Ahmet Müslüm SADIOĞLU
Kul, insan demektir. Her kulun (insanın) yaşama, sağlık, eğitim, düşünce, inanç, ibadet, özel yaşamın gizliliği ve ekonomik haklar gibi temel hakları ve özgürlükleri vardır. Bunlara karşı yapılan haksızlıklar, kul hakkı kavramına girer. Kul hakkı yemek büyük günahlardandır.
Hayatın çeşitli şartlarında ve insanların birbirleriyle ilişkilerinde dikkat etmeleri gerekli pek çok hakları vardır. Kul hakkı, insanların haklarına saygılı olmak, söz ve davranışlarla onlara zarar vermemek demektir. Aynı şekilde bir insana zarar verecek şekilde istemediği sözü söylemeye veya davranışları yapmaya kul hakkı yemek denir. Buna göre, insan haklarına saygı gösterip, zarar vermemek kul hakkına saygı göstermektir. Bu haklara zarar vermeye çalışmak ise kul hakkı yemek demektir. Kul hakkı konusunda Müslüman olan insanla, olmayan arasında bir ayrım yoktur, yapılan her haksızlık kul hakkına girer.
Kul hakkına sebep olan pek çok davranış vardır. Bunlardan bazı örnekler şunlardır: Diler ve renkleri inkar etmek?
Size ait olmayan, başkasının toprağına tecavüz etmektir.
İnsan öldürmek. Yalan söylemek ve hile yapmak gıybet ve iftira etmek. Hırsızlık yapmak. Rüşvet alıp - vermek. Haset etmek. Bir kimsenin namus ve şerefine sataşmak. Başkalarıyla alay etmek, ad takmak, onları küçük görmek, sövmek veya kötü söz söylemek. Kötü zanda bulunmak. Başkalarının özel hayatlarını araştırmak. Birisine sövmek veya kötü söz söylemek. Birisini dövmek ya da yaralamak. Arkadaşının sırrını açıklamak. Başkasının çocuğunu ücretsiz çalıştırmak. Verdiği sözde durmayarak birisini bekletmek. Borcunu zamanında ödememek. Birisine istemediği bir sözü söylemek, yani sözle rahatsız etmek. Birisine istemediği davranışı yapmak, yani onu rahatsız etmek.
Devlete ait malları zimmetine alan, torpil yapan, din adına milleti kandıran bunlar hepsi kul hakkıdır.
Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” (ez-Zilzâl, 99/7-8)
Dinimize göre yerine getirmekle yükümlü olduğumuz hakları Allah hakları ve kul hakları olarak iki kısımda ele alabiliriz. Allah’ın hakları O’nun emir ve yasaklarına saygı göstermek ve yapılması emredilen ibadetleri yapmaktır. Kul hakkı denince insanlar arası ilişkilerden doğan haklar anlaşılmaktadır Bu hak, daha çok insanın canı, bedeni, namusu, onuru, dinî inanç ve yaşayışı gibi konulardaki kişilik haklarıyla, malına ve aile fertlerine ilişkin haklardan oluşmaktadır. Kul haklarının çok geniş bir yelpazesi vardır. Kamu görevleri, hısımlık ve akrabalık, komşuluk, işçi-işveren ilişkileri bu konuda çok hassas alanlardır
Peygamberimizin uyarısı
İnsanların kişilik haklarına saldırmak, onları küçümsemek, verilen sözlere ve dostluklara bağlı kalmamak, ölçüye ve tartıya özen göstermemek, adaletli davranmamak, yalan söylemek, rahatsız edici biçimde yüksek sesle konuşmak, çevreyi kirletmek, gıybet etmek, trafikte kural ihlali yapmak, bakımsız araçla yola çıkmak, yemek kokusuyla komşuya eziyet etmek ve daha pek çok konu kul hakkına girer.
Kur’an’ı Kerim’in birçok ayetinde adaletten hak kavramından ve bunları temin etmek üzere konulan ölçülerden bahsedilir. Kullar arasındaki adalet esaslarını tespit eden birçok ayetten sonra, „İşte bu Allah’ın hudududur/ölçüsüdür, onu çiğnemeyin” (el-Maide, 5/87) mealinde ilâhî ikazlar gelir. Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu sahibine geri vermenin, yüzlerle lira sadakadan kat kat daha sevap olduğunu unutulmamalıdır.
Peygamberimizin kul hakkıyla ilgi şu uyarısı oldukça dikkat çekicidir: “Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir.” (Buharî, “Mezâlim”, 10)
‘Ahiret müflisi’ kimdir?
Allah kul hakkının affını, hak sahibinin rızasına bağlamıştır. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde gerçek müflisten yani, “ahiret müflisi”nden bahseder. Müflis kişi, kıyamet günü namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerle geldiği halde; aynı zamanda birisine kötü söz söylemiş, birine iftirada bulunmuş, bir başkasının malını yemiş, başka birini dövmüş veya öldürmüş olarak Allah huzuruna çıkan ve yaptığı ibadetlerin sevabı bu kişilere dağıtıldıktan sonra bile hak sahiplerinin alacakları bitmediği için sevapları biten ve onların da günahlarını üzerine alarak cehenneme giden kişidir.”
(Buharî, “Edeb”, 102)
Peygamberimiz, vefatından birkaç gün önce, ashabına; “Benim üzerimde kimin hakkı varsa gelsin, hakkını benden alsın ve helalleşelim” buyurarak kul hakkıyla ilgili sözlerinin yanında bizzat davranışıyla da bizlere örnek olmuştur.
Ama bu gün Tayyip Erdoğan İslam adına mazlum Kürt halkı malı toprağı, namusu helal kılan çeteleriyle beraber. Dünyada müslümanım diyen hiç kimseden ses çıkmıyor bu nasıl dindalıktır. Bu zulmü yapan ne insandır ne de müslümandır. bir insanın hakını ve özgürlüğünü inkar etmek münafıklıktır. Ve bu zulme sessiz kalan din tüccarları acaba hangi yüzle Rabın huzuruna çıkacak. Vicdanını paraya satan ne insandır ne imanı var ne dini var. Eğer bu zulmün altında Kürtler değil de başka bir millet olsaydı, şimdi yobaz din tüccarları dünyayı ayağa kaldırırlardı. Allah’ın kulluğundan çıkıp bir hırsızın kulu olmuşlar. Kürdüm diyen herkes bu yapılan zulüm ve hıyanet. Vatanı işgal altında olan bir millet ne dini özgürdür ne de vicdanı. Bir insanın malı canı namusu ve toprağı kutsaldır? Onun için mücadele hem İslami’dir hem de ahlakıdır. Vatanın azad olmasa dinin ve inancın azad olmaz. Oysa tüm halklar kardeş ve eşit yaratılmış, özgür birey ve hür yaşamak her kesin hakıdır. Rab özgürlüğü her mahlûkat için bağışlamıştır.