İşçinin yanında duran yok
Toplum/Yaşam Haberleri —

İş cinayetleri
- Binlerce işçi, en temel iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinden yoksun şekilde çalışıyor. Denetimsizlik, güvencesizlik ve örgütsüzlük, iş kazalarını olağanlaştırıyor. Her yıl yüzlerce işçi önlenebilir kazalarda hayatını kaybediyor.
- EHP Sözcüsü Özge Akman bu tabloyu “İşçinin sendikası yok, mahkemesi yok, yanında duran hiç kimse yok. Patronların devleti, teşviki, affı ve koruyucusu var. Bu denge değişmeden iş cinayetleri de durmaz” şeklinde özetledi.
ERDOĞAN ALAYUMAT / İSTANBUL
İş kazaları, Türkiye’de artık istisna değil, çalışma hayatının bir rutini haline geldi. Gıda, inşaat, maden, tekstil gibi birçok sektörde işçiler, ağır ve denetimsiz koşullar altında çalışıyor. İş güvenliği yasaları ise çoğu zaman yalnızca kağıt üstünde kalıyor. Resmi verilere göre son 11 yılda en az 22 bin 775 işçi yaşamını yitirdi.
İstanbul’da “merdiven altı” diye tabir edilen bir ekmek fırınında çalışan Saliha Bahadırlı, bu tabloyu en yakından yaşayan işçilerden biri. Sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar taş fırının başında çalışan Bahadırlı, "Mola hakkımız yok, yemek yememize bile izin verilmiyor" dedi. Sık sık iş kazalarının yaşandığını, birçok sektörde olduğu gibi burada da denetim yapılmadığını belirten Bahadırlı, “İş güvenliğiyle ilgili mevzuatlar sadece kağıt üzerinde kalıyor. Koruyucu ekipmanlar yetersiz. Eldivenler yırtık, kollarım yanık içinde. Hamur makinesine kolunu kaptıran, uzvunu kaybeden arkadaşlarımız var. Bu kazalar önlenebilir ama kimse önlem almıyor" diye konuştu. İşçilerin yalnız bırakıldığını ve hak aramanın neredeyse imkansız hale geldiğini kaydeden Bahadırlı, şunları ekledi: “Bize adeta ‘köle gibi çalışın’ deniyor. Örgütlenmenin önüne geçiliyor. Büyük şirketler karşısında örgütlü olsak bile hakkımızı alamıyoruz. çünkü iktidar şirketlerin arkasında duruyor, onlar da buna güveniyor.”
Öğrenciler de işçileşti
İş güvencesizliği yalnızca çalışanları değil, üniversite öğrencilerini de etkiliyor. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi İlayda Beka Kamış, geçim sıkıntısı nedeniyle birçok öğrenci gibi kendisinin de iş hayatına atıldığını söyledi. Kamış, “Okula başladığımız andan itibaren çalışmak zorundayız. Biz de birer işçiyiz artık. İşçilerle aynı sorunları yaşıyoruz. Bu yüzden mücadelemizi ortaklaştırıyoruz. Bu cinayetler, sadece işçilerin değil, tüm toplumun meselesi” dedi.
Her ay yüzlerce ölüm
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre, 2025 yılının ilk beş ayında 796 işçi hayatını kaybetti. Bu ölümlerin çok büyük bölümü basit önlemlerle engellenebilecekken, denetim mekanizmalarının işletilmemesi, işverenlerin sorumluluktan kaçması ve devletin yaptırım uygulamaması nedeniyle her biri iş cinayetine dönüşüyor. Çoğu sektör, özellikle de taşeronluk sisteminin yaygın olduğu inşaat, madencilik, temizlik, tekstil ve gıda gibi alanlar, iş güvenliği konusunda tam bir denetim boşluğu içinde. Kağıt üstünde yürürlükte olan iş sağlığı yasaları, uygulamada ya hiç işlemiyor ya da görmezden geliniyor. İş yerlerinin çok azı düzenli denetleniyor; denetim yapılsa bile ciddi cezalar uygulanmıyor. İşverenler ise bu boşluklardan yararlanarak önlem almamayı bir maliyet hesabı haline getiriyor.
