İşkence görüntüleri ve özel savaş

Meral ÇİÇEK yazdı —

Susan Sontag, ‘Fotoğraf Üzerine’ adlı eserinde şöyle der: “Son on yıllarda ‘kaygı gözeten’ fotoğrafçılık, bilinci ve vicdanı uyandırdığı kadar çok onu öldürmeye de katkıda bulunmuştur.” Sontag, bu cümleyi 1970’li yıllarda kaleme almış. Yani dijital çağa geçişten, sosyal medyadan, fotoğraf ve video çekme özelliklerine sahip akıllı telefon neredeyse insanlığın tümünün cebine girmeden yıllar önce. ABD’li düşünürün 1973-77 yılları arasında kaleme aldığı makalelerden oluşan ‘Fotoğraf Üzerine’ adlı kitabının bir başka sayfasında da şöyle der: “Bizi öfkelendiren ve üzüntüye sevk eden tabu duygusu da, neyin müstehcen olduğunu belirleyen tabu duygusundan daha kuvvetli değildir. Kaldı ki son yıllarda her iki duygunun da fazlasıyla zorlandığını söyleyebiliriz. Dünyanın dört bir köşesinde muazzam büyüklükteki bir kataloğu oluşturan sefalet ve adaletsizlik fotoğrafları hemen herkesi vahşetle aşina hale getirmiş, ‘dehşetengiz’ olanı daha sıradanlaştırmış ve onu bildik, uzak (‘o sadece bir fotoğraf’) ve kaçınılmaz bir kılığa sokmuştur.”

Pazar akşamı, Amed’de bir polisi öldürdüğü iddia edilen bir Kürt gencini gösteren iki fotoğraf sanalda dolaşıma sokuldu. Fotoğraflardan ilki genci, elleri arkadan kelepçelenmiş bir şekilde polis aracında gösteriyor. Diğerinde çırılçıplak bir şekilde yüzüstü yerde yatarken, elleri arkadan kelepçeli. Fotoğrafta bir polis ayağıyla gencin sırtına basarken, karenin içine cop yerleştirilmiş. Çıplak bir şekilde karınüstü yatırılmış gencin yanına bırakılmış bu copun anlamını her politik Kürt iyi bilir.

MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un danışmanı yoluyla sosyal medyaya servis edilen bu iki fotoğraftan sonra bir de kısa bir görüntü sanal ortama aktarıldı. Kısa videoda gencin işkence esnasındaki çığlık sesleri duyuluyor.

Bu görüntülerle ilgili sonrasında – Süleyman Soylu’un başında bulunduğu – Türk İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan yalan açıklamaya bakmayın; bu görüntüler çok planlı ve bilinçli bir şekilde, devlet politikası temelinde çekilip servis edildi. Faşist TC devletinin özel savaş politikalarının temel bir ayağı, resmiyette üstlenmedikleri vahşeti işlerken kaydedip görüntüleri dağıtmaktır. Gizlemiyorlar, gizleme ihtiyacı duymuyorlar. Ama resmi olarak üstlenmiyorlar da. AKP-MHP bıyığı altından sırıtarak inkar ediyorlar.

Bunu, Kürt soykırım planının temel bir yöntemini oluşturan psikolojik savaş çerçevesinde yapıyorlar. Sadece son birkaç yıla ait onlarca örnek vardır; Ekin Wan’dan Hacı Lokman Birlik’e, kamera önünde taranarak infaz edilen kadın gerilladan Efrîn’de çeteler eliyle kaçırılıp esir alınan Kürt kadınlarına kadar. Faşist TC devleti bu tarz görüntülerle Kürt direniş damarlarını baltalamak istiyor. Bir kişiye uyguladığı zulmün acısını bütün bir topluma yaşatıp korku yaymayı hedefliyor. Bu şekilde teslim almayı amaçlıyor. Daha önceleri farklı yöntemlerle deneyip de sonuç alamadığını bu kez, yeni teknolojiler kullanarak elde etmeye çalışıyor.

TC faşist bir devlettir. Yaptıkları tam da kendisine yaraşır nitelikte. Karşı karşıya olduğumuz rejim, herhangi bir insani özelliğe veya vicdan kırıntısına sahip değil; bu konuda net olalım.

Peki bu durumda ne yapmalı? Teslim mi olmalı? Topyekün faşizm altında biyolojik yaşamdan ibaret bir hayata mı razı olmalı? Ya da onun sonunu getirene kadar mücadele etmeli, direnmeli mi? Cevap net. Zira üçüncü bir seçenek yok. ‘Hayatına normal devam etmek’ diye bir şey yok. Faşizmde bu mümkün değil. 20. yüzyıl tarihi bunu çok net gösteriyor.

Özel savaşın temel amaçlarından biri de, kendini çok güçlü ve yenilmez, karşı tarafı ise zayıf, savunmasız ve kırılgan gösterip algı oluşturmaktır. Bunun bir psikolojik savaş olduğu gerçeğini bilmek çok önemlidir. O yüzden en zayıf dönemlerini yaşayan (ancak kendiliğinden ya da sadece konjonktür ile gitmeyecek olan) AKP-MHP faşist rejiminin bu süreçte neden bu kadar özel savaşa sarıldığını iyi anlayıp, bu bağlamda izlediği strateji ve kullandığı taktikleri çözümlemek çok elzemdir. Ancak sağlam bir politik-ideolojik bilinç ile bu tarz özel savaş saldırıları etkisiz kılınabilir, boşa çıkarılabilir.

Bu bağlamda özellikle Kürtlerin de sosyal medyayı bilinçli kullanması giderek daha fazla önem kazanıyor. Duygusal tepkilerin peşinden sürüklenmek, düşünmeden paylaşımlara gitmek, öfkeyi meydandan ziyade timeline sokaklarında boşaltmak yerine sanal alemi de adımların bilinçli atılması gereken bir alan olarak görmek ve buna göre davranmak politik bir toplum için hiç de basit olmayan bir meseledir.

Son olarak söylemeden edemeyeceğim; facebook ve twitter gibi mecralar yoluyla şehadet ilan etme yarışına girmek, şehit ile çekilmiş fotoğrafları paylaşarak aslında kendini sergilemek gibi noktalar örgütlü Kürt toplumu açısından bir politik ahlak tartışmasını da gerekli kılmaktadır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.