarak göstermeye kadar el yükseltti!
Çünkü yüzyıldan beri yürüttükleri sömürgeci soykırımcı siyasetin maliyeti, kazançlarından büyük olmuş ve ciddi bir kriz ile yüz yüze gelmişlerdir. Ortadoğu’da Sykes-Picot, Ankara, Lozan’da çizilen haritalar yırtılıp atılmakta, yapılan anlaşmalar, verilen sözler ayaklar altında çiğnenip geçilmektedir. Ayakta kalabilenlerin yaşayabildiği büyük bir boğazlaşma yaşanmaktadır.
Kürtler, 2019 İstanbul ve 2023 -2024 seçimlerinde CHP’ye, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için en azgın sömürgeci faşist baskılar ortamında dahi vereceği kadar destek vermiştir. Çözüm yönünde adım atma sırası güncel olarak ne kadar AKP-MHP’nin ise, aynı şekilde CHP’nin de tutumunu açıkça ortaya koymasının zamanı gelmiştir.
Kürt halkı ve dostları artık, “her şey iktidar için” sloganını aşmayan iktidar ve muhalefet partilerinden birisinin yedeği olmayacaktır. Bunda kararlıdır. Önder Apo’nun özgürlüğü, bu kadar soykırımdan ve katliamlardan geçirilmiş Kürt halkının, en az Türk halkının sahip olduğu haklar kadar, halk olmaktan kaynaklanan haklarını kim savunur ve bu konuda somut adım atarsa, onunla ilişki ve ittifaka açık olacaktır.
Bölgenin en fazla ezilen ve sömürülen, soykırımla yüz yüze bırakılan 50 milyona varan nüfusuyla Kürtlere üstenci, buyurgan, yaklaşan kim olursa olsun, Kürtler bunu hiçbir biçimde kabul etmeyecektir. Soykırımdan kurtulmaya çalışan bir halkın gündemini dikkate almayan, bunu demokratikleşmenin esası haline getirmeyen ancak, “neden Kürtler Mustafa Kemal’in askerleri gibi” peşimizde hizalanmıyorlar veya neden “biat etmiyorlar”diyerek Kürtleri eleştirmek sömürgeci tipin buyurgan, üstenci portresini çizmekten başka bir şey değildir.
İktidar ve muhalefet partileri, açıkça, Kürtlerin varlığını ve özgürlüğünü anayasal güvenceye kavuşturacaklarını açıkça ilan etmelidirler. Bugüne kadar, ırkçılık-milliyetçilikle ve Kürt inkarıyla zehirlenmiş Türk halkına tarihi gerçekleri, belgeli bir biçimde açıklama yürekliliğini göstermelidirler. Esas ve gerçek eşitlik-kardeşlik ancak bu temelde kurulup geliştirilebilir ve önümüzdeki yüzyıla taşırılabilir.
Bu kadar ayan-beyan bir tarihi gerçekliği söylemek niye bu kadar zor olsun? Ya da neden zorlanılmaktadır? Bu zorlanmanın ve zorlamanın temelinde Kürt sorununu çözme konusunda henüz tam bir kafa netliğine ulaşmamak yatmaktadır. O zaman herkesin kafasını netleştirmesi gerekir. Aksi taktirde oyalama-boyalama vb. şeylerle yürümek artık mümkün değildir.
Kürtler Hakilerle, Kemallerle kurduğu kardeşliğin anlamını biliyor ve buna sadıktırlar. Eğer gerçekten de, Türk sömürgeciliğini yenileme-güncelleme değil de gerçekten bir eşitlik ve -özgürlüğe dayanan Türk-Kürt kardeşliği isteniyorsa, her fırsatta muhalefet TV’lerinden yıllarca özgürlük gerillasına karşı savaşmış general eskilerinin katliamcı- soykırımcı- sömürgeci inkarcı sözlerine artık bir son verilmelidir. Çünkü Kürt halkının bunlara tahammülü kalmamıştır.
Kim ki, 52 yıllık mücadeleden sonra, kendisini ateşten yaratan bir halkı kandıracağını düşünüyorsa açıkça belirtelim ki yanılıyor.
Eğer olacaksa bir ittifak, “ben yaptım, oldu, sen de bana yedeklen!” demekle olmaz. Oturulup, konuşularak, bir program temelinde kolektif bir irade ortaya konulmalıdır. Meclis bunun biricik yeridir.
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözülmesi temelinde her türlü ilişki ve ittifaka evet. Ama Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni kimse iktidarını daim ve kaim yapmak için veya muhalefet adına kendi gündemine yedeklemeyi beklememelidir.
Çünkü soykırım kıskacında olan ve bundan kurtulmak için çırpınan bir halk gerçekliği ve onun hayati bir gündemi vardı; barış ve demokratik toplumunun inşası.