Sendikalar rolünü oynamıyor
Resmi olarak sendikalaşma oranı yüzde 14’ün üzerinde gözükse de işçiler fiilen bu sendikalara ulaşamıyor. Pek çok işyerinde ya sendikalar işlevsiz ya da işveren baskısı yüzünden çalışanlar örgütlenemiyor. Sendikaların birleştirici rolünü üstlenemediğini, partilerin de şu an yeterince etkili olmadığını belirten EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, bu kadar geniş ve yaygın bir güvencesizlik karşısında işçi sınıfının er ya da geç birleşik mücadele yollarını bulacağını söyledi.
Kölelik düzeni
“Tazminat hakkını talep ettiği için bir işçinin işkenceyle öldürülmesi Türkiye’de işçi sınıfının içinde bulunduğu vahim tabloyu açıkça ortaya koyuyor” diyen Bayhan, Türkiye’nin adeta ‘işçi mezarlığına’ dönüştüğünü vurguladı. Bayhan, “Biz bu düzene ‘kölelik düzeni’ diyoruz ama bu artık, ilkel kölelik ile modern köleliğin arşa vardığı bir sentez haline geldi. Bu düzenin başında da Saray rejimi duruyor” diye konuştu.
Hukuk işçinin yanında değil
Sistemin en büyük sorunlarından biri de işçilerin haklarını arayabileceği bir hukuk zemininin olmaması. İşten çıkarılan, tazminat hakkı gasp edilen, iş kazası geçiren ya da yaralanan işçilerin çoğu, yıllar süren davalarda sonuç alamıyor. Şirketler ya isim değiştiriyor ya da faaliyetlerini devrederek sorumluluktan kurtuluyor. EHP Sözcüsü Özge Akman, bu tabloyu “İşçinin sendikası yok, mahkemesi yok, yanında duran hiç kimse yok ama patronların devleti, teşviki, affı ve koruyucusu var. Bu denge değişmeden iş cinayetleri de durmaz” şeklinde özetledi.
Devlet sermayenin yanında
Devletin sermayenin yanında saf tuttuğunu ifade eden Akman, mevcut yasaların iş cinayetlerini durdurmaya yetmediğini söyledi. Akman, şunları dile getirdi: “Öncelikle iş sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmıyor, alınsa da denetime tabi tutulmuyor. İşçilerin çeşitli zamanlarda feshedilen sözleşmelerinin ardından, patronlar ve holdingler tazminatlarını ödememek için binbir türlü yöntem uyguluyor. Şirketlerini kapatıyorlar, isimlerini değiştiriyorlar ve bu yolla alacaklardan muaf hale geliyorlar.”
* * *
En az 15 yaşlı iş cinayeti kurbanı
Derin Yoksulluk Ağı 2024 yılına dair yaşlı yoksulluğu raporunu yayınladı. Rapora göre yaşlı yoksulların sayısı son üç yıldır sürekli artıyor. 2020 yılında yaşlıların yüzde 23,5’i yoksulluk riski ile karşı karşıya iken 2024 yılında bu sayı yüzde 28.8’e ulaştı. Raporda, 2025 Haziran ayında en az 15 yaşlı ise iş cinayetinde yaşamını yitirdi.
2024 yılında 9 milyon olan yaşlı nüfusun 2 milyon 600 bini yoksulluk ve sosyal dışlanma riski ile karşı karşıya.
İş Sağlığı ve Güveliği Meclisi (İSİG)’in araştırmasına göre sadece Haziran ayında 65 yaş üstü 15 işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi.
65 yaş ve üzeri her 5 yaşlıdan yaklaşık 4’ü kronik hastalığa sahip. Türkiye’de son 12 ay içinde 75 ve üzeri yaştaki kişilerin sadece yüzde 5’i evde bakım desteği alabildi. Tek başına yaşayan veya kirasını ödemekte güçlük çeken yaşlılar içinse huzur evi ve bakım hizmetleri oldukça yetersiz. ANKARA














