İran’daki patlamalar sıradan değil

Dünya Haberleri —

.

.

  • İran’da bir süredir yaşanan patlamaların nedenine ilişkin konuşan gazeteci Omer Hojebri, “İran devleti bu patlamaların rutin olduğuna dair bir izlenim yaratmak istiyor. Fakat bu patlamalar sıradan değil ve bu olayların bir perde arkası var” dedi.

Gazeteci Omer Hojebri, İran’daki son durumu gazetemize değerlendirdi.

İran’ın siyasi, toplumsal ve ekonomik olarak karmaşık bir durumu yaşadığını ifade eden Hojebri, “Birkaç yıl öncesine kadar İran’ın Suriye, Yemen ve Irak’daki aktivitesi o ülkelerin siyasetini belirliyordu. Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ardından, İran geri adım atmak zorunda kaldı, başka bir deyişle eski aktivitesini kaybetti” diye konuştu.

Amerika’nın uyguladığı ambargonun da İran’ı oldukça zorladığını ve İran para biriminin değersiz bir hale geldiğini kaydeden Omer Hojebri bütün bu kriz karşısında İran halkının durumunu işe şöyle özetliyor: 

“Aslında İran toplumu bunalmış bir durumda ve koronavirüs salgını olmasaydı halk şimdi isyanda olacaktı. Yine yoksulluk ve işsizlik her geçen gün artıyor. Ekonominin bu denli bozulması nedeniyle İran, 25 yıl önce Çin ile yapmış olduğu anlaşmayı yeniletti. Bu anlaşmada bilinmeyen birçok nokta olsa da, krizi atlatmak için İran’ın Çin’e muhtaç bir duruma geldiği görülebiliyor.”    

 

İran’daki patlamalar sıradan değil

İran’da bir süredir yaşanan patlamaların nedenine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan gazeteci Omer Hojebri, İran devletinin bu patlamaların rutin olduğuna dair bir izlenim yaratmak istediğini belirtti. Patlamaların bir kısmının sanayi ve sivil bölgelerde bir kısmının da askeri bölgelerde meydana geldiğini kaydeden Hojebri, “Bu patlamalar sıradan değil ve bu olayların bir perde arkası var” diye konuştu.

Esfahan ilindeki NATANZ Nükleer tesisindeki patlama, güney İran’da Casık kentinde üç geminin yanması, Tahran’da askeri tesislerin yanması olaylarına dikkat çeken  Hojebri, şöyle devam etti: “İran Rejimi bunların çoğunu gaz sıkışması, elektrik kontağı gibi akla ziyan gerekçeler ile açıklamaya çalışıyor. Arada sızan bilgilerin birinde Tahran’ın kuzeyindeki bir sağlık merkezinde çıkan yangın sebebi ile 4 kişinin tutuklandığını söylüyorlar. Ama bunlar kimdir bilinmiyor. Resmi açıklama da yok. İran kamuoyu, bunların İsrail kaynaklı siber saldırılar olduğunu tartışıyor. Yine birçok çevre bu patlama ve yangınları Amerika’ya bağlayarak; nükleer ve askeri tesislerin ABD tarafından vurulmasının bilindik bir yönetem olduğunu tartışıyor. NATANZ patlaması sonrası bu şüphe oldukça güç kazandı.”

 

Değişimden büyük korku duyuluyor

İran rejiminin muhaliflere ve özelde de kadın aktivistlere yönelik ağır baskı politikalarına dair de görüşlerini paylaşan Omer Hojebri, Tahran’daki iktidar, bu kesimler üzerindeki baskıyı artırarak değişimin önünü alabileceğini düşünüyor” diye belirtti. Ülkedeki koronavirüs salgını nedeniyle gösterilerin aksadığını fakat halkın sokağa dönme imkanlarını aradığını söyleyen Hojebri, “Rejim bunu iyi bildiği için gün be gün karantina tedbirlerini sıkılaştırarak halkın gözünü korkutmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.

İran’da son iki yıl içerisinde yapılan birçok gösterinin öncülüğünü Kürt halkının, kadınların ve işçilerin yaptığını hatırlatan Hojebri, şöyle devam etti: “Bu sebeple Rojhilat Kürdistanı’nda gözaltı ve tutuklama furyasıyla sivil aktivistler ve doğa aktivistleri zindana atıldı. Terörize edilen işçi öncülerine ağır cezalar verildi. Zaten rejimin kadın korkusu biliniyor. Rejim aklınca bu tutuklamalar ile son iki yılın eylemlerinin intikamını alıyor.”

 

Kadınların iradesini kıramadılar

Ağır baskı, işkence ve idam siyasetine rağmen muhaliflerin hapishanelerde direnmeye devam ettiğine işaret eden gazeteci Omer Hojebri özellikle Zeyneb Celaliyan, Atina Daimi, Gulrux İrayi, Suheyla Hicab’ın durumuna dikkat çekti. Bu isimlerin ağır işkence ve tehditlere maruz kaldığını kaydeden Hojebri, “Fakat bunlara rağmen direndiler ve iradeleri kırılmadı” diye belirtti.

Yaşadıkları uluslararası kamuoyunda da yankı bulan ve hakkında birçok kampanya başlatılan Zeynep Celaliyan’a ilişkin bilgileri de aktaran Hojebri, “Zeyneb Celaliyan 13 yıl boyunca ağır işkencelerden geçti. İşkencede darbe aldığı gözünü kaybetme tehlikesi var. Zeyneb Celaliyan’ın yasal hakkı olan izin kullandırılmadı ve baskı görmeye devam ediyor.

Bu korona döneminde rejimin zindanlar için tedbir alması ve tutuklu-hükümlü sayısını düşürmesi gerekirdi. Rejim bunun tam aksini yaparak bu dönemde Kürt tutsakları ve kadınları bırakmadığı gibi nicelerini daha zindana attı” dedi.

 

Zeynep’ten haber alınamıyor

Bu süreçte özel bir uygulama ile simge haline gelen Zeyneb Celaliyan’ın Urmiye iline bağlı Xoy cezaevinden alınarak Tahran’ın güneyinde Weramin’de bulunan Qerçek zindanına gönderildiğini söyleyen Hojebri şunları belirtti: “Qerçek hapishanesi İran’ın kanun tanımaz, hukuksuz ve özel güçlerce yönetilen en büyük hapishanelerinden biridir. Zeyneb Celaliyan bu zindanda koronavirüse yakalandı. Celaliyan, insanlık dışı muamelenin son bulması ve Xoy cezaevine geri götürülme isteği ile açlık grevindeydi. Grevden bir kaç gün sonra Kirman zindanına götürüleceği söylendi ve o günden beri kendisinden haber alınamıyor.”

 

Kolberlere ajanlık dayatılıyor

Omer Hojebri, İran devletinin Rojhilat ile Bakur Kürdistan’ı arasında çok sayıda kolberi katletmesine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Hojebri, hem Türk devletinin hem de İran’ın, kolberleri Kürdistan Özgürlük Mücadelesine karşı ajanlaştırmaya çalıştığını, fakat sonuç alamadığını söyledi. Bu nedenle her iki devletin kolberlere açık faşizm uyguladığını kaydeden Hojebri, “Ajanlık ve işbirlikçiliğini kabul etmeyenler, Kolberlik ve taşımacılık yapıyor ve her gün bir kaçı sınırda Türk ya da İran devlet güçleri tarafından öldürülüyor. Taşımacılıkta kullanılan at ve katırlar da bu vahşetten nasibini alıyor, vuruluyorlar. Büyük maddi cezalar da bir yöntem olarak kullanılıyor” dedi.

 

HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.